HABERLER
Dini Haber

NASIL DİNDEN ÇIKTIM ?


NASIL DİNDEN ÇIKTIM ?

Merhabalar. Nasıl dinden çıktım serisi videolarınızı ilgiyle izliyorum, bir çok defa size, ben de bu tarz bir paylaşımda bulunmaya niyet ettim ama iş yoğunluğundan fırsat bulamadım.

Bu tarz konularda hala paylaşım yapmaya niyetiniz var mı bilemiyorum ama ben Deist olduğumu aileme nasıl anlattığımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Belki İslam hakkında düşüncelerini ailelerine anlatmak isteyen arkadaşlara yardımcı olur.

Kendimden kısaca bahsedeyim, bir çoğumuzun olduğu gibi çocukluğumdan beri mutaassıp bir aile ortamında büyüdüm. Çocukken din ile o kadar haşır neşirdim ki bana büyüyünce ne olacaksın dediklerinde hoca olacağımı söylerdim.

Hiç bir zaman bir yobaz gibi sarık ve cübbe ile gezmedim ama din, her daim hayatımın merkezinde vardı. Fetöcülerin okullarında, yurtlarında ve evlerinde yıllarca bulundum. O zamanlar anlayamasak bile bugün görüyorum ki sistematik olarak bizi birer mürit olacak şekilde yetiştiriyorlarmış. Ben o zamanlarda da sorgulardım ve abilere niçin bol bol risale okuduğumuzu sorardım çünkü risalelerin Osmanlıca dilinden dolayı, ne yazdığını anlamadan sayfalarca okurduk. Abilere, biz burada yazılanları anlamıyoruz dediğimizde, bize ‘Okuyun zamanla anlayacaksınız’ derler ve bize haftalık ödevler verirlerdi, mesela 20 sayfa risale, yarım sayfa Arapça Kuran okuma gibi. Tabi sorgulayan bir birey olarak niçin Allah'ın gönderdiği kitabı Türkçe okumak varken, niye risale okuyoruz niye sadece arapça okuyoruz diye sorardım ve abilerin verdiği cevap aynıydı. ‘Risale, Kuran'ın tefsiridir, Allah tarafından Bediüzzaman’a yazdırılmıştır, o yüzden Risale okuyunca Kuran da anlatılan bilgileri öğrenebilirsin.’ Aslında daha önce biraz meal okumuş biri olarak alakaları olmadığını biliyordum ama abiler öyle diyorsa vardır bir bildikleri diyordum.

Zaten yıllarca bu dini öğrenmemizin önündeki en büyük engel hep bu düşünce olmuştur. Bize dini anlatan kişilerin bu dini gerçekten bildiklerini sandık, onların da yeterince bilgilerinin olmadığını hiç düşünmedik.

Yıllar, yıllar geçti, kulaktan dolma bilgilerle dini inançlarımı sürdürdüm, elimden geldiğince namaz kıldım, oruç tuttum ama bir gün canıma tak etti. Çünkü bir hoca çocuklarla evliliğin caiz olduğunu söylerken, başka bir hoca caiz değil diyordu. İran insanları recmederken, Kuran'da bununla ilgili bir ayet yazmıyordu. Ben de Kuran'ı baştan sona Türkçe olarak okumaya ve gerçekleri birinci kaynaktan öğrenmeye karar verdim. Artık hangi hocanın doğruyu söylediğini bilecektim. İlk başlarda her şey gayet normal gözüküyordu ta ki okuduğum ayetlerin bazılarında çelişkiler olduğunu görene kadar. Bunun üzerine internette biraz araştırma yaptım, çelişki ve bilimsel hatalar olan başka ayetlere de rastladım. Bu bulduklarımı bir arkadaşıma anlattım, O da bana bir kitap tavsiye etti. ‘Bir Bedevinin Yaveleri’ isimli kitap, hiç iki kapak arasına girip basılmamış, sadece internette el altından dolaştırılan bu Pdf formatındaki kitabı okuyunca şok oldum, benim tespit ettiğim çelişkiler haricinde onlarca çelişki, hata ve saçmalık sıralanıyordu.

Kitapta bahsedilen bazı ayetlerin meallerinde oynama yapılmış olabileceğini düşündüğüm için bu ayetlerin meallerini tek tek kontrol ettim. Hiçbir çarpıtma yoktu, kitapta yazılı mealler Diyanet veya Elmalı Hamdi’nin mealleriydi.

Tüm kitabı bitirmem 2 günümü aldı. Kitabı bitirdiğimde büyük bir rahatlama hissetmiştim ve İslam hakkında tüm parçalar yerine oturmuştu. Artık, Işid'in niye kafa kestiğini, hocaların bazılarının niye hadisleri reddettiğini veya hocaların niye hepsinin bir birinden farklı hükümler verdiğini anlamıştım, hiç kimse bu saatten sonra beni kandıramayacaktı.

İslam'ın gerçeklerini öğrenmiştim ama öğrendiklerimi hem başkalarına anlatmak için büyük bir heyecan duyuyor hem de çekiniyordum.

Çünkü, ayetlerdeki çelişkileri anlatınca bazı insanlar, ya sinirleniyor ya da orada öyle demek istememiştir diyerek kestirip atıyordu.

Ancak fark ettim ki benim gibi aklında sorular olan, sorgulayan kişiler, anlattıklarımı konuşmaktan çekinmiyor hatta memnun oluyorlardı. Bu tarz kişileri bulup konuşmaya çalışıyordum.

Kendimce şöyle bir taktik geliştirdim, karşımdaki kişiyle dini konuları konuşmaya başladığımda aşırı tepki veriyorsa konuyu kapatıyorum, baktım bu tarz konuları konuşmaya açık ona Bir bedevinin yaveleri isminde ilginç bir kitap okuduğumu dilerse kendisine Whatsapp tan PDF formatında gönderebileceğimi dilerse Din ve mitoloji sitesinden ücretsiz indirebileceğini söylüyorum. İlgisini çeken kişiler, mutlaka geri dönüş yapıyor ve onlarla derinlemesine bu konuları daha rahat konuşabiliyorum. İlgisini çekmeyen kişiler zaten okumuyor ve gereksiz yere çenemi yormuyorum.

Bu arada, bu tarz konuları başkalarına anlatmak gibi bir niyetiniz varsa, size birkaç tüyo vereyim.

-Birkaç tane ayet ezberleyerek bir yere varamazsınız. Bu konular üzerine özellikle ayetler üzerine bilginizi arttırın,

-Tartıştığınız kişiyi ayet bombardımanına tutun çünkü hadisleri anlatınca hemen sahte hadis deyip çıkıyorlar işin içinden ayetlerde bunu yapamıyorlar. Ayet bombardımanına tutun, dememin sebebi şu, bir iki tane ayet söyleyince orada öyle demek istememiştir diyerek konuyu geçiştiriyorlar ancak bir birinden farklı ayetleri peş peşe gösterince bir süre sonra cevap veremiyorlar.

-Ateist olsanız bile bunu kesinlikle söylemeyin, ben Allah’a inanıyorum deyin. Sistematik olarak yapılan propagandalardan dolayı Müslümanlar Ateistleri çok antipatik ve itici buluyor ve dinlemiyorlar.

-Tanrı kelimesini çok az kullanın Tanrı’dan bahsederken mutlaka ona Allah diye hitap edin. Özellikle Allah ile bir sorununuz olmadığını onu çok sevdiğinizi söyleyin ve Allah’ı methedin.

-Peygamberden ve sahabelerden bahsederken, sakın direk isimleriyle hitap etmeyin, Muhammed, Ali veya Ayşe demeyin, Hz Muhammed, Hz Ömer, Hz Ayşe vs. deyin veya Muhammed’den bahsederken ona Peygamber veya Muhammed Peygamber, halifelere de Halife Ali, Halife Osman gibi hitap edin.

- Öyle ayetlerden giriş yapın ki kaçamak cevap veremesinler, yoruma açık ayetlerden uzak durun. örneğin, ben konuşmaya genellikle, dağların olduğu yerde deprem olmaz diyen Enbiya 31 ile başlarım. Dünyanın düz olduğunu anlatan Zülkarneyn ayetleriyle devam eder ardından, kendiyle çelişen ayetleri anlatırım.

