ÇİN TARİHİ-1
HANEDANLIKLAR DÖNEMİ-I
Yaklaşık 1 milyon yıl önce Afrika’dan yola çıkıp değişik duraklardan sonra göç yoluyla gelen Homo Erectuslar, Çin topraklarına yerleştiler. Bugünkü ırklarını ise MÖ 40 binli yıllarda Sibirya’nın kuzeyinden gelen Amerindler ile tamamlamış oldular. Kültürel yapılarını MÖ 7000’lerde oluşturdular. Bu kültürlerde darı ve pirinç yetiştirildiği görülmektedir.
Çin halkından oluşan ilk devlet ise Sarı Nehir civarında MÖ 2500 yıllarında Longshan medeniyeti ile başladı. Çin’de kurulan ilk hanedan Xia Hanedanı olduğu bilinmesine rağmen haklarında yazılı kaynaklara henüz erişilemedi. Yazının ilk kez kullanıldığı hanedan ise MÖ 1600-1100 tarihleri arasında oluşan Shang Hanedanıydı. Shang ile ardından gelen Zhou Hanedanı aslında dinsel yönetime sahip bir nevi teokrasi ile yönetilen hanedanlardı. Krallar güçlerini dini inançlarında alıyorlardı. Aynı dönemde Mezopotamya’da Sümerlerden kalma Asur ve Babil devletleri ile Antik Mısır’da pagan tanrıların hakimiyeti sürmekteydi. Yunan medeniyetinden henüz söz etmek için çok erkendi.
MÖ 750’lerden itibaren Çin küçük prensliklere bölündü. Konfüçyüs zamanında Sonbahar ve İlkbahar diye adlandırılan dönemlerde Çin’de yaklaşık 170 tane küçük prenslikler oluşmuştu. Üstelik her biri birbirleri ile savaş halindeydi. MÖ 750’den itibaren MÖ 500’e kadar 250 sene boyunca aralarındaki savaşlar sürdü. “Savaşan Devletler Dönemi” denilen bu süreçte demir ve bronz silah yapımında kullanıldı. Bu savaşların sonucunda ortaya çıkan Çin Medeniyetinde 7 galip devlet meydana geldi. Bunlar Chu, Han, Qi, Qin, Wei, Yan, Zhao devletleriydi. Yine bu dönemde inanç olarak Konfüçyüs ve Taoizm ortaya çıktı.
Qin Hanedanı
Qin devleti batıda kurulu iken MÖ 300’lerden itibaren küçük devletleri ele geçirerek güneye doğru büyüdüler. MÖ 221 yılında Qin Hanedanı olarak Çin’de imparatorluk dönemi başlamış oldu. Bu dönemde kuzeyden akınlar halinde gelen Hunlara karşı Çin Seddinin inşaatı tamamlandı. Para, ölçü ve ağırlık birimleri bu dönemde standartlaşmış oldu. Yazı sistemi de bu tarihlerde geliştirildi. MÖ 206’da çıkan halk ayaklanması ile Qin hanedanı yıkılınca yerine Han Hanedanı kuruldu.
Han Hanedanı
Han Hanedanı adını “Hanzhong” Derebeyliğinin iktidarı ele geçirip Hanedanlık kurmasından dolayı almıştı. Han’ların döneminde Çin nüfusu yaklaşık 60 milyondu. Çin’in altın çağı olarak bilinen bu dönemde Çin, sınırlarını genişleterek doğu Asya’yı hakimiyeti altına aldı. Orta Asya ile ticaretin sağlandığı kervan yolunu güvenlik altına alınması ve devletin resmi inancı olarak Konfüçyüsçülük akımının kabul edilmesi de bu dönemde gerçekleşti. Hanedanlığın son dönemine doğru merkezi hükümetin gücü azaldı ve Çin beyliklere bölündü. Her bir beylik de kendi bağımsızlığını sağladı.
Üç İmparatorluk
MS 100’lü yılların ortalarından itibaren Han hanedanlığının bağımsız beyliklere dönüşmesi ile beylikler arasında toprak alım-satımı ve işgaller başladı. Ayrıca “Hadımlar” (o tarihte bu isim evlenmemiş ya da çocuk sahibi olmamış erkeklik konusunda iktidarsız olanlar için kullanılıyordu) adı verilen bu dönemdeki kargaşa ve iç savaş nedeniyle kutuplaşmalar yaşandı. Kargaşalar ülkede bölgesel liderlerin doğmasına sebep oldu. Bu durum, Türkçesini “Efe” diye adlandırabileceğimiz “Savaş Ağaları”nın beyliklerin milis kuvvetlerini oluşturmasını sağladı. MS 184 yılında Savaş Ağalarının başlattığı Sarı Türban İsyanı sonrasında 3 liderin kendi bölgelerinde birleşmeyi sağlayıp hakimiyet kurması ile 3 İmparatorluk dönemi başlamış olacaktı. “Sarı Türban İsyanının” ana sebebi ise Taoizm felsefesinin sahibi olduğu dini akımdı. Yani Sarı Türban isyanı aslında bir din savaşıydı.
208 yılında Cao Cao’nun kuzeyi birleştirmesinden sonra 220 yılında oğlu Wei Hanedanlığını kurdu. Liu Bei ise bugünkü Sichuan diye bilinen yerde Şu Hanedanlığını, eski derebeylerinden Sun Quan da güney Çin’de Vu Hanedanlığını kurdu. Böylece bugünkü Çin topraklarında 3 İmparatorluk dönemi başlamış oluyordu.
Jin Hanedanı
Wei Hanedanlığının vezirlerinden Sima Yi’nin torunu Sima Yan, 29 yaşında Jin Hanedanlığını kurarak Wei Hanedanlığını ortadan kaldırdı. 280 yılında tüm hanedanlıkları ele geçirerek ülkenin birleşmesin ve tek hanedanlık dönemine geçişi sağladı.
Önceki hanedanlıkların güçlü oldukları dönemde kuzeyde ele geçirdikleri topraklarda yaşayan Türkler, Moğollar ve Tibetliler zamanla Çinlileşmişlerdi. Yarı Çinli diyebileceğimiz bu halkların isyanları ve birleşmeleri sonucu Jin Hanedanı Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı. 317 yılında Doğu kısmında bugünkü Nanjing’deki bir Jin Prensi İmparator olarak tahta oturdu.
Kuzey Çin’de ise Çinlileşmiş Hiung Nu (Hunlar), Xianbei (Siyenpiler) gibi Türk kökenli halklar, Qiang gibi Tibet halkları ile Jie ve Di gibi Çin halkları tarafından kurulan bağımsız krallıklara oluştu.
Yazan: A.Kara
ADİL YAKUP İSA'NIN KARDEŞİ Mİ?
(İSA'NIN KARDEŞİ VAR MI?)
İsa'nın kardeşi var mı, Adil Yakup İsa'nın kardeşi mi? sorusuna odaklanmadan
önce Hristiyan kaynaklarında 'Adil' sıfatıyla bilinen Yakup hakkında biraz
bilgi edinelim.
ADİL YAKUP KİMDİR?
Adil Yakup (James) (İbranice: יעקב Ya'akov , Yunanca: Ἰάκωβος Iákōbos,
Latince: Lacobus, İngilizce: Jacob) Yeni Ahit'te yazdığına göre
İsa'nın erkek kardeşiydi ve Havariler Çağı'ndaki Kudüs Kilisesi'nin ilk
lideriydi. MS 62 veya 69'da öldü (Hristiyanlara göre şehit statüsünde öldü).
γονέων : Anne babanız
ἀδελφῶν : Kardeşleriniz
συγγενῶν : Akraba
φίλων : Dostlarınız
Kronikler ve Kiliseler Tarihi adlı çalışmaları nedeniyle kilise
tarihçiliğinin kurucusu olarak kabul edilen Eusebios, İskenderiyeli
Klement'in, "Olağanüstü erdeminden dolayı eskilerin 'Adil' olarak
adlandırdığı bu Yakup (James), kaydın da bize söylediği gibi Kudüs
kilisesinin piskoposluk tahtına seçilen ilk kişiydi."[9][10][11] Diğer
sıfatları "Soyadı Adil olan, Rabbin kardeşi Yakup" [12] ve "Adil
Yakup'tur."" dediğini yazmıştır.
Doğu Hristiyanlığında bazen "James Adelphotheos" (Yunanca: Ἰάκωβος ὁ
Ἀδελφόθεος) yani Tanrı'nın Kardeşi Yakup olarak anılır. Hayatta kalan en
eski Hristiyan komünyonu olan 'Aziz James Komünyonu' da bu sıfatı kullanır.
[13]
Katolikler, Doğu Ortodoks Hristiyanları, bazı Anglikanlar ve Martin
Luther'ın takipçileri olan Lüteriyen'ler İncil'de İsa'nın kardeşi (Yunanca:
ἀδελφοί, Latin alfabesiyle 'adelphoi' : kardeşler) olduğu söylenen Yakup'un
tıpkı diğer havariler gibi biri olduğunu, Meryem'in biyolojik çocuğu
olmadığını ancak İsa'nın kuzeni [3] ya da Yusuf'un önceki evliliğinden (Bkz:
James İncili) dünyaya gelen üvey kardeşi olabileceğini söylerler. [4] Çünkü
yukarıda saydığım Hristiyan gruplar Meryem'in her daim bekarete sahip
olduğuna inanırlar. [5][6][7]
Roma geleneğine göre söz konusu Yakup, Alphaeus'un oğlu Yakup ve Küçük Yakup
ile özdeşleştirilir.[8] Çoğu Hristiyan bu Yakup'un, Zebedi'nin Büyük Yakup
olarak da bilinen oğlu Yakup ile karıştırılmaması gerektiği konusunda
hemfikirdir. [2]
Kudüs Kilisesi, Kudüs'teki Hristiyanların toplandığı, Yakup ve Petrus'un
liderlik ettiği eski bir Hristiyan topluluğuydu. Pavlus da bu topluluğa
bağlıydı.
Eusebios'a göre, Kudüs Kilisesi 70 yılında İmparator Titus tarafından
kuşatılınca Ürdün'ün kuzeybatısında, Ürdün vadisinin doğu eteklerinde yer
alan ve zengin su kaynaklarının bulunduğu Pella'ya kaçtı. Daha sonra
Yahudilerin 130'daki Bar Kohba isyanına kadar bir dizi Yahudi piskoposla
birlikte geri döndü. Kudüs'ün ikinci yıkımı ve İmparator Hadrian
tarafından Aelia Capitolina adıyla yeniden inşa edilen şehrin sonraki
piskoposları Yahudi ya da Hristiyanlar değil Yunanlılardı. [14]
İsa'nın kardeşi olduğu söylenen Adil Yakup, Kudüs'teki Kilise'nin
liderlerinden biri olan Petrus ile erken bir tarihte yaşamaktaydı. Herod
Agrippa'nın (I. Agrippa) öldürme girişimi sonrası Petrus Kudüs'ü terk
edince, Yakup, Kudüs Konseyi'ne başkanlık eden kişi olarak öne çıkmıştı.[15]
Pavlus, İsa'nın dirildikten sonra kendini gösterdiği kişilerden birinin
Yakup olduğunu söyler. (1. Korintliler 15:3-8) Yakup, Kefas ve Yuhanna'dan
topluluğun 3 direkleri olarak bahseder. (Galatyalılar 2:9)
Erken dönem kilise yazarlarından Nasıralı Hegesippus (110-180), Kilisenin
İşleri Üzerine Yorumlar adlı beş kitap yazmıştır. Eusebios'un Kilise Tarihi
(II. Kitap, 23) adlı eseri, James'in çileci yaşam tarzını tanımlarken,
Hegesippus'un Kilisenin İşleri Üzerine Yorumlar adlı eserinin beşinci
kitabından Yakup'a ilişkin yazanları aktarır:
Rab'bin kardeşi Yakup havarilerle birlikte Kilise'nin yönetimini devralmştı.
O, Rab'bin günlerinden günümüze kadar herkes tarafından Adil olarak
adlandırılmıştır. Birçokları için Yakup (James) adını taşıyordu ama
annesinin rahminden dolayı kutsaldı. Şarap ya da herhangi bir sarhoş edici
içki içmedi ve et yemedi; kafasına ustura değmedi; kendini yağla mesh etmedi
ve banyo yapmadı. Mukaddes yere yalnız onun girmesine izin verildi; çünkü
yünlü elbise giymedi, sadece ince keten giydi. Sadece o mabede yalnız
girerdi ve o, diz çökmüş, halk için af dileyerek bulunurdu - öyle ki, bu
yüzden Tanrı'ya tapınmak için sürekli diz çökmek ve insanlar için mağfiret
dilemekten dizlerinin derisi, bir deveninki gibi nasır oldu. [16][17]
Şimdi söz konusu Yakup, İsa'nın kardeşi mi ya da İsa'nın kardeşleri var mı
sorularının cevaplarına odaklanalım.
YAKUP İSA'NIN KARDEŞİ Mİ?
İsa'nın dört erkek kardeşi olduğunu söyleyen metin ile başlayalım:
Matta 13:55: “Marangozun oğlu değil mi bu? Annesinin adı Meryem
değil mi? Yakup, Yusuf, Simun ve Yahuda O’nun
kardeşleri değil mi?
Ek olarak Matta 13:56'da İsa'nın kız kardeşleri de olduğu söylenir fakat
sayıları hakkında bilgi verilmez.
"İsa'nın Annesi ve Kardeşleri" babında yazanlara bakalım.
Matta 12:46-47: İsa daha halka konuşurken, annesiyle kardeşleri
geldi. Dışarıda durmuş, O’nunla konuşmak istiyorlardı. Birisi İsa’ya,
“Bak, annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seninle görüşmek
istiyorlar” dedi.