-Bildiğiniz her şeyi kısa sürede anlatamazsınız o yüzden karşınızdaki kişide merak uyandırdıktan sonra onu bir kaynağa yönlendirin ki merak ediyorsa gidip baksın, anlattıklarınız havada kalmasın. Mesela ben Bir bedevinin yaveleri kitabına yönlendiriyorum, siz Din ve mitoloji gibi sitelere veya Youtube kanallarına yönlendirebilirsiniz.

Sevgili arkadaşlar yüzden fazla kişiyle bu konuları konuşmuş birisi olarak size tavsiyem şu ki sakın bu tarz konuları konuşmaya kapalı kişilere, bir şey anlatmaya çalışarak vakit kaybetmeyin. İnanın bu kişiler, anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar ve içlerine şeytan girmiş gibi köpürüyorlar. Cahilce, bilmedikleri bir dini savunmak için sizinle kavga ediyorlar.

Kavga ve gürültüye gerek yok, kimseyi ikna etmek zorunda da değilsiniz, atalarımızın dediği gibi ‘Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az.’

İslam üzerine, Yabancı insanlarla konuşabiliyor ancak aileme hala İslam'dan çıktığımı söyleyemiyordum. Bana tepki göstereceklerinden korkuyordum. Bunun üzerine onlara anlatmak için de bir taktik geliştirmem gerektiğini anladım. Direk, karşılarına gidip ben Deist oldum dersem, ne tepki vereceklerini bilemiyordum, o yüzden planlı ve kontrollü gitmeliydim.

Öncelikle can alıcı ayetleri ve hadisleri tekrar gözden geçirdim.

Sonra hayali olarak karşıma aile fertlerini, tek tek koyarak onlara ayetleri anlattığım pratikler yaptım, o şöyle derse ben böyle derim, o böyle derse ben böyle derim gibi. Bunu her bir aile ferdi için en az 50 kere denemişimdir. Bir yıl çalıştım, bu arada başka kişilerle bu tarz konuları konuştuğum için pratiğim artmıştı, çünkü aynı kulak dolgunluğuyla büyütülmüş Müslümanlar hep aynı şekilde cevap veriyorlar, yeni bir cevap üretmiyorlar, çünkü bilgileri yok.

Sonra aile fertlerinin ağızlarını farklı zamanlarda yokladım, sorunlu ayetler ve hadisler hakkında konuşunca ne tepki veriyorlar gözlemledim. Artık onlara sunduğum argümanlara ne diyeceklerini biliyordum ve ona göre konuşmayı aklımda şekillendiriyordum. Sonra bu konuları konuşmaya kimlerin daha açık olduğunu tespit ettim. İlk hedefim sorgulayan ve bu konuları konuşmaya açık aile fertlerini kendi safıma çekmekti.

İlk iş olarak ablamın eşine anlatmaya karar verdim. Kendisi akıllı, sorgulayan ve benimle benzer ortamlarda büyümüş biriydi. Daha önceki muhabbetlerimizde bu konuları konuşmaya açık olduğunu görmüştüm. Onunla uzun uzun konuştuktan sonra ona Whatsapp'tan Bir Bedevinin yavelerini gönderdim, kitabı okumuş ablama da göstermiş onunla da, kitap üzerine, ayetler üzerine, uzun uzun muhabbet etmişler. Onlarla birkaç gün sonra buluştuğumda ikisi de benim gibi düşünmeye başlamıştı.

Sonra küçük kız kardeşime gittim. O, bu konuları konuşmaya daha mesafeliydi ama buna rağmen ona kitaptan bahsedip Whatsapp'tan gönderdim. Tepkisi şu oldu ‘Ben böyle kitaplar okuyarak, imanımı sarsamam’ dedi ve konuyu kapattı. Anladım ki onunla vakit kaybetmeye gerek yok.

Sıra geldi anneme ve babama bu konuyu anlatmaya. Özellikle ablam ve eşinin de bulunduğu bir ortamda, konuyu ayetlere getirdim ve konuşmaya başladım. Ben anlatacağım, onlarda muhalif olmayıp bana destek çıkınca annem ve babamın direncini kıracaktım. Anlattıklarımı ayetlerle destekleyip, evdeki Kuran mealinden açıp gösterdim. Ablam ve eşinin de benim anlattıklarımda haklılık payım olduğunu savunmaları, annem ve babamın anlattıklarımın dinlemeye dair olduğunu kabul etmelerini sağladı.

Kuran’da sıkıntılar olabileceğini, Dünya’da birden çok Kuran olduğunu gösterip konuya girizgah yaptıktan sonra bilimsel hataların olduğu birkaç ayet gösterdim. Sonra, bir birini yalanlayan ayetleri, bir biriyle çelişen ayetleri gösterdim. Sonra çocuklarla evliliğe ve cariyeliğe izin veren ayetleri gösterdim. Muhammed ve 4 halifenin bir birlerine kızlarını nasıl ve kaç yaşında nikahladıklarını anlattım. Cariyelerin alınıp satılabileceğini, takas yapılabileceğini, sınırsız cinsellik yaşanabileceğini ve başka erkeklere pazarlanabileceğini anlattım. Kadınların yarım insan sayıldığını, mirastan yarı pay aldıklarını, şahitliklerinin yarım insan olarak sayıldığını ifade eden ayetleri gösterdim. Sonra Allah’ın Kuran’da inanmayanlara, domuz, köpek, eşek ve piç dediği ayetleri gösterdim. Sonra şiddet içeren ve kafirlerin öldürülmesini emreden ayetleri gösterdim. Peygamberin yaptığı katliamları hadislerden anlattım. Beni Kureyza katliamını, Ureyna ve Ukeyla kabilelerinden 9 kişinin el ve ayaklarının kesilip gözlerinin oyulmasını ve dağ başında ölüme terkedilmelerini, Ümmü Kırfe’nin iki deveye bağlanıp parçalanana kadar develer tarafından nasıl çekildiğini anlattım.

Anlattığım her konunun ilgili mealini ve hadisini açıp tek tek gösterim tabi ki İslam kaynaklarından. 3 saat süren hararetli konuşmanın sonunda annem ve babam dinden çıkmamışlardı ama benim niye dinden çıktığımı anlamışlardı. Onlara da kitabı gönderdim ama okumadılar. Zaten okumalarını beklemiyordum, tek istediğim beni anlamalarını sağlamaktı.

Ben dinden çıktığımdan beri kendimi onlara hep anlatmak zorunda olduğumu hissediyordum ve bunun için 1 sene plan ve pratik yapmamın ödülünü almıştım.

Artık tamamen özgürdüm, kimseden bir şey saklamıyordum olduğum gibi yaşıyor ve inanıyordum. Umarım anlattıklarım size de ilham olur.

Yazdığın kitap için teşekkürler Yol gezer, her kimsen ve neredeysen. Kurduğun bu kanal için teşekkürler Bay Kara, ismin neyse ve neredeysen.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Zafer D.

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar (uygun ise )sitede adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir.

MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 2

Yazan: A.Kara

MUHAMMED'İN EŞLERİ VE CARİYELERİ - 2
Zifafa Gir[e]medikleri
(Muhammed'in İsteyip Evlenemediği, Nikahı Tamamlanamayan, Vazgeçtiği, Boşadığı ve Kendini Muhammed'e Bağışlayan-Hibe Eden Kadınlar)


Bu çalışmada Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Sad, İbn İshak, İbn Hişam, Ahmed ibn Hanbel, Nesai, Ebu Davud gibi İslam kaynaklarında Muhammed'in eşleri ve cariyeleri hakkında yazanları özetleyerek sizlerle paylaşacak ve sizlerin fikirlerini öğrenmek istediğim için yazının sonunda konuyla ilgili birkaç soru yönelteceğim.
Önce 2 maddelik bilgilendirmede bulunayım:

1) Kaynaklardan bizzat kendiniz de açıp okuyabilirsiniz, ne yazıyorsa onları paylaşacağım. Bu yüzden "yalancı, iftiracı" gibi sözler sarf edecek veya tehdit mesajları yazacaksanız lütfen hemen şimdi bu içerikten çıkın.

2) Eğer "Hazreti" gibi yüceltici ya da "Allah ondan yazı olsun" anlamına gelen "radıyallahu anh" gibi terimleri kullanmamayı saygısızlık, terbiyesizlik olarak görüyorsanız, insanların sizin kutsalınız hakkında konuşurken onu yüceltmek, övmek ya da ona dua etmek zorunda olduğunu düşünüyorsanız yine tekrarlıyorum, lütfen hemen şimdi bu sayfayı kapatın.

Önceki bölümde nikahı tamamlanan ve ilişki yaşadığı eşlerine listelemiştim. Şimdi ikinci bölümde yine Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn Sad, İbn İshak, İbn Hişam, Ahmed ibn Hanbel, Nesai, Ebu Davud gibi İslami kaynaklarda yer alan bilgilerden yola çıkarak sonuçlanmayan evlilikleri, boşadığı kadınları, kendini Muhammed' hibe eden veya Muhammed'in istediği ama nikahlanamadığı kadınlara değineceğiz. 

● EŞİ el-Kilâbiyye || 630
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

el-Kilabiyye'nin kim olduğu ihtilaflıdır. Kimilerine göre Fâtıma bint ed-Dahhâk, kimilerine göre Amre bint Yezid, Âliye Bint Zübyân ya da Seba bint Süfyan'dır. Fakat Fâtıma bint Dahhâk olduğu görüşü ağır basmaktadır.

Hakkındaki çeşitli rivayetler vardır.

Kimi rivayetlere göre kadın kendini sakındığı ya da "Senden Allah'a sığınırım" dediği için Muhammed onu boşamıştı. Ağzına hayvan pisliği alır ve “Ben kötü biriyim.” derdi. Bazı rivayetlerde Muhammed eşlerinin yanına girerken kadının "ben kötü biriyim" dediği yazdığı gibi, Muhammed'in eşlerini onlardan ayrılabilecekleri konusunda muhayyer kıldığında kadının kavmine geri döndüğü için Muhammed'in onu boşadığı yer alır.

Kadının alaca hastalığına yakalanmasından dolayı ondan boşandığı söylendiği gibi boşanmaya dair bir diğer nedenin mescide gelen erkeklere bakması, onları izlemesi olduğu yazar. Söz konusu rivayete göre Muhammed'in diğer eşleri ona bu durumdan bahsettiklerinde "siz taşkınlık yapıyorsunuz" diye cevap vermişti. Eşleri "Biz onu, bu durumdayken sana gösterelim mi?" deyip kadını mescide gelen erkekleri izlerken gösterdiklerinde Muhammed onu boşamıştı. Mescide girenleri izlediği söylenen bu kadından Âliye Bint Zübyân olarak bahsedildiği de olmuştur.

Kilabiyye 60 yılında ölmüştür.

[Kaynaklar: Ebu Cafer Taberi cilt 39, s. 165; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4968; (İbn İshak, 2004: 286; İbn Hişâm, 2006: IV, 401; İbn Habîb, s. 93, 96; Mâverdî: IX, 62; Hâkim, 1990: IV, 38; İbnü’l-Esîr, 1972: XII, 103; Nesâi, 5610; İbn Sa’d: 2001: X, 136-37; bab 4968; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285; Al-Tabari, Vol. 9, p. 136-139; A.g.e., vol.39, pp. 186-188; Belâzurî, 1996: II, 97-98; Askalânî, Telhîs, III, 140]

● EŞİ | Gıfarlı Kadın
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Açık şekilde bahsedilmediğinden kadının adı bilinmemektedir fakat Belazuri bu kadının yukarıda bahsettiğimiz kadınlardan Amre bint Yezid olduğunu rivayet etmiştir. İbn İshak ve İbn Kesir'in yer verdiğine göre Muhammed mehirini ödeyerek nikah kıydığı kadınla zifafa girdiğinde ona elbisesini çıkarmasını, soyunmasını söylemişti. Kadın soyunduğunda göğsünün kenarında alacalık hastalığının izini gören Muhammed, kadının hasta olduğunu fark edince "Elbiseni al ve giyin" diyerek sabah olduğunda mehrini vererek ailesinin yanına göndermişti. 

[İbn İshak, 2004: 286; İbn Kesîr, 1994: V, 497; Belâzurî, 1996: II, 94;]

● EŞİ | Şenba binti Amr el-Gıfâriyye
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Muhammed'in nikahlandığı Şenba'nın kabilesi olan Gıfâr, Kureyza kabilesinin müttefikiydi. Kadının Kureyza kabilesinden olduğu ve kabilesi yok edildiğinden soyunun bilinmediğini ya da Kinane kabilesinden olduğunu iddia edenler de vardır. 

Rivayete göre kadın Muhammed'in evine girdiğinde adet olmuştu. Muhammed'in oğlu İbrahim'in öldüğünü gördüğünde "Eğer o peygamber olsaydı en sevdiği kişi ölmezdi" dediği için Muhammed onu boşamıştır.

[Kaynaklar: Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), vol 9, p. 153; İbnü'l Esir, Kamil, II, 309; İbn Kesir, Siret, IV, 580]

● EŞİ | Esmâ bint Nu'mân || 630
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Muhammed, Haziran 630'da Kinde kabilesinden güzelliğiyle meşhur bir prenses olan Esma bint Nu'man ile evlenmişti. Rivayete göre en-Nu'man, Muhammed'in yanına gelmiş ve ona "“Ey Allah’ın Rasûlü! Seni Arapların en güzel dul kadınıyla evlendireyim mi? O, amcasının oğluyla evliydi. Eşi ölünce dul kaldı. Seninle evlenmek ve sana gelmek istiyor.” demiş, Muhammed'de kabul ederek 4.000 dirhem verebileceğini belirtmiş, Kinde kabilesi bu mehir tutarını az bulunca Nu'man ona mehirden kısmamasını söylemişti.

Muhammed cevaben "Ben eşlerime bundan fazla mehir vermedim. Kızlarım da bu miktardan fazla mehir almadılar." deyince Numan 4.000 dirheme razı olmuş, eşini alıp getirmesi için birini göndermesini söylemiş, bunun üzerine Muhammed, Esma'yı getirmesi için Ebu Useyd es-Sa'idi'yi göndermişti.

Esma henüz yeni Müslüman olduğundan düzgün örtünmemiş, bu yüzden Useyd onu uyarmış "Resulullah'ın eşlerini başka bir erkek göremez" demiş, orada 3 gün konakladıktan sonra örtü içindeki kadını bir deveye bindirerek Medine'ye getirmişti. Onu gören kadınlar hoş geldin diyerek karşılamış, güzelliğinden bahsetmiş, böylece geldiğinin ve Muhammed'in onunla evlendiğinin haberi Medine'de yayılmıştı.

Rivayete göre bunu duyan Ayşe “Rasûlullah (sas) yabancılarla evlenmeye başladıysa bu demektir ki, yakında bizden yüz çevirecektir.” diyerek Muhammed'in eşlerini teyakkuza geçirdi. Gelini hazırlamaya giden eşleri kadını görünce çok güzel olmasından dolayı kıskançlığa kapılmış, ona tuzak kurmuş ve "“Sen bir kraliçesin, şayet istersen Râsulullah (sas)’tan istediğini alırsın. Onun yanında değerin büyük olur. Bunun için de senin yanına girdiğinde ondan Allah’a  sığındığını söyle.” demişlerdi. 

Esma'nın cinsel ilişkiye hazır olduğu haberi üzerine Muhammed yanına vardı, örtüyü kaldırıp elini ona uzattığı an Esma "Senden Allah'a sığınırım" deyince Muhammed öfkelenerek "“Benden Allah’a sığındın, öyle mi? Haydi ailene geri dön!” demişti. Kızgın bir şekilde dışarı çıkmış ve Ebu Useyd'e "Bu kadına razikiyye kumaşından iki kat giysi ver ve onu ailesine geri götür" demiş, orada bulunanlar "ona hile yapıldı, o çok genç ve tecrübesizdir" dediyseler de kararından vazgeçmemişti. Esma daha sonra Ümmü Seleme'nin bir erkek kardeşi ile evlenmişti.

[Kaynaklar: İbn Sa’d, 2001: X, 138-140; bab 4969; İbn Habîb, s. 94-95; Ebû Davud no: 2107; İbn Hişam, 2006: IV, 401; Buhârî, 4955; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285; Rûdânî, 2011: IV, 18; Belâzurî, 1996: II, 94]

● EŞİ | Kuteyle Bint Kays || 632
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Kuteyle, Muhammed'in Kinde kabilesinden evlendiği bir diğer kadındır. Rivayete göre el-Eş'as, Esma'nın sözü sonrası onu geri gönderen ve kızgın olan Muhammed'in yanına gelerek ona "“Ya Resûlullah! Bu seni üzmesin, seni güzellik bakımından bir benzeri daha olmayan biriyle evlendireyim mi?” diye sorar. Muhammed "Kim?" diye sorunca " Eş'as "Kız kardeşim Kuteyle" diyince Muhammed kabul ederek "Onu eş olarak aldım" der.