Benzer şekilde Markos 3:31 ve Luka 8:19'da yine
annesi ve kardeşlerinin İsa'yı görmeye geldikleri yazdığı gibi
Yuhanna 7:1-10'da, erkek kardeşleri bayram kutlamaya giderken İsa'nın
geride kaldığı anlatılır ve 10. metin şöyledir:
"Ne var ki, kardeşleri bayramı kutlamaya gidince, kendisi de gitti.
Ancak açıktan açığa değil, gizlice gitti."
Elçilerin İşleri 1:13-14'de yazanlara bakalım:
"Kente girince kaldıkları evin üst katındaki odaya çıktılar. Petrus,
Yuhanna, Yakup, Andreas, Filipus, Tomas, Bartalmay, Matta, Alfay oğlu
Yakup, Yurtsever Simun ve Yakup oğlu Yahuda oradaydı. Bunlar İsa’nın
annesi Meryem, öbür kadınlar ve İsa’nın kardeşleriyle tam bir
birlik içinde sürekli dua ediyordu."
Tüm bunlara ek olarak Galatyalılar 1:19'da Yakup'un, İsa'nın kardeşi
olduğu yazmaktadır:
"Öbür elçilerden hiçbirini görmedim, yalnız
Rab İsa’nın kardeşi Yakup’u gördüm."
Fark ettiyseniz İncil metinlerinde İsa'nın kardeşi olarak bahsedilen kişiler
sıklıkla İsa'nın annesi Meryem ile birlikte anılmışlardır. Meryem'in yanında
konumlandırılan bu kişilerden "Meryem ve İsa'nın kuzenleri" değil de
"kardeşleri" olarak söz edilmiştir.
Her ne kadar Roma Katolikleri bu kardeşlerin kuzen olduğu iddia etse de söz
konusu metinlerde kullanılan Grekçe kelime fiziksel yönden "kardeş" anlamına
gelmektedir. Kaldı ki eğer bu kişiler İsa'nın kuzenleri ise "kuzen"
teriminin Grekçesi kullanılırdı. Çünkü Grekçe'de kuzen için bir sözcük
vardır. Yunanca İncil metinlerinde "kardeş", "akraba" ve "kuzen" için farklı
sözcükler kullanıldığı görülmektedir:
Luka 21:16: Anne babanız, kardeşleriniz,
akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve
bazılarınızı öldürtecekler.
Grekçe:
παραδοθήσεσθε δὲ καὶ ὑπὸ γονέων καὶ ἀδελφῶν καὶ
συγγενῶν καὶ φίλων, καὶ θανατώσουσιν ἐξ ὑμῶν,
ἀδελφῶν : Kardeşleriniz
συγγενῶν : Akraba
φίλων : Dostlarınız
Koloseliler 4:10:
Hapishane arkadaşım Aristarhus ve Barnaba’nın
yeğeni Markos size selam ederler. Markos’la ilgili buyruklar
aldınız; yanınıza gelirse kendisini kabul edin.
Grekçe:
ἀσπάζεται ὑμᾶς ἀρίσταρχος ὁ συναιχμάλωτός μου, καὶ μᾶρκος ὁ
ἀνεψιὸς βαρναβᾶ περὶ οὖ ἐλάβετε ἐντολάς, ἐὰν ἔλθῃ πρὸς ὑμᾶς
δέξασθε αὐτόν,
ἀνεψιὸς : Yeğen / kuzen
Yine bazıları "kardeş" teriminin "din kardeşi" anlamı taşıyan bazı mecazi
kullanımlarını göstererek [2] İsa'nın kardeşlerinden bahsedilen ayetlerdeki
kardeş teriminin de mecaz anlam taşıdığını öne sürerler.
Fakat Yuhanna 7:3-5'de İsa'nın kardeşlerinin bir süre boyunca İsa'ya iman
etmediği yazarken 2:12'de İsa kardeşlerini öğrencilerinden ayırt etmektedir.
İlgili metinlere bakalım:
Yuhanna 7:3-5: "Bu nedenle İsa’nın kardeşleri O’na,
“Buradan ayrıl, Yahudiye’ye git” dediler, “Öğrencilerin de yaptığın işleri görsünler.
Çünkü kendini açıkça tanıtmak isteyen bir kimse yaptıklarını gizlemez.
Mademki bu şeyleri yapıyorsun, kendini dünyaya göster!”
Kardeşleri bile O’na iman etmiyorlardı."
Yuhanna 2:12: "Bundan sonra
İsa, annesi, kardeşleri ve öğrencileri Kefarnahum’a gidip orada
birkaç gün kaldılar."
Eğer kardeşten kasıt "din kardeşi" olsaydı bu metinlerde "öğrencileri" değil
de söz konusu herkesten kardeş olarak bahsedilmesi gerekirdi. Sonuçta bu
metinlerde bahsedilenlerin hepsi İsa'nın din kardeşi. Dolayısıyla İsa'nın
kardeşleri ile öğrencileri özellikle birbirinden ayırt ediliyorsa bu durum
yine İsa'nın Meryem'den dünyaya gelen kardeşlere sahip olduğunun
delillerindendir.
Roma Katolikleri İsa'nın kız ve erkek kardeşlerinin Yusuf'un önceki
evliliğinden doğan kardeşleri olduğunu iddia etmektedir. Fakat kutsal
olduğuna inanılan hiçbir Hristiyan Kitabı'nda Yusuf'un Meryem'den bayağı
yaşlı olduğu, daha önce evlenip bu evliliğinden birçok çocuğa sahip olduğu
ya da Meryem ile evlenmeden önce dul kaldığı yazmamaktadır. Hatta bırakın
yazmamasını Meryem ile evlenmeden önce Yusuf'un evli ve çocuklu olduğuna
dair ufacık bir ima bile bulunmamaktadır.
Yusuf ile Meryem'in ne Beytlehem (Luka 2:4-7) ve Mısır'a (Matta 2:13-15)
yolculuklarında ne de Nasıra'ya geri dönerken çıktıkları yolculukta (Matta
2:20-23) bu çocuklardan bahsedilmemiştir. Eğer Yusuf, Meryem ile evlenmeden
önce 6 ya da daha fazla çocuğa sahip olsaydı ilgili yolculuklardan en
azından birinde bile bundan bahsedilmesi gerekirdi.
Ayrıca 2. Samuel 7:12,13 ve Luka 1:32'de Davut'un krallığını İsa'nın miras
aldığı belirtilir. Eğer Yusuf yaşça İsa'dan daha büyük oğullara sahip
olsaydı bu durumda Yusuf'un yasal varisi İsa değil de en büyük oğlu olurdu.
Kişilerin şahsi görüşlerini içeren açıklamaları bırakıp yalnızca söz konusu
dinin kutsal olduğunu kabul ettiği kitabın metinleri ele alındığında söz
konusu kardeşlerin Meryem'den dünyaya gelen üvey kardeşler olduğu açıktır.
Hristiyanların büyük bölümü Meryem'in bekaretinin ebedi olduğuna
inandığından bu düşüncelerini korumak adına anlattığım çeşitli savunmaları
yaparlar.
Halbuki Meryem'in bekaretinin daimi olması Hristiyanların kitabı İncil'e de
aykırıdır. Matta 1:24-25'de şöyle yazar:
"Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak
yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona (Meryem'e) dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu."
İsa'nın doğumu adlı bölümde yer alan bu metinde de görebileceğiniz gibi
Yusuf'un Meryem'e dokunmama yani onunla ilişkiye girmeyeceğine dair yemini
İsa doğuna kadar geçerlidir. Dolayısı ile söz konusu çocuklar Yusuf ile
Meryem'in birlikteliğinden dünyaya gelen üvey kardeşlerdir.
Bu doğrultuda Luka 2:6-7'deki metinler de Meryem'in daha sonra
çocuk sahibi olduğunu, olacağını desteklemektedir. Şöyle yazar:
"Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu.
Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu."
İlk oğlunu doğurdu dendiğine göre demek ki Meryem daha sonrasında başka
oğullara da sahip olacaktır. Aksi halde İsa için
"ilk oğul" denmemesi gerekirdi.
İncil bilginlerinin birçoğu da İsa'nın fizik olarak erkek ve kız kardeşleri
olduğunu kabul eder. The Expositor's Bible Commentary adlı başvuru
kaynağında şöyle yazmaktadır:
“En doğal anlamıyla 'kardeşler' ifadesi ... Meryem ve Yusuf’un oğullarına ve
dolayısıyla İsa’nın aynı anneden olan kardeşlerine atfeder." [18]
İsa ve Meryem'in mitolojik kısımları yok sayıp İncil'de yazanlara bakarsak
tüm bu metinler gösteriyor ki Hristiyanların bir kısmı Meryem'i ömür boyu
hiç ilişki yaşamamış bir kadın olarak görmekle hata etmektedir. İncil'e göre
İsa'nın Meryem'den olma üvey kardeşleri vardır ve bunlardan biri de Adil
Yakup'tur. Tuhaf olan şudur ki bu durumda Adil Yakup ve İsa'nın diğer
kardeşleri aynı zamanda Hristiyan Tanrı'sının da üvey kardeşleridir.
-
KAYNAKLAR
- Matta 12:46-50; 28:1-10; Markos 3:31-35; Luka 8:19-21; Yuhanna 20:10-18
- "Saint-James. Apostle, the Lord's brother". Encyclopædia Britannica. Encyclopædia Britannica, Inc.
- Akin, Jimmy, "I: Burial Box of St. James Found?", Ossuary of James, Catholic Answers, archived from the original on 2014-02-10
- Origen of Alexandria. "The Brethren of Jesus". Origen's Commentary on Matthew 10.17 in Ante-Nicene Fathers Volume IX.
- Longenecker, Dwight; Gustafson, David (2003). Mary: A Catholic Evangelical Debate. Gracewing Publishing. p. 64.
- Richard R. Lorsch, All the People in the Bible (Eerdmans 2008, p. 283
- Jackson, Gregory Lee, Catholic, Lutheran, Protestant: a doctrinal comparison. 1993 ISBN 978-0-615-16635-3 page 254
- Camerlynck, Achille (1910), "St. James the Less", The Catholic Encyclopedia. Vol. 8
- The brother of Jesus: James the Just and his mission p.33 Bruce Chilton, Jacob Neusner - 2001 p. 34
- Haase, Wolfgang. Aufstieg und Niedergang der römischen Welt: (ANRW) : Geschichte 21 -26 p801, 1992; Hegesippus (HE IV.22.8);
- Painter, John. Just James: The Brother of Jesus in History and Tradition p. 115, 2005
- Schaff: "Hegesippus, who lived near the apostolic age, in the fifth book of his Commentaries, writing of James, says 'After the apostles, James the brother of the Lord surnamed the Just was made head of the Church at Jerusalem.'"
- Philip Schaff: History of the Christian Church, chapter 4, § 27. James the Brother of the Lord: "And in the Liturgy of St. James, the brother of Jesus is raised to the dignity of "the brother of the very God".
- "Jerusalem in Early Christian Thought" p.75. Explorations in a Christian theology of pilgrimage ed Craig G. Bartholomew, Fred Hughes
- Cross, edited by F.L. (2005). The Oxford dictionary of the Christian Church (3rd rev. ed.). p. 862.
- "Hegesippus (Roberts-Donaldson translation)". Early Christian Writings. Peter Kirby.
- Churton, Tobias Churton (2012). The Missing Family of Jesus: An Inconvenient Truth - How the Church Erased Jesus's Brothers and Sisters from History.
- Ayrıca bkz: The Gospel According to St. Mark, İkinci Baskı, Vincent Taylor, sayfa 249 ve A Marginal Jew—Rethinking the Historical Jesus, John P. Meier, cilt. 1, s. 331-332.
●►Youtube 'Katıl': KATIL
Yazan: A.Kara
[HZ] MUSA'YI NEDEN BOYNUZLU TASVİR ETTİLER ?
Belki bazılarınız Musa'nın boynuzlu heykelini görmüşsünüzdür. Latin İncili
Vulgata'ya göre Musa, Sina Dağı'nın tepesinde Tanrı'dan 10 emri aldıktan sonra
İsraillilere 'keren' yani 'boynuzlar' eşliğinde geri döner. Teistler açısından
bu şaşırtıcı, hatta rahatsız edici göründüğünden İbranice İncil'in hemen hemen
tüm modern çevirileri "boynuzlar" kelimesini hariç tutar ve ilgili satırı
"Musa'nın yüzünün parladığını izah ediyor" şeklinde açıklar.
Peki tüm bu çağrışımlara rağmen neden boynuzlarla gösterilmiştir? Bunun nedeni
pek çok kişinin ileri sürdüğü gibi yanlış yapılan bir çeviri midir, yoksa
Michelangelo'nun "Musa" heykelinde tasvir ettiği gibi Musa'nın boynuzları mı
vardı?
TEORİLER - İHTİMALLER
Orta Çağ'dan önce İbranice İncil'in ve diğer dini metinlerin yanlış
tercümeleri bugün hala mevcut olan Yahudi klişelerine neden oldu. Bazıları
masum hatalar yaparken, bazıları sırf İsa'nın Mesih olarak gelişi konusunda
“kanıt” yaratmak için İbranice İncil'in dilini değiştirmeye yönelik Hristiyan
çabalarının kasıtlı bir parçasıydı. Orta Çağ'da çok az Hristiyan İbranice
bildiğinden çevirideki herhangi bir değişiklik fark edilmemiş ve tercüme
edilen versiyonlar Tanrı'nın sözü olarak kabul edilmişti.