Bunun üzerine adam, Kuteyle'yi almak için Hadramevt'e gitti, onu alıp Yemen'den dönmeye koyulduğu sırada Muhammed'in öldüğü haberini duyar. Akabinde kız kardeşini memleketine geri götürür, kendisi de kız kardeşi de İslam'ı terk ederler. Kadının dinden çıkmasıyla nikah da bozulmuş olur. Daha sonra kadın Kays b. Mekşuh ile evlenir.

Başka rivayetlere göre kadın ve kabilesi toplu halde İslam'ı terk eder, daha sonra onunla İkrime b. Ebu Cehil evlenince Ebubekir tepki gösterir. İkrime, Ebubekir'e, onun Muhammed'in hanımlarından olmadığını, çünkü Muhammed'in ne ona örtünmeyi emrettiği ne de muhayyer bıraktı, irtidat ettikleri için Allah onları peygamberden uzak kıldı" der.

[Kaynaklar: İbn Sa’d: 2001: X, 142; bab 4970; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285; İbn Habib, s.95]

● EŞİ | Müleyke bint Ka'b el-Leysi || 630
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Ailesi Mekke'nin Müslüman istilasına karşı direndiği için büyük kayıplar vermiş, babası bu sırada Halid b. Velid tarafından öldürülmüştü. Muhammed'in tıpkı Ayşe gibi oldukça küçük yaşta evlendiği biriydi.

Rivayete göre Ayşe, Müleyke'nin yanına gidip ona "Babanın katiliyle evlenmekten utanmıyor musun?" deyince korkmuştu. Akabinde Muhammed bu durumdan dolayı onu boşamış, insanlar bu boşamadan sonrası Muhammed'e "O daha yaşı küçük biridir. Bunu (olanları) anlamış da değildir ve kandırılmıştır. Onu nikahına geri al" demişlerse de Muhammed onunla tekrar evlenmemişti.
Bunu üzerine kızı Uzreoğulları'ndan biriyle evlendirmişlerdi.

Yani rivayetten anlaşılıyor ki kız çok küçük yaşta olduğundan olanları kavrayacak durumda değildi.

Başka bir rivayete göre asla boşanma olmamış, Muhammed, Hicri 8.yılı, Ramazan ayında evlendiği Müleyke ile gerdeğe girmiş ve Müleyke birkaç hafta sonra ölmüştü.

[Kaynaklar: Ebu Cafer Taberi cilt 39, s. 165; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4971; 2001: X, 143; Askerî, 1994: s. 84; İbn Hişam, IV, 49-50;]

● Şerâf binti Halife
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Şeraf, Dihye'nin kız kardeşiydi. Havle bint Huzeyl ölünce Muhammed'in Şeraf ile evlendiği fakat onunla gerdeğe girmediği rivayet edilir.

[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4982]

● Sebâ bint Esma b. Salt (Senâ)
< BİRLİKTELİKLE SONUÇLANMAYAN EVLİLİKLER VEYA BOŞADIKLARI

Belazuri, İbn Habib ve Taberi aynı zamanda Sena olarak bahsedilen kadının Muhammed ile evlendiğini fakat ona yetişemeden öldüğünü rivayet eder.

[İbn Habîb, Belâzurî, 1996: II, 97-98; Belâzurî, Ensab, I, 463; Taberî, 1407: II, 214; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4973; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), Vol. 9, pp. 135-136; A.g.e., Vol. 39, p. 166.; Saad (Bewley) 8:106-107; İbn Esir, Kamil, II, 309]

● Leyla Bint Hatim (Hutaym)
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Bu Muhammed'in eşlerinin kıskançlığından dolayı başlamadan biten ilişkilerdendir. Leyla, sırtını güneşe vermiş şekilde oturan Muhammed'in yanına gelip eliyle sırtına vurur, Muhammed "bu kimdir?, bunu siyah (kurt/yılan) yesin" der. Tabakat'ta "Aslanlar yiyesice!" dediği de yazar. Leyla kendini Muhammed'e hiğbe etmeye gelmiştir ve Muhammed'e cevap olarak ona şöyle der:

"Ben kuşlara yem olmam, rüzgarla yarışanın, Hatim'in kızıyım, Leylayım. Benimle evlenmen için kendimi sana arz etmek üzere geldim." 

Muhammed onun teklifini kabul etse de kadın kavmine olanları anlattığında kavmi Leyla'nın da kıskanç biri olduğunu, Muhammed'in eşlerinin de çok kıskanç olduğunu, dolayısıyla sorun yaşayacaklarını ve eşlerinin ona beddua edeceğini söyleyerek bu işten vazgeçmesini önerirler.

Kadın Muhammed'in yanına dönerek akitten vazgeçip nikah sözleşmesini iptal etmesini isteyince evlilik planı iptal olur.

Rivayete göre Leyla bir gün Medine'de bir bahçede yıkanırken bir kurt ya da yılan üzerine sıçrayarak vücudunun bir kısmını parçalayınca kadın ölür. Başka bir rivayete göre etrafı duvarla çevrili bahçesinde yıkanırken bir kurt saldırıp bedeninden parça koparınca kadın hastalanıp ölür.

Kadının mistik bir şekilde öldüğünün ve kavminin uyarısının yer almadığı kayıtlar da vardır. Buna göre  Muhammed'in yanına giderek "Allah sana kadınlarla evlenmeyi helal kılmıştır. Ben dili uzun bir kadınım ve kumalara karşı da sabırlı değilim" demiş, akabinde Muhammed'den nikahı geçersiz kılmasını istemiştir.

[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4974; İbn Habîb, s. 96; Belâzurî, 1996: II, 98; İbn Kesîr, 1994: V, 499; İbnü’l-Esîr, 1991: II, 285]

● Ümmü Hâni (Fahite) || Tarih: Hatice'den Önce
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Fahite Ebu Talib'in kızı, Ali'nin kız kardeşidir. Muhammed cahiliye döneminde Ebu Talib'in kızı ile evlenmek istemişti fakat onu isteyen biri daha vardı: Hübeyre b. Ebu Vehb. Rivayetlere göre Ebu Talip kızını Hübeyre ile evlendirmiş, bunun üzerine Muhammed tepki göstererek "Ey amcacığım, Hübeyre'yi evlendirip beni terk mi ettin?" diye sorunca Ebu Talib "Ey yeğenim! Onlarla evlilikten dolayı akraba olduk. Asiller, asillere denk olur." der.

Mekke fethedildiği gün Fahite Müslüman olmuş, eşi Hübeyre Necran'a kaçmış, böylece ayrılmışlardı. Daha önce Müslüman olduğunu fakat kocasından korktuğu için gizlediğini söyleyenler de vardır. Muhammed onunla evlenmek istediğini yenileyince kadın, çocukları olduğunu ve Muhammed'e eziyet etmelerinden çekindiğini söylemişti.

Farklı bir rivayete göre Fahite "Sen benim için canımdan daha değerlisin. Fakat eşin hakları büyüktür. Ben de evlendikten sonra bu konuda kusur işlemekten korkuyor, çocuğumla ilgilenince eşimin hakkını zayi etmekten çekiniyorum" demiş, bunun üzerine Muhammed Kureyş kadınlarını övmüştür. 

Muhammed ile birlikte Hayber Savaşı'na katılmış ve Muhammed ona ganimetten pay vermiştir.

[İbn Sa‘d, VIII, 152; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4975; Müsned, VI, 342-343; Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 83; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîḫu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), Vol. 9, p. 140; Vol. 39, p. 196 (Biographies 2465)]

● Dubâ’a binti Âmir
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

İslam öncesi dönemde özel kıyafetleri olmadığı için Kabe'yi çıplak tavaf ettiği söylenen Duba'a adlı kadın daha önce Hevze b. Ali ile evlidir ve kocası ölünce kendisine büyük miktarda mal miras kalır. Kadın daha sonra sırasıyla Abdullah b. Cüd'an ile, Hişam b. Muğire ile evlenir ve Hişam'dan Seleme adında çocuğu olur.