Yakın anlamlara sahip kelimelerin oluşu hatalı çevirilere zemin
hazırlamıştır. Örneğin İbranicede “bakire” ve “genç kadın”ın anlamı
neredeyse aynıdır. Bu da birçok benzetmenin çevirilerinin bilim adamları
arasında tartışılmasına neden olmuştu. Hatta "baba", "erkek kardeş" ve "kız
kardeş" terimleri başlangıçta akrabalık bağları için değil de toplum
hiyerarşisini tanımlamak için kullanılıyordu. Bu nedenle deneyimli ve bilgili
bir çevirmen bile metinleri kolaylıkla yanlış yorumlayabilir.
Boynuzlu Musa fikri, MS 4. yüzyılın sonlarında Hieronymus tarafından
yazılmış olan ve 1979'a kadar Katolik Kilisesi'nin resmi Latince İncil'i
olmaya devam eden ve İbranice İncil'in Latince bir çevirisi olan Vulgata
İncil'i ile Hristiyan alemine giriş yapar. [8]
Hieronymus'un** İbranice İncil'i Latince'ye çevirirken "yüceltilmiş" veya
"ışık huzmeleri" anlamına gelen alternatif yorumlarını bilmesine rağmen
İbranice "kāran pnei Moshe" ifadesini "Musa'nın yüzünün etrafındaki boynuzlar"
olarak tercüme etmişti. Yani "ışıldayan", "ışık saçan" anlamına gelen "karan
(קָרַן)" terimini "boynuz" anlamına gelen "keren (קֶרֶן)" olarak ele alınca
Latince yazılmış olan Vulgata'da “quod cornuta esset facies sua,” yani
"çünkü O'nun (Musa'nın) suratı boynuzluydu" ifadesi ortaya çıkmıştı.
Bu gerçekten onun bir yanlış yorumu mu yoksa Eski Ahit'in lideri olan Musa'yı
şeytanlaştırmanın bir yolu mu olduğu tartışmalıdır. Çünkü dönem
Hristiyanlardan bir kısmının bakış açısıyla Musa Yahudilerin "modası geçmiş"
dininin bir simgesiydi.
Hieronymus'un bunu kasıtlı yaptığını akla getiren bir diğer durum, onun
Yahudiler hakkındaki düşünceleridir. Yahudilerin "vicdanlarını “Mesih'in
kanıyla lekelenmiş” ve İsa'nın Mesih olduğunu reddeden küstahlar" olduğunu
söylemiştir.
Bazılarına göre ortada bir karışıklık yoktur ve güneş ışınları boynuz şeklinde
düşünülmüştür. Örneğin Roma'da, Colonna dell’Immacolata'daki ve
Litvanya'daki Vilnius Katedralindeki Musa heykellerinin başındaki boynuzlar
ışık huzmeleri şeklinde detaylandırılmıştır.
Kasıtlı ya da kasıtsız, doğru ya da yanlış yapılan bu çeviri sonucu Musa 10
emiri aldıktan sonra dağdan aşağı kafasındaki iki boynuz ile inmiş biri haline
gelmiştir.
Latin Hristiyanlığında yaygın olan ikonografik geleneği takip eden heykelin
başında iki boynuz vardır [1][3][5][6][7]. Ortaçağ Hristiyan sanatında Musa
hem boynuzlu hem de boynuzsuz olarak tasvir edilmiştir. Boynuzlu tasvir ilk
olarak 11. yüzyıl İngiltere'sinde bulunmuştur. Mellinkoff, Musa'nın
boynuzlarının kökeninin hiçbir şekilde Şeytan'la ilişkili olmamasına rağmen,
boynuzların erken dönemde Yahudi karşıtı duyguların gelişimi ile olumsuz bir
çağrışım geliştirmiş olabileceğini öne sürmüştür [1].
Musa heykelindeki "ilahi gücün" göstergesi olan iki boynuz onu "Zülkarneyn
Musa" yapar.
"İki boynuzlu" anlamına gelen Zülkarneyn, Kehf suresinin 83-101. ayetlerinde
Allah'ın yetkisiyle insanlar ile kaosu temsil eden Ye'cüc - Me'cüc arasına
duvar ören bir figür olarak öne çıkar. İslam eskatolojisine* göre Yecüc ve
Mecüc hapsedildiği duvarın arkasından salıverildikten sonra Allah tarafından
bir gecede yok edilir ve bu yaşananlar kıyamet gününün habercisi olur.
Zülkarneyn bazı bilginler tarafından Büyük İskender olarak tanımlanır, bunun
nedeni olarak benzer maceralara sahip olmaları öne sürülür.
Siefker'a göre "iki boynuz" M.Ö. 4.binyıldan itibaren Mısır tanrılarının
simgesi olmuştur. Bu boynuzlu tanrı geleneği Yahudilikte de korunmuş ve bunun
sonucu olarak Musa boynuzlu olarak gösterilmiştir. [2] Çünkü Yahudiler Mısır
tanrılarının boynuzlarından haberdarlardı ve esaretten kurtulur kurtulmaz
peygamberlerinin tanrısal olduğunu düşünmüşlerdi. Boynuzlar da tanrısallığın
işaretiydi. Hatta Musa'nın iki boynuzla tasvir edildiğinin ve Orta Çağ'da
insanların bu boynuzlu Musa'ya inandıklarına dair oldukça fazla kaynak vardır.
[2]
Eski Mısır'dan günümüze ulaşan Zülkarneyn olgusu aynı aileden iki dil olan
Arapça ve İbranice'de ifade edilmektedir. Bu yüzden Michelangelo da dahil
olmak üzere Avrupalıların bakış açısından Rönesans dönemine kadar Musa'nın
parıldayan bir yüz ya da ışık huzmeleri ile birlikte tasvir edilmesinin yerine
iki boynuz ile görselleştirilmiş olması olağan bir durumdur. Önemli olan nokta
bu boynuzlu Musa heykelinin Rab'bin gücünün ve Musa'nın peygamberliğinin
sembolü olarak kabul edilmiş olmasıdır.
Konuya dair yayınlanan bir çalışma Michelangelo'nun heykelindeki boynuzların
görülmemesi gerektiğini, onları boynuz olarak yorumlamanın yanlış olduğu
görüşünü ortaya koymuştur. [3]
Fakat meşhur boynuzlu Musa heykelinde gözden kaçırılmaması gereken önemli
detaylar vardır; ki bunlar "olağanüstü bedensel güç" ve "yücelik"
simgeleridir. Bu ikisinin birleşimi gücün mükemmelliğini işaret eder. Bedensel
güç, bedenin büyüklüğünde ve iri kaslarda gizlidir. Çift boynuz ve sakaldaki
işaret parmağına ek olarak sahip olduğu kalın ve uzun sakallar onun
tanrısallığın, yüceliğinin simgesidir. [4]
Dinler, doğası gereği geleneğe dayanır ve değişmeden önce yüzlerce yıl büyük
ölçüde durağan kalır. Hieronymus ve bizim zamanımızda boynuzların kötülüğü,
şeytanı simgelediği yaygın bir görüş olsa da Hieronymus zamanındaki
inanış bu kadar net değildi. Hieronymus'un tercüme ettiği Eski Ahit, Şeytan'ın
bir tanımını içermediği gibi kötülükle açıkça bağlantılı olan tek hayvan
yılandı. Boynuzların şeytanlaştırılması daha sonraları Hristiyanlığın
yayılması ve Pagan dinleriyle çatışmaya girilmesiyle ortaya çıkmıştı. Çünkü
paganların tanrılarının çoğu boynuzluydu. Bu boynuzlar bedensel ve cinsel
gücü, bereketi, gökselliği, büyülü güçleri ve tanrısallığı işaret ediyordu.
Tarih boyunca var olmuş eski inanışlarda düzinelerce boynuzlu tanrıya ibadet
edilmişti.
Hıristiyanlık bazen bu varlıkları meleklerin ve iblislerin temsillerinde
birleştirmiş bazen ise bu dinlerin geleneklerini kendi amaçları
doğrultusunda benimsemişti. Çünkü genellikle bir din diğerinin temelleri
üzerine inşa edilir. Tıpkı Yeni Ahit Eski Ahit'i takip etmesi gibi.
Yani "boynuzlar" ifadesi İncil'de yer aldığında "boynuz" herhangi olumsuz
çağrışım içermiyordu. Dolayısıyla yazarlar İncil'de boynuzlar yazarken çeviri
hatası falan yapmayarak gerçekten de boynuzları kastetmiş olabilirler.
İsrailoğullarının gücün sembolü olarak bildikleri boynuzlar onlar için yabancı
değildi. Muhtemelen Musa ve Tanrılarını daha önce var olmuş olan eski
tanrıların temelleri üzerine inşa etmişlerdi.
Zaten birçok Yahudi tarafından yapılmış çok sayıda teolojik ve edebi eser de
Musa'yı boynuzlu olarak tasvir etmiştir. Birçok insan için bu durum Musa'nın
gerçekten de boynuzlu olduğunun başka bir kanıtıdır.
İbranice metnin yorumunun ilk olarak İngiltere'de ortaya çıktığını
belirtmiştim. Ortaya çıktığı bu eser 11. Yüzyıl İngiltere'sinde yazılmış olan
"Aelfric Yorumu'dur".*** Bu belge Tevrat'ın ve Yeşu Kitabı'nın resimli bir
yerel baskısı olarak kullanılmıştı ve bu kitap Musa'yı o bölgeye aşina olunan
Viking miğferlerinden farklı olmayan boynuzlu bir başlık takmış olarak tasvir
etmişti. [1]
Bu şekilde Musa'yı boynuzlu başlıklarla tasvir etme modeli İngilizce ve
Fransızca el yazmalarında 12. ve 13. yüzyıllar boyunca devam etti. Musa'nın
boynuzları ilk kez 1200'de gerçek boynuzlar olarak tasvir edilmişti. Uygulama
popülerlik kazanınca Michelangelo'nun Musa heykelinde olduğu gibi birçok
heykelde Musa'nın başında boynuzlar yer almıştı. Fransa'nın Dijon şehrindeki
Musa Kuyusu adlı sanat eserinde de başında 2 adet boynuz yer alır.
Hieronymus'un İbranice İncil'i kasıtlı şekilde yanlış çevirdiği iddiasına
benzer şekilde Michelangelo'nun da Musa'yı kasıtlı olarak boynuzlu tasvir
ettiği, çünkü onun dönemindeki Hristiyan sanatında boynuzların özellikle
şeytan ve iblisleri çizerken kullanıldığına dikkat çekilmektedir. Çünkü
Hristiyanlıkta boynuzlar kötülükle ilişkilendirilmiştir. Bunun en net
örnekleri Vahiy Kitabı Bölüm 13'de Deccal'in gelişini anlatırken
bahsettiği yaratık ve hayvanların boynuzlarına vurgu yapıyor
olunmasıdır. Bazıları bunların gücü simgelemek için yazılmış olduğunu
iddia etse de boynuzların Hristiyan geleneğinde kötülükle ilişkilendirildiği
net bilinen bir gerçektir. Musa'nın boynuzlarla tasvir edilmesi Hristiyanların
Yahudiler hakkında yürüttüğü karalama kampanyalarına katkı sağlamıştı.
Yahudiler için "onlar şeytana bağlıdır" diyor, hatta onları boynuzlu şeytanlar
olarak tasvir ederek doğrudan kötülükle ilişkilendiriyorlardı. Fakat detaylıca
ele alacağım bu olaylar başka bir araştırma makalemin konusu.
Tabi Michelangelo'nun çeviri hatası nedeniyle değil de Tanrı'nın ihtişamını,
gücünü, tanrısallığını yansıtmak için Musa'yı boynuzlu tasvir etmiş
olabileceği de bir başka ihtimaldir.
Fakat çeviri ister yanlış olsun ister doğru, aslında iki şekilde de ortada
boynuz gerçeği var. Çünkü ışık huzmeleri şeklindeki betimlemelerde de bu ışık
huzmelerinin Musa'nın başında tıpkı bir çift boynuz gibi yer aldığı görünür.
Halbuki istense ışık huzmeleri karışıklık yaratmayacak ve boynuzla
benzeşmeyecek bir biçimde tasvir edilebilirdi.
DİPNOTLAR
* Eskatoloji dünyanın sonunu, hayatın bitişini konu edinen kıyamet
efsaneleridir.
** Latince adı Eusebius Sophronius Hieronymus, diğer bilinen adı Aziz
Jerome'dur.
*** Aelfric Paraphrase
-
KAYNAKLAR
- The Horned Moses in Medieval Art and Thought. 135-137. Mellinkoff, R. (1970)
- Santa Claus, Last of the wild Men: The Origins and Evolution of Saint Nicholas, Spanning 50,000 Years. Siefker, PH. (1997).
- The Sistine secrets: Michelangelo's Forbidden messages in the hearth of the Vatican. 238. Blech, B. And Doliner, A. (2008).
- The Moses of Michelangelo. Vol. 13. 211-238. Freud, S. (1914).
- Jonathan Jones for The Guardian. June 7, 2002. Moses, Michelangelo (1513-16)
- Shedding Light on Michelangelo ’s “Moses” Arch Dermatol. 147(9):1092. Leonard J. Hoenig, MD. (2011)
- Bena Elisha Medjuck Exodus 34:29-35: Moses' "Horns" in Early Bible Translations and Interpretations.
- Douay-Rheims Bible
●►Youtube 'Katıl': KATIL
NASIL DİNDEN ÇIKTIM ?
Merhabalar. Nasıl dinden çıktım serisi videolarınızı ilgiyle izliyorum, bir çok
defa size, ben de bu tarz bir paylaşımda bulunmaya niyet ettim ama iş
yoğunluğundan fırsat bulamadım.
Bu tarz konularda hala paylaşım yapmaya niyetiniz var mı bilemiyorum ama ben Deist olduğumu aileme nasıl anlattığımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki İslam hakkında düşüncelerini ailelerine anlatmak isteyen arkadaşlara yardımcı olur.