Bir süre sonra kocası Hişam ölür. Güzel ve ahlaklı olduğu rivayet edilen kadının güzelliği Muhammed'in yanında dile getirilince onu oğlu Seleme'den ister. Oğlu, teklifi annesine sormaya gider, diğer yandan Muhammed'in çevresindekiler kadın için "O artık yaşlandı" derler.

Oğlu annesine gidip "Resulullah seni benden istedi" deyince kadın evlenmek istediğini dile getirir. Oğlu dönüp bu cevabı ilettiyse de evlilikten vazgeçen Muhammed sessiz kalır.

[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4976;  vol. VIII, 109-10; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), Vol. 9, p. 140; Belazuri, Ensab, I, 460; İbnü'l Esir, Kamil, II, 310]

● Safiyye binti Beşşâme
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Beşşame kızı Safiyye savaşta esir alınan kadınlardandı.

İbn Abbas yoluyla iletilen rivayete göre Muhammed bu kadını ister. Kadını karşısına getirtip ona "İster bana eş olursun, istersen kocana gidersin" der. Kadın kocasını tercih edip Muhammed onu geri gönderince Temîmoğulları kadına lanet okurlar.

[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4977; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), vol. 9, p. 140; Belazuri, Ensab, I, 459]

● Ümmü Şerîk / Guzeyye binti Cabir
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Adı, Guzeyye binti Cabir bin Hakim olan kadın kimine göre Lüheyoğullarından, kimine göre ise Ezd kabilesinin Devs kolundandır.

Güzelliği ve yetenekleri Muhammed tarafından duyulunca Ebu Üseyd el-Ensari'yi göndererek evlenme teklif etmiştir. Kadın Muhammed'in yanına geldiğinde "Bu evlilik hakkında bana danışılmadı, Allah'ın adıyla senden sığınırım" der. Bunun üzerine Muhammed onu halkının yanına geri gönderir.

Kadının kendini Muhammed'e bağışladığı, kabul görmeyince ölene kadar evlenmediği de rivayet edilir.

[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4978; İbnü'l Esir, Kamil, II, 310; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), vol. 9, p. 136; vol 39, p. 166]

● Havle bint Hakim (Huveyle)
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Huveyle adıyla da bilinen kadın Osman b. Mazun ile evliydi. Daha sonra Medine'ye hicret eden kadın kocasının ibadete aşırı düşkün olup kendisiyle ilgilenmediğini, giyimine de önem vermediğini Ayşe'ye anlatmış, Ayşe'de bunu Muhammed'e iletmiştir.

Havle mehrini bağışladığını söyleyerek Muhammed'e evlenme teklif etmişti. Bu teklifi eşi öldükten sonra, hicretin 2. yılında yaptığı düşünülür.

Ayşe onun bu denli rahat şekilde arzusunu dile getirmesine tepki göstererek yadırgamış, inanışa göre bu olay üzerine Ahzab suresinin 50. ayeti vahiy olmuştu.

Konuyla ilgili Buhari'nin Nikah kitabındaki hadis şöyledir:

49- Bize Hişam tahdis etti ki, babası Urve şöyle demiştir:
Havle bintu Hakim, nefislerini Peygamber'e hibe eden kadınlardan idi. Bunun üzerine Aişe:
Kadın kendini erkeğe hibe etmekten haya etmiyor mu? dedi.

"Onlardan kimi dilersen geri bırakır, kimi de dilersen yanına alabilirsin. Geri bıraktıklarından kimi istersen (yanına almakta) de sana güçlük yoktur... " ayeti inince de Aişe:

Ya Rasulallah! Rabb'in Taala (kadınların değil) ancak Senin arzunun gerçekleşmesine çabuk davranıyor, dedim (demiştir).

Bir rivayete göre Muhammed'in istediği eşlerini boşayabileceğine dair Ahzab 51. ayeti vahiy olunca Havle'yi boşamıştı.

İbn-i Şebbe'nin "Medine Tarihi" adlı çalışmasından Havle'nin Muhammed'e hizmet ettiği ve olur da Taif'e sefer düzenleyip fethedecek olursa nam salmış bazı kadınların takı ve süs eşyalarını kendine vermesini istediği yazar.

[Buhârî, “Nikâḥ”, 29; Bab 30: Kadına Kendi Nefsini Bir Kimseye Hibe Etmesi (Helal) Olur Mu?; İbn Şebbe, Târîḫu’l-Medîneti’l-münevvere, III, 890.; İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, VIII, 158.; X, bab 4979; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, VII, 93-94.; İbn-i Kesir tefsiri, 33:50]

● Ümâme binti Hamza bin Abdulmuttalib
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Süt kardeşlik bağından dolayı evlenmeyi kabul etmediği kadınlardandır.

Ali'nin Muhammed'e "Amcan Hamza'nın kızıyla evlenmez misin" diye sorduğu, Muhammed'in "Ey Ali! Sen Hamza'nın benim süt kardeşim olduğunu bilmez misin? Şüphesiz ki Allah nesep yönünden haram kıldığını süt emme yoluyla da haram kılmıştır" şeklinde cevapladığı rivayet edilir.

[Buhârî, “Şehâdât”, 7; Müslim, “Raḍâʿ”, 11; İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4980]

● Havle bint Huzeyl
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Rivayete göre Havle'yi  Dihye bin Halife'nin kız kardeşi Hırnık binti Halife büyütmüştü. Muhammed onunla evlenmiş fakat kadın yoldayken ölmüştü.

[İbn Sa'd, Tabakat, cilt 10, bab 4981; Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Târîhu’r-rusül ve’l-mülûk. Translated by Landau-Tasseron, E. (1998), Vol. 9, p. 139; Vol. 39, p. 166]

● Azze binti Ebu Süfyan & Dürre bint Ebu Seleme
KENDİNİ MUHAMMED'E BAĞIŞLAYAN VEYA MUHAMMED'İN İSTEDİĞİ FAKAT NİKAHI TAMAMLANMAYAN KADINLARDAN

Azze, Ümmü Habibe Remle binti Ebu Süfyan'ın kız kardeşidir. Dürre ise Ümmü Seleme'nin kızıdır. İkisi hakkında Müslim'in Nikah kitabında (3413) ve Sahih-i Müslim Muhtasarı'nda (1317) yer alan hadis şöyledir:
 
Ümmü Habîbe bint. Ebi Süfyân (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir: “Resulullah (s.a.v.) yanıma girmişti. Ona: “Kız kardeşim Ebu Süfyân'ın kızı olan Azze'yle evlenme hususunda bir arzun yok mu?” diye sordum. Resulullah (s.a.v.):
“Ne yapacağım!” buyurdu. Ben de:
“Onunla evlenirsin!” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“Sen bunu ister misin?” buyurdu. Ben de:
“Ben senin bir tanen değilim. Dolayısıyla bana hayırda kız kardeşimin ortak olmasını isterim!” dedim. Resulullah (s.a.v.):
“O, bana helal olmaz!” buyurdu. Ben de:
“Fakat ben, senin, Dürre bint. Ebi Seleme'yle evlenmek istediğini haber aldım!” dedim.
Resulullah (s.a.v.):
“Ümmü Seleme'nin kızı mı?” diye sordu. Ben de:
“Evet!” dedim. Resuluİlah (s.a.v.):
“O, benim terbiyem altında bulunan üvey kızım olmasa bile o bana yine de Itdet değildir. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır. Onun babası ile beni, Süveybe emzirmiştir. Artık kızlarınızı ve kız kardeşlerinizi evlenmem için bana teklif etmeyin!” buyurdu.