Kendimden kısaca bahsedeyim, bir çoğumuzun olduğu gibi çocukluğumdan beri mutaassıp bir aile ortamında büyüdüm. Çocukken din ile o kadar haşır neşirdim ki bana büyüyünce ne olacaksın dediklerinde hoca olacağımı söylerdim.
Hiç bir zaman bir yobaz gibi sarık ve cübbe ile gezmedim ama din, her daim hayatımın merkezinde vardı. Fetöcülerin okullarında, yurtlarında ve evlerinde yıllarca bulundum. O zamanlar anlayamasak bile bugün görüyorum ki sistematik olarak bizi birer mürit olacak şekilde yetiştiriyorlarmış. Ben o zamanlarda da sorgulardım ve abilere niçin bol bol risale okuduğumuzu sorardım çünkü risalelerin Osmanlıca dilinden dolayı, ne yazdığını anlamadan sayfalarca okurduk. Abilere, biz burada yazılanları anlamıyoruz dediğimizde, bize ‘Okuyun zamanla anlayacaksınız’ derler ve bize haftalık ödevler verirlerdi, mesela 20 sayfa risale, yarım sayfa Arapça Kuran okuma gibi. Tabi sorgulayan bir birey olarak niçin Allah'ın gönderdiği kitabı Türkçe okumak varken, niye risale okuyoruz niye sadece arapça okuyoruz diye sorardım ve abilerin verdiği cevap aynıydı. ‘Risale, Kuran'ın tefsiridir, Allah tarafından Bediüzzaman’a yazdırılmıştır, o yüzden Risale okuyunca Kuran da anlatılan bilgileri öğrenebilirsin.’ Aslında daha önce biraz meal okumuş biri olarak alakaları olmadığını biliyordum ama abiler öyle diyorsa vardır bir bildikleri diyordum.
Zaten yıllarca bu dini öğrenmemizin önündeki en büyük engel hep bu düşünce olmuştur. Bize dini anlatan kişilerin bu dini gerçekten bildiklerini sandık, onların da yeterince bilgilerinin olmadığını hiç düşünmedik.
Yıllar, yıllar geçti, kulaktan dolma bilgilerle dini inançlarımı sürdürdüm, elimden geldiğince namaz kıldım, oruç tuttum ama bir gün canıma tak etti. Çünkü bir hoca çocuklarla evliliğin caiz olduğunu söylerken, başka bir hoca caiz değil diyordu. İran insanları recmederken, Kuran'da bununla ilgili bir ayet yazmıyordu. Ben de Kuran'ı baştan sona Türkçe olarak okumaya ve gerçekleri birinci kaynaktan öğrenmeye karar verdim. Artık hangi hocanın doğruyu söylediğini bilecektim. İlk başlarda her şey gayet normal gözüküyordu ta ki okuduğum ayetlerin bazılarında çelişkiler olduğunu görene kadar. Bunun üzerine internette biraz araştırma yaptım, çelişki ve bilimsel hatalar olan başka ayetlere de rastladım. Bu bulduklarımı bir arkadaşıma anlattım, O da bana bir kitap tavsiye etti. ‘Bir Bedevinin Yaveleri’ isimli kitap, hiç iki kapak arasına girip basılmamış, sadece internette el altından dolaştırılan bu Pdf formatındaki kitabı okuyunca şok oldum, benim tespit ettiğim çelişkiler haricinde onlarca çelişki, hata ve saçmalık sıralanıyordu.
Kitapta bahsedilen bazı ayetlerin meallerinde oynama yapılmış olabileceğini düşündüğüm için bu ayetlerin meallerini tek tek kontrol ettim. Hiçbir çarpıtma yoktu, kitapta yazılı mealler Diyanet veya Elmalı Hamdi’nin mealleriydi.
Tüm kitabı bitirmem 2 günümü aldı. Kitabı bitirdiğimde büyük bir rahatlama hissetmiştim ve İslam hakkında tüm parçalar yerine oturmuştu. Artık, Işid'in niye kafa kestiğini, hocaların bazılarının niye hadisleri reddettiğini veya hocaların niye hepsinin bir birinden farklı hükümler verdiğini anlamıştım, hiç kimse bu saatten sonra beni kandıramayacaktı.
İslam'ın gerçeklerini öğrenmiştim ama öğrendiklerimi hem başkalarına anlatmak için büyük bir heyecan duyuyor hem de çekiniyordum.
Çünkü, ayetlerdeki çelişkileri anlatınca bazı insanlar, ya sinirleniyor ya da orada öyle demek istememiştir diyerek kestirip atıyordu.
Bu tarz konularda hala paylaşım yapmaya niyetiniz var mı bilemiyorum ama ben Deist olduğumu aileme nasıl anlattığımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki İslam hakkında düşüncelerini ailelerine anlatmak isteyen arkadaşlara yardımcı olur.
Kendimden kısaca bahsedeyim, bir çoğumuzun olduğu gibi çocukluğumdan beri mutaassıp bir aile ortamında büyüdüm. Çocukken din ile o kadar haşır neşirdim ki bana büyüyünce ne olacaksın dediklerinde hoca olacağımı söylerdim.
Hiç bir zaman bir yobaz gibi sarık ve cübbe ile gezmedim ama din, her daim hayatımın merkezinde vardı. Fetöcülerin okullarında, yurtlarında ve evlerinde yıllarca bulundum. O zamanlar anlayamasak bile bugün görüyorum ki sistematik olarak bizi birer mürit olacak şekilde yetiştiriyorlarmış. Ben o zamanlarda da sorgulardım ve abilere niçin bol bol risale okuduğumuzu sorardım çünkü risalelerin Osmanlıca dilinden dolayı, ne yazdığını anlamadan sayfalarca okurduk. Abilere, biz burada yazılanları anlamıyoruz dediğimizde, bize ‘Okuyun zamanla anlayacaksınız’ derler ve bize haftalık ödevler verirlerdi, mesela 20 sayfa risale, yarım sayfa Arapça Kuran okuma gibi. Tabi sorgulayan bir birey olarak niçin Allah'ın gönderdiği kitabı Türkçe okumak varken, niye risale okuyoruz niye sadece arapça okuyoruz diye sorardım ve abilerin verdiği cevap aynıydı. ‘Risale, Kuran'ın tefsiridir, Allah tarafından Bediüzzaman’a yazdırılmıştır, o yüzden Risale okuyunca Kuran da anlatılan bilgileri öğrenebilirsin.’ Aslında daha önce biraz meal okumuş biri olarak alakaları olmadığını biliyordum ama abiler öyle diyorsa vardır bir bildikleri diyordum.
Zaten yıllarca bu dini öğrenmemizin önündeki en büyük engel hep bu düşünce olmuştur. Bize dini anlatan kişilerin bu dini gerçekten bildiklerini sandık, onların da yeterince bilgilerinin olmadığını hiç düşünmedik.
Yıllar, yıllar geçti, kulaktan dolma bilgilerle dini inançlarımı sürdürdüm, elimden geldiğince namaz kıldım, oruç tuttum ama bir gün canıma tak etti. Çünkü bir hoca çocuklarla evliliğin caiz olduğunu söylerken, başka bir hoca caiz değil diyordu. İran insanları recmederken, Kuran'da bununla ilgili bir ayet yazmıyordu. Ben de Kuran'ı baştan sona Türkçe olarak okumaya ve gerçekleri birinci kaynaktan öğrenmeye karar verdim. Artık hangi hocanın doğruyu söylediğini bilecektim. İlk başlarda her şey gayet normal gözüküyordu ta ki okuduğum ayetlerin bazılarında çelişkiler olduğunu görene kadar. Bunun üzerine internette biraz araştırma yaptım, çelişki ve bilimsel hatalar olan başka ayetlere de rastladım. Bu bulduklarımı bir arkadaşıma anlattım, O da bana bir kitap tavsiye etti. ‘Bir Bedevinin Yaveleri’ isimli kitap, hiç iki kapak arasına girip basılmamış, sadece internette el altından dolaştırılan bu Pdf formatındaki kitabı okuyunca şok oldum, benim tespit ettiğim çelişkiler haricinde onlarca çelişki, hata ve saçmalık sıralanıyordu.
Kitapta bahsedilen bazı ayetlerin meallerinde oynama yapılmış olabileceğini düşündüğüm için bu ayetlerin meallerini tek tek kontrol ettim. Hiçbir çarpıtma yoktu, kitapta yazılı mealler Diyanet veya Elmalı Hamdi’nin mealleriydi.
Tüm kitabı bitirmem 2 günümü aldı. Kitabı bitirdiğimde büyük bir rahatlama hissetmiştim ve İslam hakkında tüm parçalar yerine oturmuştu. Artık, Işid'in niye kafa kestiğini, hocaların bazılarının niye hadisleri reddettiğini veya hocaların niye hepsinin bir birinden farklı hükümler verdiğini anlamıştım, hiç kimse bu saatten sonra beni kandıramayacaktı.
İslam'ın gerçeklerini öğrenmiştim ama öğrendiklerimi hem başkalarına anlatmak için büyük bir heyecan duyuyor hem de çekiniyordum.
Çünkü, ayetlerdeki çelişkileri anlatınca bazı insanlar, ya sinirleniyor ya da orada öyle demek istememiştir diyerek kestirip atıyordu.
Ancak fark ettim ki benim gibi aklında sorular olan, sorgulayan kişiler,
anlattıklarımı konuşmaktan çekinmiyor hatta memnun oluyorlardı. Bu tarz
kişileri bulup konuşmaya çalışıyordum.
Kendimce şöyle bir taktik geliştirdim, karşımdaki kişiyle dini konuları konuşmaya başladığımda aşırı tepki veriyorsa konuyu kapatıyorum, baktım bu tarz konuları konuşmaya açık ona Bir bedevinin yaveleri isminde ilginç bir kitap okuduğumu dilerse kendisine Whatsapp tan PDF formatında gönderebileceğimi dilerse Din ve mitoloji sitesinden ücretsiz indirebileceğini söylüyorum. İlgisini çeken kişiler, mutlaka geri dönüş yapıyor ve onlarla derinlemesine bu konuları daha rahat konuşabiliyorum. İlgisini çekmeyen kişiler zaten okumuyor ve gereksiz yere çenemi yormuyorum.
Bu arada, bu tarz konuları başkalarına anlatmak gibi bir niyetiniz varsa, size birkaç tüyo vereyim.
-Birkaç tane ayet ezberleyerek bir yere varamazsınız. Bu konular üzerine özellikle ayetler üzerine bilginizi arttırın,
-Tartıştığınız kişiyi ayet bombardımanına tutun çünkü hadisleri anlatınca hemen sahte hadis deyip çıkıyorlar işin içinden ayetlerde bunu yapamıyorlar. Ayet bombardımanına tutun, dememin sebebi şu, bir iki tane ayet söyleyince orada öyle demek istememiştir diyerek konuyu geçiştiriyorlar ancak bir birinden farklı ayetleri peş peşe gösterince bir süre sonra cevap veremiyorlar.
-Ateist olsanız bile bunu kesinlikle söylemeyin, ben Allah’a inanıyorum deyin. Sistematik olarak yapılan propagandalardan dolayı Müslümanlar Ateistleri çok antipatik ve itici buluyor ve dinlemiyorlar.
-Tanrı kelimesini çok az kullanın Tanrı’dan bahsederken mutlaka ona Allah diye hitap edin. Özellikle Allah ile bir sorununuz olmadığını onu çok sevdiğinizi söyleyin ve Allah’ı methedin.
-Peygamberden ve sahabelerden bahsederken, sakın direk isimleriyle hitap etmeyin, Muhammed, Ali veya Ayşe demeyin, Hz Muhammed, Hz Ömer, Hz Ayşe vs. deyin veya Muhammed’den bahsederken ona Peygamber veya Muhammed Peygamber, halifelere de Halife Ali, Halife Osman gibi hitap edin.
- Öyle ayetlerden giriş yapın ki kaçamak cevap veremesinler, yoruma açık ayetlerden uzak durun. örneğin, ben konuşmaya genellikle, dağların olduğu yerde deprem olmaz diyen Enbiya 31 ile başlarım. Dünyanın düz olduğunu anlatan Zülkarneyn ayetleriyle devam eder ardından, kendiyle çelişen ayetleri anlatırım.
-Bildiğiniz her şeyi kısa sürede anlatamazsınız o yüzden karşınızdaki kişide merak uyandırdıktan sonra onu bir kaynağa yönlendirin ki merak ediyorsa gidip baksın, anlattıklarınız havada kalmasın. Mesela ben Bir bedevinin yaveleri kitabına yönlendiriyorum, siz Din ve mitoloji gibi sitelere veya Youtube kanallarına yönlendirebilirsiniz.
Sevgili arkadaşlar yüzden fazla kişiyle bu konuları konuşmuş birisi olarak size tavsiyem şu ki sakın bu tarz konuları konuşmaya kapalı kişilere, bir şey anlatmaya çalışarak vakit kaybetmeyin. İnanın bu kişiler, anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar ve içlerine şeytan girmiş gibi köpürüyorlar. Cahilce, bilmedikleri bir dini savunmak için sizinle kavga ediyorlar.
Kavga ve gürültüye gerek yok, kimseyi ikna etmek zorunda da değilsiniz, atalarımızın dediği gibi ‘Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.’
İslam üzerine, Yabancı insanlarla konuşabiliyor ancak aileme hala İslam'dan çıktığımı söyleyemiyordum. Bana tepki göstereceklerinden korkuyordum. Bunun üzerine onlara anlatmak için de bir taktik geliştirmem gerektiğini anladım. Direk, karşılarına gidip ben Deist oldum dersem, ne tepki vereceklerini bilemiyordum, o yüzden planlı ve kontrollü gitmeliydim.
Öncelikle can alıcı ayetleri ve hadisleri tekrar gözden geçirdim.