[Müslim :: Kitap 8 : Hadis 3413; Sahih-i Müslim Muhtasarı, 4. bab (Üvey Kız ile Baldızın Evlilik Açısından Haram Olması), 1317. hadis; Sahih-i Müslim, Süt Emme, 1449;]

SORULAR
  1. Hatice'nin ölümü sonrası birçok kadın ile evlenen Muhammed, Hatice hayatta iken neden başka kadınlar ile evlenmemiştir? Hatice sonrası evlilik nedenlerine "sahip çıkmak için evlendi" gibi açıklamalar getirenler olduğunu biliyorum. Peki Hatice ile evli kaldığı yıllar boyunca hiç sahip çıkılması gereken kadın yok muydu?
  2. Siyasi yönden katkıda bulunacağı için yapıldığı söylenen evliliklerin benzerleri neden Hatice hayattayken gerçekleşmemiştir?
  3. Anlatılanın aksine evlenilen ya da evlenilmek istenen kadınların çoğu yaşlı değil genç ve güzeller. Üstelik bir çoğunun siyasi yönden katkıda bulunamayacağı da ortada. Sizce bu kadar fazla kadınla neden evlenmiş, evlenmek istemiştir?
  4. Muhammed bazı hocaların anlattığı gibi fakir biri ise evlendiği ya da evlenmek istediği kadınlara mehir olarak yüzlerce dirhemi nasıl sunmaktadır? Beli bir dönemde fakir, sonrasında zengin midir?
  5. Müleyke bint Ka'b el-Leysi gibi küçük bir kız ile neden evlenmiştir? Ayşe ile evliliği ona akrabalık kaynaklı siyasi ilişki sağlayabilir fakat Müleyke ona siyasi fayda sağlayacak durumda değildir?
  6. Muhammed kadınlarla sahip çıkma amacıyla evleniyorsa yaşlı olduğunu öğrendiği Dubâ’a binti Âmir ile evlenmekten neden vazgeçmiştir?

RESMİ GÜNAH SAYANLARIN ARASINDAN UYANIŞA ♀


RESMİ GÜNAH SAYANLARIN ARASINDAN UYANIŞA

Merhaba din ve mitoloji. Harika bir kanalsınız ve her videonuz benim için altın bilgi değerinde.
Öncelikle kendimi tanıtayım 24 yaşındayım ve 2 yıllık evliyim. Çocukluğumdan beri sorgulayan, irdeleyen ve meraklı bir yapıya sahibim. Dini sorgulamamın temeli sayılan sebep 7 yaşındayken yaşadığım bir anımı anlatmak istiyorum.

Bir gün ablamla evimizin yanındaki zeytin ağacının altında oturuyorduk. Ablam o zaman imam hatip lisesine yeni başlamıştı ve bana dini anlatıyordu. "Yalan söylemek günah, büyüklere saygısızlık günah, günahkarlar cehenneme gider, bir gün hepimiz öleceğiz ve kıyamet kopacak, bizi yaradan Allah'tır vs.."

Ve ben ablama bir anda sordum "Abla Allah ölür mü?"
Abla direkt "saçmalama o ne biçim laf sakın ha duymayım cehennemlik olursun düşünme kesinlikle aklına getirme böyle şeyleri..."
O günlük başlamıştı ve bir anda kapanmıştı sorgulamam.

Geleneksel yapılarına bağladı ve dini bütün olmaya çalışan bir ailem vardır. Annem beni hep sohbetlere götürürdü o Yaşlarda. Kara kara çarşaflı kadınlar oturur kuran okurlar, sohbetler anlatırlar, üstüne de dedikodu yaparlardı. Tuhafıma giderdi ama saygısızlık olur diye diyemedim kimseye bir şey. Büyükler her daim örnektir bize özellikle dini bütün olanlar.

Bu yüzden benim büyüğüm hangi okula giderse ben de o okula gitmeliydim.
Karakalem yeteneğim vardır o kağıt ve kalemi her elime aldığımda içimden anlatmadıklarımı resmederim.
Hep kendi emeklerimle açtığım bir sergim olmasını hayal etmişimdir. Ama nasıl olacak? Kendimi geliştirmem lazım.
Mümkün mü hayır! Neden!! RESİM ÇİZMEK GÜNAHH⁉️.
Madem günahtı neden Allah böyle bir yetenek vermişti o zaman!!

Velhasıl ne oldu? Tabi ki ablamızın izinden gittik ve İmam Hatip lisesine kaydolduk.
Lise 2 nin yaz ayında bir kaza geçirdim. Ufak bir kaza. Çevremdeki Müslüman geçinenler! Benden çok isyankarlar "Amanınnn daha çok genç, tı tı tı.."
E sizdiniz bana "Sabredin, imtihanlar geçer, isyan etmeyin diyen" yeniden başlamıştı içimde sorgulama fırtınaları..
 
Bu olay beni manevi olarak çok yıpratmıştı daha 15 yaşındaydım nasıl yıpratmasın.
Ben de "Acaba isyan mı ettim de bu kazayı geçirdim, günah mı işledim" diye o düşündüm. Ağlamalar, dua etmeler, sürekli namaz kılmalar...

Tabi içimdeki resim tutkum geçmiyor, derslerde boş bulduğum zamanlarda kitap köşesine, defter yaprağına çiziyorum bir şeyler. Bunu gören Hocalarım "Günah çizme, göz günah ağız günah..."
 
Neyse şöyle böyle bitirdim liseyi.. Sınav zamanı geldi. Tabi ben o zaman din yönünde kendimi aşmışım amacım hafız olmak. İnsanlara İslam'ı yaymak. Tam kuran kursuna yazılacağım Çok garip bir rüya gördüm.
 
Çok güzel işlemeli yakutlu, zümrütlü bir kutu veriyorlar bana. Sevinçle açıyorum içini. İçinden o kadar kötü bir koku yayılıyor ki etrafa nefesim kesiliyor. Bir anda uyandım, hala o iğrenç koku burnumda.
Anneme anlattım ve annem "sana hayırlı değil demek ki hafız olmak" dedi.

Bir anda vazgeçtim ve İslam'dan bir adım uzaklaşmam o zaman başladı.
Bu rüyadan sonra çevremdekiler ne kadar "ilahiyat oku, tercihlerini beraber yapalım" deseler de kendi sınav tercihimi kendim yaptım ve Halkla İlişkiler Bölümünü kazandım. Bölümümü çok severek okudum ve okulumu ikincilikle bitirdim. Tabi bölümde ikinciyim ama nasıl? 'Simsiyah feracesi olan tek bir makyaj bile yapmadan koca üniversiteyi bitiren bir ikinci.

Neyse diyorum diploma puanım çok yüksek güzel yerlerde iş bulurum, iyi referanslarım var.
Gel gör din denen tabu burada da karşıma çıktı.

Bir PR cı olarak herkesle iletişim kurmak zorundasın, karşı cinsle tokalaşmak zorundasın, kriz yönetimine sahip olman gerekir.

Ah ah tabi sen koca okulu ikincilikle bitir git iş görüşmelerine, diplomanı uzat, ama seni işe almasınlar. Neden? Kapalısın çünkü, sınırların var çünkü! Lanet ettim böyle dine...
 
Aylarca iş aradım ve en sonunda gittim 3 kuruşa bir hac malzemelerinde satış danışmanı olarak işe girdim. Ailem sevinç içinde tabi. Çünkü tam tesettürlü bir yer, erkek müşteriye bakma yok, hak yiyen yok, hac müşterisi var..

Görmüyorlar ki iş yeri ortamını.. Koca koca sakallı adamlar bir araya geliyor, " eee bir kadın sana yetiyor mu hocam, sen babayiğitsin ikinciyi düşünmüyor musun?"... Bu cümleyi ilk duyduğumda tüylerim diken diken oldu. Bunu diyen kimdi "örnek gösterilen tiplerden biri, sarıklı, cübbeli, sakallı hoca!"

Bir adım daha uzaklaştım İslam'dan..
 
O zamanlarda yeni nişanlanmıştım. E haliyle görüyorsun, İslam'da erkek 4 kadın alabilir.
İçimde hep bir "acaba" korkusu!
 
Neyse evlendim yuvamız kurdum.
Amacım mükemmel erkeğini el üstünde tutan, ona habire hizmet eden bir eş olmak. Nasıl mükemmel bir eş olunur diye sürekli ilmihal ve meal okuyorum. Hadislere bakıyorum; sürekli erkeği üstün gösterme, kıssalara bakıyorum; "erkeğini memnun eden cennetliktir" cümleleri.
Meale bakıyorum "bizim tarla olduğumuza" dair ibareler var..
Olamaz diyorum, kadını bu kadar aşağılayan bir din olamaz. Anlatılanlara baksan bu din "kadınları diri diri toprağa gömmekten kurtarmış". Tabi bu olaylar hep nerede yaşanıyor? Arap yarımadasında..