Sonra hayali olarak karşıma aile fertlerini, tek tek koyarak onlara ayetleri anlattığım pratikler yaptım, o şöyle derse ben böyle derim, o böyle derse ben böyle derim gibi. Bunu her bir aile ferdi için en az 50 kere denemişimdir. Bir yıl çalıştım, bu arada başka kişilerle bu tarz konuları konuştuğum için pratiğim artmıştı, çünkü aynı kulak dolgunluğuyla büyütülmüş Müslümanlar hep aynı şekilde cevap veriyorlar, yeni bir cevap üretmiyorlar, çünkü bilgileri yok.
Sonra aile fertlerinin ağızlarını farklı zamanlarda yokladım, sorunlu ayetler ve hadisler hakkında konuşunca ne tepki veriyorlar gözlemledim. Artık onlara sunduğum argümanlara ne diyeceklerini biliyordum ve ona göre konuşmayı aklımda şekillendiriyordum. Sonra bu konuları konuşmaya kimlerin daha açık olduğunu tespit ettim. İlk hedefim sorgulayan ve bu konuları konuşmaya açık aile fertlerini kendi safıma çekmekti.
İlk iş olarak ablamın eşine anlatmaya karar verdim. Kendisi akıllı, sorgulayan ve benimle benzer ortamlarda büyümüş biriydi. Daha önceki muhabbetlerimizde bu konuları konuşmaya açık olduğunu görmüştüm. Onunla uzun uzun konuştuktan sonra ona Whatsapp'tan Bir Bedevinin yavelerini gönderdim, kitabı okumuş ablama da göstermiş onunla da, kitap üzerine, ayetler üzerine, uzun uzun muhabbet etmişler. Onlarla birkaç gün sonra buluştuğumda ikisi de benim gibi düşünmeye başlamıştı.
Sonra küçük kız kardeşime gittim. O, bu konuları konuşmaya daha mesafeliydi ama buna rağmen ona kitaptan bahsedip Whatsapp'tan gönderdim. Tepkisi şu oldu ‘Ben böyle kitaplar okuyarak, imanımı sarsamam’ dedi ve konuyu kapattı. Anladım ki onunla vakit kaybetmeye gerek yok.
Kendimce şöyle bir taktik geliştirdim, karşımdaki kişiyle dini konuları konuşmaya başladığımda aşırı tepki veriyorsa konuyu kapatıyorum, baktım bu tarz konuları konuşmaya açık ona Bir bedevinin yaveleri isminde ilginç bir kitap okuduğumu dilerse kendisine Whatsapp tan PDF formatında gönderebileceğimi dilerse Din ve mitoloji sitesinden ücretsiz indirebileceğini söylüyorum. İlgisini çeken kişiler, mutlaka geri dönüş yapıyor ve onlarla derinlemesine bu konuları daha rahat konuşabiliyorum. İlgisini çekmeyen kişiler zaten okumuyor ve gereksiz yere çenemi yormuyorum.
Bu arada, bu tarz konuları başkalarına anlatmak gibi bir niyetiniz varsa, size birkaç tüyo vereyim.
-Birkaç tane ayet ezberleyerek bir yere varamazsınız. Bu konular üzerine özellikle ayetler üzerine bilginizi arttırın,
-Tartıştığınız kişiyi ayet bombardımanına tutun çünkü hadisleri anlatınca hemen sahte hadis deyip çıkıyorlar işin içinden ayetlerde bunu yapamıyorlar. Ayet bombardımanına tutun, dememin sebebi şu, bir iki tane ayet söyleyince orada öyle demek istememiştir diyerek konuyu geçiştiriyorlar ancak bir birinden farklı ayetleri peş peşe gösterince bir süre sonra cevap veremiyorlar.
-Ateist olsanız bile bunu kesinlikle söylemeyin, ben Allah’a inanıyorum deyin. Sistematik olarak yapılan propagandalardan dolayı Müslümanlar Ateistleri çok antipatik ve itici buluyor ve dinlemiyorlar.
-Tanrı kelimesini çok az kullanın Tanrı’dan bahsederken mutlaka ona Allah diye hitap edin. Özellikle Allah ile bir sorununuz olmadığını onu çok sevdiğinizi söyleyin ve Allah’ı methedin.
-Peygamberden ve sahabelerden bahsederken, sakın direk isimleriyle hitap etmeyin, Muhammed, Ali veya Ayşe demeyin, Hz Muhammed, Hz Ömer, Hz Ayşe vs. deyin veya Muhammed’den bahsederken ona Peygamber veya Muhammed Peygamber, halifelere de Halife Ali, Halife Osman gibi hitap edin.
- Öyle ayetlerden giriş yapın ki kaçamak cevap veremesinler, yoruma açık ayetlerden uzak durun. örneğin, ben konuşmaya genellikle, dağların olduğu yerde deprem olmaz diyen Enbiya 31 ile başlarım. Dünyanın düz olduğunu anlatan Zülkarneyn ayetleriyle devam eder ardından, kendiyle çelişen ayetleri anlatırım.
-Bildiğiniz her şeyi kısa sürede anlatamazsınız o yüzden karşınızdaki kişide merak uyandırdıktan sonra onu bir kaynağa yönlendirin ki merak ediyorsa gidip baksın, anlattıklarınız havada kalmasın. Mesela ben Bir bedevinin yaveleri kitabına yönlendiriyorum, siz Din ve mitoloji gibi sitelere veya Youtube kanallarına yönlendirebilirsiniz.
Sevgili arkadaşlar yüzden fazla kişiyle bu konuları konuşmuş birisi olarak size tavsiyem şu ki sakın bu tarz konuları konuşmaya kapalı kişilere, bir şey anlatmaya çalışarak vakit kaybetmeyin. İnanın bu kişiler, anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar ve içlerine şeytan girmiş gibi köpürüyorlar. Cahilce, bilmedikleri bir dini savunmak için sizinle kavga ediyorlar.
Kavga ve gürültüye gerek yok, kimseyi ikna etmek zorunda da değilsiniz, atalarımızın dediği gibi ‘Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.’
İslam üzerine, Yabancı insanlarla konuşabiliyor ancak aileme hala İslam'dan çıktığımı söyleyemiyordum. Bana tepki göstereceklerinden korkuyordum. Bunun üzerine onlara anlatmak için de bir taktik geliştirmem gerektiğini anladım. Direk, karşılarına gidip ben Deist oldum dersem, ne tepki vereceklerini bilemiyordum, o yüzden planlı ve kontrollü gitmeliydim.
Öncelikle can alıcı ayetleri ve hadisleri tekrar gözden geçirdim.
Sonra hayali olarak karşıma aile fertlerini, tek tek koyarak onlara ayetleri anlattığım pratikler yaptım, o şöyle derse ben böyle derim, o böyle derse ben böyle derim gibi. Bunu her bir aile ferdi için en az 50 kere denemişimdir. Bir yıl çalıştım, bu arada başka kişilerle bu tarz konuları konuştuğum için pratiğim artmıştı, çünkü aynı kulak dolgunluğuyla büyütülmüş Müslümanlar hep aynı şekilde cevap veriyorlar, yeni bir cevap üretmiyorlar, çünkü bilgileri yok.
Sonra aile fertlerinin ağızlarını farklı zamanlarda yokladım, sorunlu ayetler ve hadisler hakkında konuşunca ne tepki veriyorlar gözlemledim. Artık onlara sunduğum argümanlara ne diyeceklerini biliyordum ve ona göre konuşmayı aklımda şekillendiriyordum. Sonra bu konuları konuşmaya kimlerin daha açık olduğunu tespit ettim. İlk hedefim sorgulayan ve bu konuları konuşmaya açık aile fertlerini kendi safıma çekmekti.
İlk iş olarak ablamın eşine anlatmaya karar verdim. Kendisi akıllı, sorgulayan ve benimle benzer ortamlarda büyümüş biriydi. Daha önceki muhabbetlerimizde bu konuları konuşmaya açık olduğunu görmüştüm. Onunla uzun uzun konuştuktan sonra ona Whatsapp'tan Bir Bedevinin yavelerini gönderdim, kitabı okumuş ablama da göstermiş onunla da, kitap üzerine, ayetler üzerine, uzun uzun muhabbet etmişler. Onlarla birkaç gün sonra buluştuğumda ikisi de benim gibi düşünmeye başlamıştı.
Sonra küçük kız kardeşime gittim. O, bu konuları konuşmaya daha mesafeliydi ama buna rağmen ona kitaptan bahsedip Whatsapp'tan gönderdim. Tepkisi şu oldu ‘Ben böyle kitaplar okuyarak, imanımı sarsamam’ dedi ve konuyu kapattı. Anladım ki onunla vakit kaybetmeye gerek yok.
Sıra geldi anneme ve babama bu konuyu anlatmaya. Özellikle ablam ve
eşinin de bulunduğu bir ortamda, konuyu ayetlere getirdim ve konuşmaya
başladım. Ben anlatacağım, onlarda muhalif olmayıp bana destek çıkınca annem
ve babamın direncini kıracaktım. Anlattıklarımı ayetlerle destekleyip, evdeki
Kuran mealinden açıp gösterdim. Ablam ve eşinin de benim anlattıklarımda
haklılık payım olduğunu savunmaları, annem ve babamın anlattıklarımın
dinlemeye dair olduğunu kabul etmelerini sağladı.
Kuran’da sıkıntılar olabileceğini, Dünya’da birden çok Kuran olduğunu gösterip konuya girizgah yaptıktan sonra bilimsel hataların olduğu birkaç ayet gösterdim. Sonra, bir birini yalanlayan ayetleri, bir biriyle çelişen ayetleri gösterdim. Sonra çocuklarla evliliğe ve cariyeliğe izin veren ayetleri gösterdim. Muhammed ve 4 halifenin bir birlerine kızlarını nasıl ve kaç yaşında nikahladıklarını anlattım. Cariyelerin alınıp satılabileceğini, takas yapılabileceğini, sınırsız cinsellik yaşanabileceğini ve başka erkeklere pazarlanabileceğini anlattım. Kadınların yarım insan sayıldığını, mirastan yarı pay aldıklarını, şahitliklerinin yarım insan olarak sayıldığını ifade eden ayetleri gösterdim. Sonra Allah’ın Kuran’da inanmayanlara, domuz, köpek, eşek ve piç dediği ayetleri gösterdim. Sonra şiddet içeren ve kafirlerin öldürülmesini emreden ayetleri gösterdim. Peygamberin yaptığı katliamları hadislerden anlattım. Beni Kureyza katliamını, Ureyna ve Ukeyla kabilelerinden 9 kişinin el ve ayaklarının kesilip gözlerinin oyulmasını ve dağ başında ölüme terkedilmelerini, Ümmü Kırfe’nin iki deveye bağlanıp parçalanana kadar develer tarafından nasıl çekildiğini anlattım.
Anlattığım her konunun ilgili mealini ve hadisini açıp tek tek gösterim tabi ki İslam kaynaklarından. 3 saat süren hararetli konuşmanın sonunda annem ve babam dinden çıkmamışlardı ama benim niye dinden çıktığımı anlamışlardı. Onlara da kitabı gönderdim ama okumadılar. Zaten okumalarını beklemiyordum, tek istediğim beni anlamalarını sağlamaktı.
Ben dinden çıktığımdan beri kendimi onlara hep anlatmak zorunda olduğumu hissediyordum ve bunun için 1 sene plan ve pratik yapmamın ödülünü almıştım.
Artık tamamen özgürdüm, kimseden bir şey saklamıyordum olduğum gibi yaşıyor ve inanıyordum. Umarım anlattıklarım size de ilham olur.
Yazdığın kitap için teşekkürler Yol gezer, her kimsen ve neredeysen. Kurduğun bu kanal için teşekkürler Bay Kara, ismin neyse ve neredeysen.
Kuran’da sıkıntılar olabileceğini, Dünya’da birden çok Kuran olduğunu gösterip konuya girizgah yaptıktan sonra bilimsel hataların olduğu birkaç ayet gösterdim. Sonra, bir birini yalanlayan ayetleri, bir biriyle çelişen ayetleri gösterdim. Sonra çocuklarla evliliğe ve cariyeliğe izin veren ayetleri gösterdim. Muhammed ve 4 halifenin bir birlerine kızlarını nasıl ve kaç yaşında nikahladıklarını anlattım. Cariyelerin alınıp satılabileceğini, takas yapılabileceğini, sınırsız cinsellik yaşanabileceğini ve başka erkeklere pazarlanabileceğini anlattım. Kadınların yarım insan sayıldığını, mirastan yarı pay aldıklarını, şahitliklerinin yarım insan olarak sayıldığını ifade eden ayetleri gösterdim. Sonra Allah’ın Kuran’da inanmayanlara, domuz, köpek, eşek ve piç dediği ayetleri gösterdim. Sonra şiddet içeren ve kafirlerin öldürülmesini emreden ayetleri gösterdim. Peygamberin yaptığı katliamları hadislerden anlattım. Beni Kureyza katliamını, Ureyna ve Ukeyla kabilelerinden 9 kişinin el ve ayaklarının kesilip gözlerinin oyulmasını ve dağ başında ölüme terkedilmelerini, Ümmü Kırfe’nin iki deveye bağlanıp parçalanana kadar develer tarafından nasıl çekildiğini anlattım.
Anlattığım her konunun ilgili mealini ve hadisini açıp tek tek gösterim tabi ki İslam kaynaklarından. 3 saat süren hararetli konuşmanın sonunda annem ve babam dinden çıkmamışlardı ama benim niye dinden çıktığımı anlamışlardı. Onlara da kitabı gönderdim ama okumadılar. Zaten okumalarını beklemiyordum, tek istediğim beni anlamalarını sağlamaktı.
Ben dinden çıktığımdan beri kendimi onlara hep anlatmak zorunda olduğumu hissediyordum ve bunun için 1 sene plan ve pratik yapmamın ödülünü almıştım.
Artık tamamen özgürdüm, kimseden bir şey saklamıyordum olduğum gibi yaşıyor ve inanıyordum. Umarım anlattıklarım size de ilham olur.
Yazdığın kitap için teşekkürler Yol gezer, her kimsen ve neredeysen. Kurduğun bu kanal için teşekkürler Bay Kara, ismin neyse ve neredeysen.
SİZDEN GELENLER | Yazan: Zafer D.
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın
değişim sürecini anlattığınız sorgulama
süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine
gönderebilirsiniz.
- Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
- Gönderdiğiniz yazılar (uygun ise )sitede adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
- Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir.
Yazan: A.Kara
MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 2
Zifafa Gir[e]medikleri
(Muhammed'in İsteyip Evlenemediği, Nikahı Tamamlanamayan, Vazgeçtiği, Boşadığı ve Kendini Muhammed'e Bağışlayan-Hibe Eden Kadınlar)
Bu çalışmada Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Sad, İbn İshak, İbn Hişam, Ahmed ibn Hanbel, Nesai, Ebu Davud gibi İslam kaynaklarında Muhammed'in eşleri ve cariyeleri hakkında yazanları özetleyerek sizlerle paylaşacak ve sizlerin fikirlerini öğrenmek istediğim için yazının sonunda konuyla ilgili birkaç soru yönelteceğim.
Önce 2 maddelik bilgilendirmede bulunayım:
1) Kaynaklardan bizzat kendiniz de açıp okuyabilirsiniz, ne yazıyorsa onları
paylaşacağım. Bu yüzden "yalancı, iftiracı" gibi sözler sarf edecek veya
tehdit mesajları yazacaksanız lütfen hemen şimdi bu içerikten çıkın.
2) Eğer "Hazreti" gibi yüceltici ya da "Allah ondan yazı olsun" anlamına gelen
"radıyallahu anh" gibi terimleri kullanmamayı saygısızlık, terbiyesizlik
olarak görüyorsanız, insanların sizin kutsalınız hakkında konuşurken onu
yüceltmek, övmek ya da ona dua etmek zorunda olduğunu düşünüyorsanız yine
tekrarlıyorum, lütfen hemen şimdi bu sayfayı kapatın.
Önceki bölümde nikahı tamamlanan ve ilişki yaşadığı eşlerine listelemiştim.
Şimdi ikinci bölümde yine Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Sad, İbn İshak, İbn
Hişam, Ahmed ibn Hanbel, Nesai, Ebu Davud gibi İslami kaynaklarda yer alan
bilgilerden yola çıkarak sonuçlanmayan evlilikleri, boşadığı kadınları,
kendini Muhammed' hibe eden veya Muhammed'in istediği ama nikahlanamadığı
kadınlara değineceğiz.
● EŞİ | el-Kilâbiyye || 630
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
el-Kilabiyye'nin kim olduğu ihtilaflıdır. Kimilerine göre Fâtıma bint
ed-Dahhâk, kimilerine göre Amre bint Yezid, Âliye Bint Zübyân ya da
Seba bint Süfyan'dır. Fakat Fâtıma bint Dahhâk olduğu görüşü ağır
basmaktadır.
Hakkındaki çeşitli rivayetler vardır.
Kimi rivayetlere göre kadın kendini sakındığı ya da "Senden Allah'a
sığınırım" dediği için Muhammed onu boşamıştı. Ağzına hayvan pisliği alır
ve “Ben kötü biriyim.” derdi. Bazı rivayetlerde Muhammed eşlerinin yanına
girerken kadının "ben kötü biriyim" dediği yazdığı gibi, Muhammed'in
eşlerini onlardan ayrılabilecekleri konusunda muhayyer kıldığında kadının
kavmine geri döndüğü için Muhammed'in onu boşadığı yer alır.
Kadının alaca hastalığına yakalanmasından dolayı ondan boşandığı
söylendiği gibi boşanmaya dair bir diğer nedenin mescide gelen erkeklere
bakması, onları izlemesi olduğu yazar. Söz konusu rivayete göre
Muhammed'in diğer eşleri ona bu durumdan bahsettiklerinde "siz taşkınlık
yapıyorsunuz" diye cevap vermişti. Eşleri "Biz onu, bu durumdayken sana
gösterelim mi?" deyip kadını mescide gelen erkekleri izlerken
gösterdiklerinde Muhammed onu boşamıştı. Mescide girenleri izlediği
söylenen bu kadından Âliye Bint Zübyân olarak bahsedildiği de olmuştur.
Kilabiyye 60 yılında ölmüştür.
[Kaynaklar: Ebu Cafer Taberi cilt 39, s. 165; İbn Sa'd, Tabakat, cilt
10, bab 4968; (İbn İshak, 2004: 286; İbn Hişâm, 2006: IV, 401; İbn Habîb, s. 93, 96; Mâverdî: IX, 62; Hâkim, 1990: IV,
38; İbnü’l-Esîr, 1972: XII, 103; Nesâi, 5610; İbn Sa’d: 2001: X, 136-37; bab 4968; İbnü’l-Esîr, 1991:
II, 285; Al-Tabari, Vol. 9, p. 136-139; A.g.e., vol.39, pp.
186-188; Belâzurî, 1996: II, 97-98; Askalânî, Telhîs, III, 140]
● EŞİ | Gıfarlı
Kadın
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Açık şekilde bahsedilmediğinden kadının adı bilinmemektedir fakat Belazuri
bu kadının yukarıda bahsettiğimiz kadınlardan Amre bint Yezid olduğunu
rivayet etmiştir. İbn İshak ve İbn Kesir'in yer verdiğine göre Muhammed
mehirini ödeyerek nikah kıydığı kadınla zifafa girdiğinde ona elbisesini
çıkarmasını, soyunmasını söylemişti. Kadın soyunduğunda göğsünün kenarında
alacalık hastalığının izini gören Muhammed, kadının hasta olduğunu fark
edince "Elbiseni al ve giyin" diyerek sabah olduğunda mehrini vererek
ailesinin yanına göndermişti.
[İbn İshak, 2004: 286; İbn Kesîr, 1994: V, 497; Belâzurî, 1996: II,
94;]
● EŞİ | Şenba binti Amr el-Gıfâriyye
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Muhammed'in nikahlandığı Şenba'nın kabilesi olan Gıfâr, Kureyza kabilesinin
müttefikiydi. Kadının Kureyza kabilesinden olduğu ve kabilesi yok
edildiğinden soyunun bilinmediğini ya da Kinane kabilesinden olduğunu iddia
edenler de vardır.
Rivayete göre kadın Muhammed'in evine girdiğinde adet olmuştu. Muhammed'in
oğlu İbrahim'in öldüğünü gördüğünde "Eğer o peygamber olsaydı en sevdiği
kişi ölmezdi" dediği için Muhammed onu boşamıştır.
[Kaynaklar: Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk.
Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), vol 9, p. 153; İbnü'l Esir,
Kamil, II, 309; İbn Kesir, Siret, IV, 580]
● EŞİ | Esmâ bint Nu'mân || 630
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Muhammed, Haziran 630'da Kinde kabilesinden güzelliğiyle meşhur bir
prenses olan Esma bint Nu'man ile evlenmişti. Rivayete göre en-Nu'man,
Muhammed'in yanına gelmiş ve ona "“Ey Allah’ın Rasûlü! Seni Arapların en
güzel dul kadınıyla evlendireyim mi? O, amcasının oğluyla evliydi. Eşi
ölünce dul kaldı. Seninle evlenmek ve sana gelmek istiyor.” demiş,
Muhammed'de kabul ederek 4.000 dirhem verebileceğini belirtmiş, Kinde
kabilesi bu mehir tutarını az bulunca Nu'man ona mehirden kısmamasını
söylemişti.
Muhammed cevaben "Ben eşlerime bundan fazla mehir vermedim. Kızlarım da bu
miktardan fazla mehir almadılar." deyince Numan 4.000 dirheme razı olmuş,
eşini alıp getirmesi için birini göndermesini söylemiş, bunun üzerine
Muhammed, Esma'yı getirmesi için Ebu Useyd es-Sa'idi'yi göndermişti.
Esma henüz yeni Müslüman olduğundan düzgün örtünmemiş, bu yüzden Useyd onu
uyarmış "Resulullah'ın eşlerini başka bir erkek göremez" demiş, orada 3
gün konakladıktan sonra örtü içindeki kadını bir deveye bindirerek
Medine'ye getirmişti. Onu gören kadınlar hoş geldin diyerek karşılamış,
güzelliğinden bahsetmiş, böylece geldiğinin ve Muhammed'in onunla
evlendiğinin haberi Medine'de yayılmıştı.
Rivayete göre bunu duyan Ayşe “Rasûlullah (sas) yabancılarla evlenmeye başladıysa bu demektir ki,
yakında bizden yüz çevirecektir.” diyerek Muhammed'in eşlerini teyakkuza
geçirdi. Gelini hazırlamaya giden eşleri kadını görünce çok güzel
olmasından dolayı kıskançlığa kapılmış, ona tuzak kurmuş ve "“Sen bir
kraliçesin, şayet istersen Râsulullah (sas)’tan istediğini alırsın. Onun
yanında değerin büyük olur. Bunun için de senin yanına girdiğinde ondan
Allah’a sığındığını söyle.” demişlerdi.
Esma'nın cinsel ilişkiye hazır olduğu haberi üzerine Muhammed yanına
vardı, örtüyü kaldırıp elini ona uzattığı an Esma "Senden Allah'a
sığınırım" deyince Muhammed öfkelenerek "“Benden Allah’a sığındın, öyle
mi? Haydi ailene geri dön!” demişti. Kızgın bir şekilde dışarı çıkmış ve
Ebu Useyd'e "Bu kadına razikiyye kumaşından iki kat giysi ver ve onu
ailesine geri götür" demiş, orada bulunanlar "ona hile yapıldı, o çok genç
ve tecrübesizdir" dediyseler de kararından vazgeçmemişti. Esma daha sonra
Ümmü Seleme'nin bir erkek kardeşi ile evlenmişti.
[Kaynaklar: İbn Sa’d, 2001: X, 138-140; bab 4969; İbn Habîb, s. 94-95; Ebû Davud no: 2107; İbn Hişam, 2006: IV, 401; Buhârî, 4955; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285; Rûdânî, 2011: IV, 18; Belâzurî, 1996: II, 94]
● EŞİ | Kuteyle Bint Kays ||
632
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Kuteyle, Muhammed'in Kinde kabilesinden evlendiği bir diğer kadındır.
Rivayete göre el-Eş'as, Esma'nın sözü sonrası onu geri gönderen ve kızgın
olan Muhammed'in yanına gelerek ona "“Ya Resûlullah! Bu seni üzmesin, seni
güzellik bakımından bir benzeri daha olmayan biriyle evlendireyim mi?”
diye sorar. Muhammed "Kim?" diye sorunca " Eş'as "Kız kardeşim Kuteyle"
diyince Muhammed kabul ederek "Onu eş olarak aldım" der.
Bunun üzerine adam, Kuteyle'yi almak için Hadramevt'e gitti, onu alıp
Yemen'den dönmeye koyulduğu sırada Muhammed'in öldüğü haberini duyar.
Akabinde kız kardeşini memleketine geri götürür, kendisi de kız kardeşi de
İslam'ı terk ederler. Kadının dinden çıkmasıyla nikah da bozulmuş olur.
Daha sonra kadın Kays b. Mekşuh ile evlenir.
Başka rivayetlere göre kadın ve kabilesi toplu halde İslam'ı terk eder,
daha sonra onunla İkrime b. Ebu Cehil evlenince Ebubekir tepki gösterir.
İkrime, Ebubekir'e, onun Muhammed'in hanımlarından olmadığını, çünkü
Muhammed'in ne ona örtünmeyi emrettiği ne de muhayyer bıraktı, irtidat
ettikleri için Allah onları peygamberden uzak kıldı" der.
[Kaynaklar: İbn Sa’d: 2001: X, 142; bab 4970; İbnü’l-Esîr, 1991: II,
285; İbn Habib, s.95]
● EŞİ | Müleyke bint Ka'b
el-Leysi || 630
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Ailesi Mekke'nin Müslüman istilasına karşı direndiği için büyük kayıplar
vermiş, babası bu sırada Halid b. Velid tarafından öldürülmüştü. Muhammed'in
tıpkı Ayşe gibi oldukça küçük yaşta evlendiği biriydi.
Rivayete göre Ayşe, Müleyke'nin yanına gidip ona "Babanın katiliyle
evlenmekten utanmıyor musun?" deyince korkmuştu. Akabinde Muhammed bu
durumdan dolayı onu boşamış, insanlar bu boşamadan sonrası Muhammed'e "O
daha yaşı küçük biridir. Bunu (olanları) anlamış da değildir ve
kandırılmıştır. Onu nikahına geri al" demişlerse de Muhammed onunla tekrar
evlenmemişti.
Bunu üzerine kızı Uzreoğulları'ndan biriyle evlendirmişlerdi.
Yani rivayetten anlaşılıyor ki kız çok küçük yaşta olduğundan olanları
kavrayacak durumda değildi.
Başka bir rivayete göre asla boşanma olmamış, Muhammed, Hicri 8.yılı,
Ramazan ayında evlendiği Müleyke ile gerdeğe girmiş ve Müleyke birkaç hafta
sonra ölmüştü.
[Kaynaklar: Ebu Cafer Taberi cilt 39, s. 165; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4971; 2001: X, 143; Askerî, 1994: s. 84; İbn Hişam, IV, 49-50;]
● Şerâf binti Halife
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Şeraf, Dihye'nin kız kardeşiydi. Havle bint Huzeyl ölünce Muhammed'in Şeraf
ile evlendiği fakat onunla gerdeğe girmediği rivayet edilir.