Peygamber hanımlarına bakıyorum neredeyse hepsi Arap..
Konu konuyu açıyor, "bir erkek kaç kere evlenebilir, bir kadının din yönünden hakları nelerdir" gibi konuları araştırıyorum, .

Hep bir kısıtlama var kadınlara hep erkek ilahlaştırılıyor. Baktım konular parça parça kafamı çok yoruyor, Kur'an'ı en başından tamamen "tarafsız" biçimde okumaya karar verdim Ama bu kararı vermem 1 yılımı aldı. Araştırmalarım oluyordu ama hiç böylesine net bir karar vermemiştim.

Tabi korku var içimde , cehennemlik olma korkusu, yalnızlaşma korkusu..
Kafama takılan, uyumsuz bulduğum her ayeti işaretleyip hem mealiyle hem tefsiriyle okumaya, yazmaya başladım... "Acaba"lar, "şöyle demek istemiş"ler..

Aklıma da geliyordu sürekli "madem apaçık bir kitap neden ayet başka tefsir başka söylüyor?"
Kendime yediremiyordum bu durumu tabi. Bir yandan da videolarını izliyor, "olamaz ya abartıyor, din düşmanı" diyorum. Ama araştırıp kaynaklara bakıyorum bilgiler doğru...

Bu yıl ramazan ayıydı ve sora Yusuf suresine geçmiştim. "Bir ışık olsa da sorgulamasam, ikna olsam" diyordum, taa ki Yusuf Suresi 2.ayeti okuyana kadar.. Na yazıyordu hatırlayalım " Anlayabilesiniz diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik."

Tefsirine bile bakmadan o an oturdum ve Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Lanet okudum geçen 24 yılıma. 11 yaşımda tesettüre giren zavallı halime ağladım..
Yeteneğimi geliştirmek yerine din uğruna geçirdiğim zamanlara ağladım...
Sonra o kadar özgür olduğumu hissettim ki.. Hayatımın hiç bir anında böyle bir duygu yaşamamıştım. Ve içimdeki İslam'a ait olan son bağ da koptu...

Şimdi ise deist bir düşünceye sahibim. Henüz yeni deistim diyebilirim Fakat şöyle bir durum var ki "sadece fikir olarak özgürüm". Özgür fikirlerimi henüz hayata geçiremedim. Zamanla o da olacak.
Mor ve Ötesi'nin de dediği gibi "Yandı dertler bitti tasa, ben kurbanım bu cambaza"..

Sevilerek dinleniyorsunuz.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Freewoman

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

DİNSİZLERE SIKÇA SORULAN SORULAR VE YANITLARI

Yazan: Agnosteist

DİNSİZLERE SIKÇA SORULAN SORULAR VE YANITLARI

Buradaki sorular ve yanıtlar, ülkemizdeki bireylerin çoğunluğunun Müslümanlardan oluşması nedeni ile İslamiyet inancına göre derlenmiştir. Sorulara yanıtlar, ülkemizde en çok tercih edilen felsefi görüşler temel alınarak verilmiştir. Nasıl ki İslamiyet inancında farklı görüşler varsa (örneğin mezhepler), aynı şekilde bir felsefi görüşte de alt dallar bulunmaktadır. Bu yüzden yanıtlar, genel geçer olarak verilmiş, dinsiz bireyler hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmıştır. Soruların tam yanıtları birkaç tümce ile özetlenemez. Daha fazla bilgi gerekiyorsa, o felsefi görüşün derinlemesine araştırılması gerekir. Yanıtlar oldukça içten verilmiştir. Hiçbir şekilde alay edilmesi söz konusu değildir.

Neden dinden çıktınız-inanmıyorsunuz?
Birçoğumuz ailemizden, çevremizden ve okulumuzdan aldığımız dini eğitimler ile büyüdük. Birçok inançlı gibi biz de dinimizi araştırmadık. Herhangi bir nedenden dolayı dini araştırdık ve bizlere uygun olmadığını düşünerek dini terk ettik. Bazılarımız ise doğuştan dini öğreti görmedik. Hiçbir dine mensup olmadık.

İbadetler zor geldiği için mi dini terk ettiniz?
Hayır. Dini terk edersek cehennemden, sorgudan, yanmaktan kurtuluruz mantığı yanlıştır. Basit bir örnek verelim. Herhangi bir nedenden dolayı bir babanın evladını evlatlıktan reddettiğini varsayalım. Bu durum, o evladın fiziksel olarak yok olması anlamı taşımaz. Biz o babanın hiç evladı olmadı diyoruz. Olmayan çocuk için sorumluluk almak anlamsızdır.

Ateist misiniz?
En çok karşılaştığımız sorulardan biridir. Dinciler (din üzerinden maddi ya da manevi gelir elde eden bireyler) dinsizlerin hepsinin ateist olmadığını çok iyi bilirler. İnançlı insanlara farklı felsefeleri tek tek anlatmazlar. Hepsini tek bir çatı altında toplayıp, inançlı bireylere bizi öcü gibi gösterirler. Böylesi daha kolaydır. Dinsizlerin tamamı ateist değildir. Aramızda birçok farklı felsefi görüşü benimseyenler vardır. En çok tercih edilenler; ateizm, deizm, agnostisizm ve panteizmdir.

Öldükten sonra ne olacak?
Birçoğumuz ölümden sonrasının olmadığını düşünürüz. Yani öldükten sonra hiçbir şey olmayacak. Bunun yanında Tanrı inancı olan bazı dinsiz bireyler (örneğin deistlerin bir kısmı) cennet, cehennem, sorgu gibi metafizik içeren olaylara inanırlar.

İçten içe inanıyor musunuz?
Hayır. İçten içe inanan birey dinsiz değil, inançlıdır. Üstelik ülkemizde dinsiz olduğunu söyleyip, bundan herhangi bir fayda gören, yok denecek kadar azdır. Tam tersine zarar gören çoktur. İnanıyorsak, neden risk alıp dinsiziz diyelim ki?

Popüler olmak için mi inanmıyorum diyorsunuz?
Hayır. Özellikle gençler arasında popüler olmak için bunu kullananları duyuyoruz. İnançlı bir bireyin popüler olmak için inançsızım demesi, cehenneme doğrudan gitmesinin en kısa yolu olabilir.

Kendinizi boşlukta hissediyor musunuz?
Özellikle dini yeni terk eden bireyler bir süre boşlukta kalabiliyor. Bir süre sonra alışıyorlar ve kalan hayatları normal şekilde devam ediyor. Felsefi görüşe tamamen adapte olan birey boşlukta değildir.

Hayatın bir anlamı yoksa neden intihar etmiyorsunuz?
Neden edelim ki? Nasıl olsa öleceğiz. Bir tane hayatımız var. Hayatımızı en güzel şekilde yaşayacağız ve zamanı geldiğinde öleceğiz.

Ölmekten korkmuyor musunuz?
Hayır. Ölmekten korkmuyoruz ama ölürken çekeceğimiz acıdan korkan bireylerimiz var.

Boy abdesti-gusül alıyor musunuz?
Hayır. Bu soruyu biraz daha açabiliriz. Oruç tutmuyoruz. Meleklere, şeytana, cinlere vb. varlıklara inanmıyoruz. Tabii ki abdest de almıyoruz. Bu temizlik yapmıyoruz demek değildir. Bizler de duş alıyoruz, dişlerimizi fırçalıyoruz, kişisel bakımlarımızı yapıyoruz.

Sünnet oldunuz mu?
Özellikle dini sonradan terk eden bireylerin birçoğu sünnet olmuştur. Toplum tarafından dışlanmamak içinse inançsız birey oğlunu sünnet ettirebiliyor. Üzülerek söylüyorum ki; ülkemizde sünnet olmayan bir erkeğin evlenme olasılığı çok düşüktür. Evlenecek damatta namaz kılma, oruç tutma gibi ibadetler çok aranmaz. Fakat sünnet olmadığı biliniyorsa vay haline. Oysaki namaz, oruç gibi ibadetler Allah için, sünnet peygamber içindir. Yani ibadet zorunlu, sünnet zorunlu olmadığı halde toplum tarafından aranan bir özelliktir. Toplum baskısı olmasa, hiçbir inançsız birey sünnet olmaz, oğlunu sünnet ettirmez.

Nasıl kız isteyeceksiniz?
Paragraflarca açıklama yapılabilir. En yalın haliyle anlatalım. Bir çift kendi arasında anlaşmışsa evlenmeleri için kız isteme töreni yapmaya gerek yoktur.