[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4982]
● Sebâ bint Esma b. Salt (Senâ)
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI
Belazuri, İbn Habib ve Taberi aynı zamanda Sena olarak bahsedilen kadının
Muhammed ile evlendiğini fakat ona yetişemeden öldüğünü rivayet eder.
[İbn Habîb, Belâzurî, 1996: II, 97-98; Belâzurî, Ensab, I, 463; Taberî, 1407: II, 214; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4973; Muhammed b. Cerîr et-Taberî,
Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998),
Vol. 9, pp. 135-136; A.g.e., Vol. 39, p. 166.; Saad (Bewley) 8:106-107; İbn Esir, Kamil, II, 309]
● Leyla Bint Hatim (Hutaym)
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Bu Muhammed'in eşlerinin kıskançlığından dolayı başlamadan biten
ilişkilerdendir. Leyla, sırtını güneşe vermiş şekilde oturan Muhammed'in
yanına gelip eliyle sırtına vurur, Muhammed "bu kimdir?, bunu siyah
(kurt/yılan) yesin" der. Tabakat'ta "Aslanlar yiyesice!" dediği de yazar.
Leyla kendini Muhammed'e hiğbe etmeye gelmiştir ve Muhammed'e cevap olarak
ona şöyle der:
"Ben kuşlara yem olmam, rüzgarla yarışanın, Hatim'in kızıyım, Leylayım.
Benimle evlenmen için kendimi sana arz etmek üzere geldim."
Muhammed onun teklifini kabul etse de kadın kavmine olanları anlattığında
kavmi Leyla'nın da kıskanç biri olduğunu, Muhammed'in eşlerinin de çok
kıskanç olduğunu, dolayısıyla sorun yaşayacaklarını ve eşlerinin ona beddua
edeceğini söyleyerek bu işten vazgeçmesini önerirler.
Kadın Muhammed'in yanına dönerek akitten vazgeçip nikah sözleşmesini iptal
etmesini isteyince evlilik planı iptal olur.
Rivayete göre Leyla bir gün Medine'de bir bahçede yıkanırken bir kurt ya da
yılan üzerine sıçrayarak vücudunun bir kısmını parçalayınca kadın ölür.
Başka bir rivayete göre etrafı duvarla çevrili bahçesinde yıkanırken bir
kurt saldırıp bedeninden parça koparınca kadın hastalanıp ölür.
Kadının mistik bir şekilde öldüğünün ve kavminin uyarısının yer almadığı
kayıtlar da vardır. Buna göre Muhammed'in yanına giderek "Allah sana
kadınlarla evlenmeyi helal kılmıştır. Ben dili uzun bir kadınım ve kumalara
karşı da sabırlı değilim" demiş, akabinde Muhammed'den nikahı geçersiz
kılmasını istemiştir.
[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4974; İbn Habîb, s. 96; Belâzurî, 1996:
II, 98; İbn Kesîr, 1994: V, 499; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285]
● Ümmü Hâni (Fahite) || Tarih: Hatice'den Önce
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Fahite Ebu Talib'in kızı, Ali'nin kız kardeşidir. Muhammed cahiliye
döneminde Ebu Talib'in kızı ile evlenmek istemişti fakat onu isteyen biri
daha vardı: Hübeyre b. Ebu Vehb. Rivayetlere göre Ebu Talip kızını Hübeyre
ile evlendirmiş, bunun üzerine Muhammed tepki göstererek "Ey amcacığım,
Hübeyre'yi evlendirip beni terk mi ettin?" diye sorunca Ebu Talib "Ey
yeğenim! Onlarla evlilikten dolayı akraba olduk. Asiller, asillere denk
olur." der.
Mekke fethedildiği gün Fahite Müslüman olmuş, eşi Hübeyre Necran'a kaçmış,
böylece ayrılmışlardı. Daha önce Müslüman olduğunu fakat kocasından korktuğu
için gizlediğini söyleyenler de vardır. Muhammed onunla evlenmek istediğini
yenileyince kadın, çocukları olduğunu ve Muhammed'e eziyet etmelerinden
çekindiğini söylemişti.
Farklı bir rivayete göre Fahite "Sen benim için canımdan daha değerlisin.
Fakat eşin hakları büyüktür. Ben de evlendikten sonra bu konuda kusur
işlemekten korkuyor, çocuğumla ilgilenince eşimin hakkını zayi etmekten
çekiniyorum" demiş, bunun üzerine Muhammed Kureyş kadınlarını
övmüştür.
Muhammed ile birlikte Hayber Savaşı'na katılmış ve Muhammed ona ganimetten
pay vermiştir.
[İbn Sa‘d, VIII, 152; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4975; Müsned, VI,
342-343; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 83; Muhammed b. Cerîr et-Taberî,
Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E.
(1998), Vol. 9, p. 140; Vol. 39, p. 196 (Biographies 2465)]
● Dubâ’a binti Âmir
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
İslam öncesi dönemde özel kıyafetleri olmadığı için Kabe'yi çıplak tavaf
ettiği söylenen Duba'a adlı kadın daha önce Hevze b. Ali ile evlidir ve
kocası ölünce kendisine büyük miktarda mal miras kalır. Kadın daha sonra
sırasıyla Abdullah b. Cüd'an ile, Hişam b. Muğire ile evlenir ve Hişam'dan
Seleme adında çocuğu olur.
Bir süre sonra kocası Hişam ölür. Güzel ve ahlaklı olduğu rivayet edilen
kadının güzelliği Muhammed'in yanında dile getirilince onu oğlu Seleme'den
ister. Oğlu, teklifi annesine sormaya gider, diğer yandan Muhammed'in
çevresindekiler kadın için "O artık yaşlandı" derler.
Oğlu annesine gidip "Resulullah seni benden istedi" deyince kadın evlenmek
istediğini dile getirir. Oğlu dönüp bu cevabı ilettiyse de evlilikten
vazgeçen Muhammed sessiz kalır.
[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4976; vol. VIII, 109-10; Muhammed
b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by
Landau-Tasseron, E. (1998), Vol. 9, p. 140; Belazuri, Ensab, I, 460;
İbnü'l Esir, Kamil, II, 310]
● Safiyye binti Beşşâme
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Beşşame kızı Safiyye savaşta esir alınan kadınlardandı.
İbn Abbas yoluyla iletilen rivayete göre Muhammed bu kadını ister. Kadını
karşısına getirtip ona "İster bana eş olursun, istersen kocana gidersin"
der. Kadın kocasını tercih edip Muhammed onu geri
gönderince Temîmoğulları kadına lanet okurlar.
[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4977; Muhammed b. Cerîr et-Taberî,
Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E.
(1998), vol. 9, p. 140; Belazuri, Ensab, I, 459]
● Ümmü Şerîk / Guzeyye binti Cabir
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT
NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Adı, Guzeyye binti Cabir bin Hakim olan kadın kimine göre
Lüheyoğullarından, kimine göre ise Ezd kabilesinin Devs kolundandır.
Güzelliği ve yetenekleri Muhammed tarafından duyulunca Ebu Üseyd
el-Ensari'yi göndererek evlenme teklif etmiştir. Kadın Muhammed'in yanına
geldiğinde "Bu evlilik hakkında bana danışılmadı, Allah'ın adıyla senden
sığınırım" der. Bunun üzerine Muhammed onu halkının yanına geri gönderir.
Kadının kendini Muhammed'e bağışladığı, kabul görmeyince ölene kadar
evlenmediği de rivayet edilir.
[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4978; İbnü'l Esir, Kamil, II, 310;
Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by
Landau-Tasseron, E. (1998), vol. 9, p. 136; vol 39, p. 166]
● Havle bint Hakim (Huveyle)
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Huveyle adıyla da bilinen kadın Osman b. Mazun ile evliydi. Daha sonra
Medine'ye hicret eden kadın kocasının ibadete aşırı düşkün olup kendisiyle
ilgilenmediğini, giyimine de önem vermediğini Ayşe'ye anlatmış, Ayşe'de bunu
Muhammed'e iletmiştir.
Havle mehrini bağışladığını söyleyerek Muhammed'e evlenme teklif etmişti. Bu
teklifi eşi öldükten sonra, hicretin 2. yılında yaptığı düşünülür.
Ayşe onun bu denli rahat şekilde arzusunu dile getirmesine tepki göstererek
yadırgamış, inanışa göre bu olay üzerine Ahzab suresinin 50. ayeti vahiy
olmuştu.
Konuyla ilgili Buhari'nin Nikah kitabındaki hadis şöyledir:
49- Bize Hişam tahdis etti ki, babası Urve şöyle
demiştir:
Havle bintu Hakim, nefislerini Peygamber'e hibe eden kadınlardan idi.
Bunun üzerine Aişe:
Kadın kendini erkeğe hibe etmekten haya etmiyor mu? dedi.
"Onlardan kimi dilersen geri bırakır, kimi de dilersen yanına
alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi istersen (yanına almakta) de
sana güçlük yoktur... " ayeti inince de Aişe:
Ya Rasulallah! Rabb'in Taala (kadınların değil) ancak Senin arzunun
gerçekleşmesine çabuk davranıyor, dedim (demiştir).
Bir rivayete göre Muhammed'in istediği eşlerini boşayabileceğine dair Ahzab
51. ayeti vahiy olunca Havle'yi boşamıştı.
İbn-i Şebbe'nin "Medine Tarihi" adlı çalışmasından Havle'nin Muhammed'e
hizmet ettiği ve olur da Taif'e sefer düzenleyip fethedecek olursa nam
salmış bazı kadınların takı ve süs eşyalarını kendine vermesini istediği
yazar.
[Buhârî, “Nikâḥ”, 29; Bab 30: Kadına Kendi Nefsini Bir Kimseye Hibe
Etmesi (Helal) Olur Mu?; İbn Şebbe, Târîḫu’l-Medîneti’l-münevvere, III,
890.; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VIII, 158.; X, bab 4979; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, VII, 93-94.; İbn-i Kesir tefsiri,
33:50]
● Ümâme binti Hamza bin Abdulmuttalib
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Süt kardeşlik bağından dolayı evlenmeyi kabul etmediği kadınlardandır.
Ali'nin Muhammed'e "Amcan Hamza'nın kızıyla evlenmez misin" diye sorduğu,
Muhammed'in "Ey Ali! Sen Hamza'nın benim süt kardeşim olduğunu bilmez misin?
Şüphesiz ki Allah nesep yönünden haram kıldığını süt emme yoluyla da haram
kılmıştır" şeklinde cevapladığı rivayet edilir.
[Buhârî, “Şehâdât”, 7; Müslim, “Raḍâʿ”, 11; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10,
bab 4980]
● Havle bint Huzeyl
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Rivayete göre Havle'yi Dihye bin Halife'nin kız kardeşi Hırnık binti
Halife büyütmüştü. Muhammed onunla evlenmiş fakat kadın yoldayken ölmüştü.
[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4981; Muhammed b. Cerîr et-Taberî,
Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), Vol.
9, p. 139; Vol. 39, p. 166]
● Azze binti Ebu Süfyan & Dürre bint Ebu Seleme
< KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI
TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN
Azze, Ümmü Habibe Remle binti Ebu Süfyan'ın kız kardeşidir. Dürre ise Ümmü
Seleme'nin kızıdır. İkisi hakkında Müslim'in Nikah kitabında (3413) ve
Sahih-i Müslim Muhtasarı'nda (1317) yer alan hadis şöyledir:
Ümmü Habîbe bint. Ebi Süfyân (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir: “Resulullah
(s.a.v.) yanıma girmişti. Ona: “Kız kardeşim Ebu Süfyân'ın kızı olan
Azze'yle evlenme hususunda bir arzun yok mu?” diye sordum. Resulullah
(s.a.v.):
“Ne yapacağım!” buyurdu. Ben de:
“Onunla evlenirsin!” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“Sen bunu ister misin?” buyurdu. Ben de:
“Ben senin bir tanen değilim. Dolayısıyla bana hayırda kız kardeşimin
ortak olmasını isterim!” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“O, bana helal olmaz!” buyurdu. Ben de:
“Fakat ben, senin, Dürre bint. Ebi Seleme'yle evlenmek istediğini haber
aldım!” dedim.
Resulullah (s.a.v.):
“Ümmü Seleme'nin kızı mı?” diye sordu. Ben de:
“Evet!” dedim. Resuluİlah (s.a.v.):
“O, benim terbiyem altında bulunan üvey kızım olmasa bile o bana yine de
Itdet değildir. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır. Onun babası ile
beni, Süveybe emzirmiştir. Artık kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi
evlenmem için bana teklif etmeyin!” buyurdu.
[Müslim :: Kitap 8 : Hadis 3413; Sahih-i Müslim Muhtasarı, 4. bab (Üvey
Kız ile Baldızın Evlilik Açısından Haram Olması), 1317. hadis; Sahih-i
Müslim, Süt Emme, 1449;]
SORULAR
- Hatice'nin ölümü sonrası birçok kadın ile evlenen Muhammed, Hatice hayatta iken neden başka kadınlar ile evlenmemiştir? Hatice sonrası evlilik nedenlerine "sahip çıkmak için evlendi" gibi açıklamalar getirenler olduğunu biliyorum. Peki Hatice ile evli kaldığı yıllar boyunca hiç sahip çıkılması gereken kadın yok muydu?
- Siyasi yönden katkıda bulunacağı için yapıldığı söylenen evliliklerin benzerleri neden Hatice hayattayken gerçekleşmemiştir?
- Anlatılanın aksine evlenilen ya da evlenilmek istenen kadınların çoğu yaşlı değil genç ve güzeller. Üstelik bir çoğunun siyasi yönden katkıda bulunamayacağı da ortada. Sizce bu kadar fazla kadınla neden evlenmiş, evlenmek istemiştir?
- Muhammed bazı hocaların anlattığı gibi fakir biri ise evlendiği ya da evlenmek istediği kadınlara mehir olarak yüzlerce dirhemi nasıl sunmaktadır? Beli bir dönemde fakir, sonrasında zengin midir?
- Müleyke bint Ka'b el-Leysi gibi küçük bir kız ile neden evlenmiştir? Ayşe ile evliliği ona akrabalık kaynaklı siyasi ilişki sağlayabilir fakat Müleyke ona siyasi fayda sağlayacak durumda değildir?
- Muhammed kadınlarla sahip çıkma amacıyla evleniyorsa yaşlı olduğunu öğrendiği Dubâ’a binti Âmir ile evlenmekten neden vazgeçmiştir?
-
TÜM KAYNAKLAR
- Buhârî, 4955; “Nikâḥ”, 29; Bab 30: Kadına Kendi Nefsini Bir Kimseye Hibe Etmesi (Helal) Olur Mu?; “Şehâdât”, 7;
- Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 83; “Raḍâʿ”, 11; Müslim :: Kitap 8 : Hadis 3413; Sahih-i Müslim Muhtasarı, 4. bab (Üvey Kız ile Baldızın Evlilik Açısından Haram Olması), 1317. hadis; Sahih-i Müslim, Süt Emme, 1449;
- Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), cilt 9, 135, 136, 139, 140, 153; cilt 39, s. 165-166, 186-188, 196 (Biographies 2465) ; 1407: II, 214;
- İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4968; İbn Sa’d: 2001: X, 136-37; bab 4968; 2001: X, 138-140; bab 4969; A.g.e., 142, bab 4970; s. 143, bab 4971; bab 4982, bab 4973; bab 4974; bab 4975; bab 4976; bab 4977; bab 4978; bab 4979; bab 4980; bab 4981; Saad (Bewley) 8:106-107, 109-110, 152, 158;
- Siyer-i İbn İshak, 2004: 286;
- Siret-i İbn Hişâm, 2006: IV, 49-50, 401;
- Ebû Davud no: 2107, 2108; Nikah 29,
- İbn Kesîr, 1994: V, 497-499; Siret, IV, 580; İbn-i Kesir tefsiri, 33:50
- İbn Habîb, s. 93-96;
- Mâverdî: IX, 62; • Hâkim, 1990: IV, 38;
- İbnü’l-Esîr, 1972: XII, 103; İbnü'l Esir, Kamil (1991), II, 285, 309, 310; Üsdü’l-ġābe, VII, 93-94;
- Nesâi, 5610; Nikah 66, (6, 119)
- Belâzurî, 1996: II, 94, 97-98; Ensab, I, 459, 460, 463;
- Askalânî, Telhîs, III, 140;
- Rûdânî, 2011: IV, 18;
- Askerî, 1994: s. 84;
- İbn Şebbe, Târîḫu’l-Medîneti’l-münevvere, III, 890.;
- Müsned, VI, 342-343;
●►Youtube 'Katıl': KATIL
RESMİ GÜNAH SAYANLARIN ARASINDAN UYANIŞA
Merhaba din ve mitoloji. Harika bir kanalsınız ve her videonuz benim için altın
bilgi değerinde.Öncelikle kendimi tanıtayım 24 yaşındayım ve 2 yıllık evliyim. Çocukluğumdan beri sorgulayan, irdeleyen ve meraklı bir yapıya sahibim. Dini sorgulamamın temeli sayılan sebep 7 yaşındayken yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum.
Bir gün ablamla evimizin yanındaki zeytin ağacının altında oturuyorduk. Ablam o zaman imam hatip lisesine yeni başlamıştı ve bana dini anlatıyordu. "Yalan söylemek günah, büyüklere saygısızlık günah, günahkarlar cehenneme gider, bir gün hepimiz öleceğiz ve kıyamet kopacak, bizi yaradan Allah'tır vs.."
Ve ben ablama bir anda sordum "Abla Allah ölür mü?"
Abla direkt "saçmalama o ne biçim laf sakın ha duymayım cehennemlik olursun düşünme kesinlikle aklına getirme böyle şeyleri..."
O günlük başlamıştı ve bir anda kapanmıştı sorgulamam.
Geleneksel yapılarına bağladı ve dini bütün olmaya çalışan bir ailem vardır. Annem beni hep sohbetlere götürürdü o Yaşlarda. Kara kara çarşaflı kadınlar oturur kuran okurlar, sohbetler anlatırlar, üstüne de dedikodu yaparlardı. Tuhafıma giderdi ama saygısızlık olur diye diyemedim kimseye bir şey. Büyükler her daim örnektir bize özellikle dini bütün olanlar.
Bu yüzden benim büyüğüm hangi okula giderse ben de o okula gitmeliydim.
Karakalem yeteneğim vardır o kağıt ve kalemi her elime aldığımda içimden anlatmadıklarımı resmederim.
Hep kendi emeklerimle açtığım bir sergim olmasını hayal etmişimdir. Ama nasıl olacak? Kendimi geliştirmem lazım.
Mümkün mü hayır! Neden!! RESİM ÇİZMEK GÜNAHH⁉️.
Madem günahtı neden Allah böyle bir yetenek vermişti o zaman!!
Velhasıl ne oldu? Tabi ki ablamızın izinden gittik ve İmam Hatip lisesine
kaydolduk.
Lise 2 nin yaz ayında bir kaza geçirdim. Ufak bir kaza. Çevremdeki Müslüman geçinenler! Benden çok isyankarlar "Amanınnn daha çok genç, tı tı tı.."
E sizdiniz bana "Sabredin, imtihanlar geçer, isyan etmeyin diyen" yeniden başlamıştı içimde sorgulama fırtınaları..
Lise 2 nin yaz ayında bir kaza geçirdim. Ufak bir kaza. Çevremdeki Müslüman geçinenler! Benden çok isyankarlar "Amanınnn daha çok genç, tı tı tı.."
E sizdiniz bana "Sabredin, imtihanlar geçer, isyan etmeyin diyen" yeniden başlamıştı içimde sorgulama fırtınaları..
Bu olay beni manevi olarak çok yıpratmıştı daha 15 yaşındaydım nasıl yıpratmasın.
Ben de "Acaba isyan mı ettim de bu kazayı geçirdim, günah mı işledim" diye o düşündüm. Ağlamalar, dua etmeler, sürekli namaz kılmalar...
Tabi içimdeki resim tutkum geçmiyor, derslerde boş bulduğum zamanlarda kitap köşesine, defter yaprağına çiziyorum bir şeyler. Bunu gören Hocalarım "Günah çizme, göz günah ağız günah..."
Neyse şöyle böyle bitirdim liseyi.. Sınav zamanı geldi. Tabi ben o zaman din yönünde kendimi aşmışım amacım hafız olmak. İnsanlara İslam'ı yaymak. Tam kuran kursuna yazılacağım Çok garip bir rüya gördüm.
Çok güzel işlemeli yakutlu, zümrütlü bir kutu veriyorlar bana. Sevinçle açıyorum içini. İçinden o kadar kötü bir koku yayılıyor ki etrafa nefesim kesiliyor. Bir anda uyandım, hala o iğrenç koku burnumda.
Anneme anlattım ve annem "sana hayırlı değil demek ki hafız olmak" dedi.
Bir anda vazgeçtim ve İslam'dan bir adım uzaklaşmam o zaman başladı.
Bu rüyadan sonra çevremdekiler ne kadar "ilahiyat oku, tercihlerini beraber yapalım" deseler de kendi sınav tercihimi kendim yaptım ve Halkla İlişkiler Bölümünü kazandım. Bölümümü çok severek okudum ve okulumu ikincilikle bitirdim. Tabi bölümde ikinciyim ama nasıl? 'Simsiyah feracesi olan tek bir makyaj bile yapmadan koca üniversiteyi bitiren bir ikinci.
Neyse diyorum diploma puanım çok yüksek güzel yerlerde iş bulurum, iyi
referanslarım var.
Gel gör din denen tabu burada da karşıma çıktı.
Gel gör din denen tabu burada da karşıma çıktı.
Bir PR cı olarak herkesle iletişim kurmak zorundasın, karşı cinsle tokalaşmak zorundasın, kriz yönetimine sahip olman gerekir.
Ah ah tabi sen koca okulu ikincilikle bitir git iş görüşmelerine, diplomanı uzat, ama seni işe almasınlar. Neden? Kapalısın çünkü, sınırların var çünkü! Lanet ettim böyle dine...
Aylarca iş aradım ve en sonunda gittim 3 kuruşa bir hac malzemelerinde satış danışmanı olarak işe girdim. Ailem sevinç içinde tabi. Çünkü tam tesettürlü bir yer, erkek müşteriye bakma yok, hak yiyen yok, hac müşterisi var..
Görmüyorlar ki iş yeri ortamını.. Koca koca sakallı adamlar bir araya geliyor, " eee bir kadın sana yetiyor mu hocam, sen babayiğitsin ikinciyi düşünmüyor musun?"... Bu cümleyi ilk duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Bunu diyen kimdi "örnek gösterilen tiplerden biri, sarıklı, cübbeli, sakallı hoca!"
Bir adım daha uzaklaştım İslam'dan..
O zamanlarda yeni nişanlanmıştım. E haliyle görüyorsun, İslam'da erkek 4 kadın alabilir.
İçimde hep bir "acaba" korkusu!
Neyse evlendim yuvamız kurdum.
Amacım mükemmel erkeğini el üstünde tutan, ona habire hizmet eden bir eş olmak. Nasıl mükemmel bir eş olunur diye sürekli ilmihal ve meal okuyorum. Hadislere bakıyorum; sürekli erkeği üstün gösterme, kıssalara bakıyorum; "erkeğini memnun eden cennetliktir" cümleleri.
Meale bakıyorum "bizim tarla olduğumuza" dair ibareler var..
Olamaz diyorum, kadını bu kadar aşağılayan bir din olamaz. Anlatılanlara baksan bu din "kadınları diri diri toprağa gömmekten kurtarmış". Tabi bu olaylar hep nerede yaşanıyor? Arap yarımadasında..
Peygamber hanımlarına bakıyorum neredeyse hepsi Arap..
Konu konuyu açıyor, "bir erkek kaç kere evlenebilir, bir kadının din yönünden hakları nelerdir" gibi konuları araştırıyorum, .
Hep bir kısıtlama var kadınlara hep erkek ilahlaştırılıyor. Baktım konular parça parça kafamı çok yoruyor, Kur'an'ı en başından tamamen "tarafsız" biçimde okumaya karar verdim Ama bu kararı vermem 1 yılımı aldı. Araştırmalarım oluyordu ama hiç böylesine net bir karar vermemiştim.
Tabi korku var içimde , cehennemlik olma korkusu, yalnızlaşma korkusu..
Kafama takılan, uyumsuz bulduğum her ayeti işaretleyip hem mealiyle hem tefsiriyle okumaya, yazmaya başladım... "Acaba"lar, "şöyle demek istemiş"ler..
Aklıma da geliyordu sürekli "madem apaçık bir kitap neden ayet başka tefsir başka söylüyor?"
Kendime yediremiyordum bu durumu tabi. Bir yandan da videolarını izliyor, "olamaz ya abartıyor, din düşmanı" diyorum. Ama araştırıp kaynaklara bakıyorum bilgiler doğru...
Bu yıl ramazan ayıydı ve sora Yusuf suresine geçmiştim. "Bir ışık olsa da sorgulamasam, ikna olsam" diyordum, taa ki Yusuf Suresi 2.ayeti okuyana kadar.. Na yazıyordu hatırlayalım " Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik."
Tefsirine bile bakmadan o an oturdum ve Hüngür hüngür ağlamaya başladım.
Lanet okudum geçen 24 yılıma. 11 yaşımda tesettüre giren zavallı halime
ağladım..
Yeteneğimi geliştirmek yerine din uğruna geçirdiğim zamanlara ağladım...
Sonra o kadar özgür olduğumu hissettim ki.. Hayatımın hiç bir anında böyle bir duygu yaşamamıştım. Ve içimdeki İslam'a ait olan son bağ da koptu...
Şimdi ise deist bir düşünceye sahibim. Henüz yeni deistim diyebilirim Fakat şöyle bir durum var ki "sadece fikir olarak özgürüm". Özgür fikirlerimi henüz hayata geçiremedim. Zamanla o da olacak.
Mor ve Ötesi'nin de dediği gibi "Yandı dertler bitti tasa, ben kurbanım bu cambaza"..
Yeteneğimi geliştirmek yerine din uğruna geçirdiğim zamanlara ağladım...
Sonra o kadar özgür olduğumu hissettim ki.. Hayatımın hiç bir anında böyle bir duygu yaşamamıştım. Ve içimdeki İslam'a ait olan son bağ da koptu...
Şimdi ise deist bir düşünceye sahibim. Henüz yeni deistim diyebilirim Fakat şöyle bir durum var ki "sadece fikir olarak özgürüm". Özgür fikirlerimi henüz hayata geçiremedim. Zamanla o da olacak.
Mor ve Ötesi'nin de dediği gibi "Yandı dertler bitti tasa, ben kurbanım bu cambaza"..
Sevilerek dinleniyorsunuz.
SİZDEN GELENLER | Yazan: Freewoman
Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın
değişim sürecini anlattığınız sorgulama
süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine
gönderebilirsiniz.
- Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
- Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
- Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)
PATREON İLE DESTEK OL
Patreon'dan Üye Olarak Destek Olmak İçin : TIK
KUR'AN ANALİZİ
● Sırasıyla tüm ayetleri incelemeye başladığım ve kökenlerini gösterdiğim "Kur'an Analizi" videoları İçin TIK!