Neden suç işlemiyorsunuz?
Suç işlememek için dini bir öğretiye ihtiyacımız yoktur. Suç tanımının ne olduğunu biliyorsak, inançsız olmamız sorun değildir. İnsanın içinde suç işleme potansiyeli varsa işler. Din buna çok az engeldir. Suçun işlenmesi, ahlak ve korku parametreleri ile engellenir. Bazı inançlı bireyler Allah’tan korkmaz ama kanunlardan ve hapiste başına geleceklerden korkar. Ayrıca bazı inançlı bireylerde olduğu gibi bazı inançsız bireylerin suç işlememesi caydırıcı kanunlar tarafından sağlanır.

Kuran’ı okudunuz mu?
Evet. Arapçasını değil ama Türkçesini farklı kaynaklardan defalarca okuduk. İhtiyaç duyulma anlarında ise okumaya devam ediyoruz. Kuran’a bir inançlıdan çok daha fazla hâkimiz. Zaten birçok inançsız birey Kuran’ı okuyarak dinden çıkmıştır. Yalnızca Kuran değil Zebur, Tevrat, İncil, Tripitaka gibi kutsal kitapları da okuduk.

Kuran’ı anlamamış olabilir misiniz?
Mark Twain’in çok güzel bir sözü var. “Beni İncil’in anlamadığım yerleri değil, anladığım yerleri rahatsız ediyor.” Bu söz diğer kutsal kitaplar için de kullanılabilir. Tanrı kullarının anlamasını istemediği bir kitap yollamazdı sanırım. (Ayrıca Bkz. Ali İmran Suresi 7. Ayet)

Ya Allah Varsa? O zaman ne yapacaksınız? (Yalnızca ateistlere yöneltilen soru)
Ya Allah varsa teorisi için “Pascal Kumarı” ve karşıt görüşleri okumanızı tavsiye ederiz. Allah varsa diğer 5000 tanrının da var olma olasılığı vardır. Bu olasılık üzerinden gidersek, gerçek olan tanrının hangisi olduğunu bilmek imkânsızdır. Yalnızca ateistleri ödüllendirecek bir tanrı da olabilir.

Allah’a, Peygambere, Dine, Kitaba vs. Düşman mısınız?
Hayır. Bu soruya oldukça samimi bir yanıt verelim. Aslında bizi kısıtlamadığı sürece, kimin neye inandığı bizi hiç ilgilendirmiyor. Düşman değiliz ancak rahatsız olduğumuz yerler var. Birkaç örnek verelim.

*Özellikle sabah ezanının hoparlör patlatacak kadar sesli okunmasından rahatsız oluyoruz.
*Bir vatandaş olarak ödediğimiz vergilerin din kuruluşlarına gitmesini istemiyoruz.
*Zorunlu din dersi ve sözde seçmeli din derslerinden muaf olunmasını istiyoruz. İsteyen öğrenci din dersinden muaf olabiliyor. Fakat muaf olan öğrenciler, din dersine alınmadığında onları oyalayabilecek hiçbir etkinlik yapılmıyor. Hatta dışlanıyorlar.
*Dinsiz olduğumuzu açıkladığımızda, maddi ya da manevi zarara uğramaktan endişe duyuyoruz.
*Size duyulmasını istediğiniz saygıdan fazlasını istemiyoruz.

Din konusunda neden saldırgan davranıyorsunuz?
Genelde saldırıyı inançlı bireyler başlatıyor. Din ile ilgili bizi kısıtlayacak herhangi bir olaya itiraz ettiğimizde, inançlı bireyler tarafından “inanmıyorsan da saygı duy…” diye başlayan ve ağıza alınmayacak hakaret ve küfürlere maruz kalıyoruz. Dinsiziz diye manevi değerlerimiz yok değil. Ailemize, kişiliğimize, düşüncemize vs. gelen saldırılara karşı tepki gösteriyoruz.

Ayrıca doğrudan dine saldıran bireylerimiz yok değil. Bunun temelinde, etik olmasa da dinin yanlış olduğunun misyonerliğini yaparak, dinsiz bireylerin sayısını arttırmak yatıyor. Bizler azınlık olduğumuz için pek sözümüz geçmiyor. Fakat sayımız artarsa, sözümüzün daha çok dinleneceği açıktır.
Yazan: Agnosteist

MARİYE, MUHAMMED VE TAHRİM SURESİ


Hazırlayan: A.Kara
HADİS VE BAĞLANTILI AYETLERLE 'MUHAMMED VE MARİYE'
(CARİYE MARİYE, BAL ŞERBETİ OLAYI VE TAHRİM SURESİ)

Bu makalede tamamen İslami kaynaklarda yer aldığı şekliyle Mariye hakkında yazanlara bakacağız. Tümünü okuduktan ve üzerinde düşündükten sonra herkes kendince bir sonuca ulaşacaktır. Yorum katmadan, doğrudan kaynakları aktaracağım bu makalenin sonunda ise Müslüman arkadaşlara birkaç sorum olacak.

Belirtmekte fayda var ki hadislere bakmadan Tahrim suresinin ilk 5 ayetini net şekilde anlamak imkansızdır. Zaten bu yüzden meal ve tefsirlerde de bu makalede sizlerle paylaşacağım hadislere başvurulmakta, yani ayetlerde yazanların anlam ve ortaya çıkış sebepleri bu hadisler doğrultusunda açıklanmaktadır.

Şimdi konuya Mariye'nin kim olduğu ve Muhammed'in hayatına nasıl girdiğini anlatan hadislere bakarak başlayalım.

KIPTİ MARİYE KİMDİR? MUHAMMED'İN HAYATINA NASIL GİRMİŞTİR?

Muhammed b. Ömer dedi ki: Ayrıca ilim ehlinden olan Ebû Sa’îd bana haber verdi; dedi ki:
Mâriye, Ensina  vilayetine bağlı Hafn kasabasındandı.

Bize Muhammed b. Ömer b. Vâkıd el-Eslemî haber verdi; dedi ki:
Bize Abdülhamîd b. Ca’fer haber verdi. O da babasından nakletti; dedi ki:
Resûlullah (sas), Hicretin 6. senesinde Zilkâde ayında Hudeybiye’den dönünce Hâtıb b. Ebû Belte'a’yı, Kıptîlerden İskenderiye hâkimi el-Mukavkıs’a gönderdi. Onunla birlikte, Mukavkıs’ı İslâm’a davet eden bir mektup da gönderdi. Mukavkıs, “Hayırdır!” dedi ve mektubu aldı. Mektup mühürlüydü. Mukavkıs onu fildişinden yapılmış bir kutuya koydu, üzerini mühürledi ve bir cariyesine teslim etti. Ayrıca Peygamber’e (sas) cevabî bir mektup yazdı. İslâm’a girmedi, ancak Mâriye el-Kıbtiyye ve kız kardeşi Sîrîn’i, eşeği Ya’fûr ve katırı Düldül’ü de hediye olarak Resûlullah’a (sas) gönderdi. Düldül boz renkliydi. O zaman Araplarda ondan başka boz katır yoktu.

Resûlullah (sas) Mâriye el-Kıbtiyye’yi beğeniyordu. Kendisi beyaz tenli, güzel bir kadındı. Resûlullah (sas) onu ve kız kardeşini Ümmü Süleym bt. Milhân’ın evinde ağırladı. Resûlullah (sas) onların yanına girdi ve onlara İslâm’ı anlattı. İkisi de Müslüman oldu. Resûlullah (sas), Mâriye’yi mülk-i yeminle (cariye statüsünde) nikâhladı. Sonra onu, Benî en-Nadîr’den kalma, el-Âliye’de kendisine ait bir eve gönderdi. Yazın ve hurma toplama zamanında burada kalırdı. Resûlullah (sas) bu evde Mâriye’nin yanına gelirdi. Mâriye’nin dini yaşayışı çok güzeldi. Kız kardeşi Sîrîn’i de şair Hassân b. Sâbit’e hediye etti...

Mâriye, Resûlullah (sas) için bir çocuk dünyaya getirdi; Resûlullah ona İbrahim ismini koydu. [1]

Mariye, Muhammed'in hayatına girdikten sonra ne oluyor da Tahrim suresinin ilk 5 ayeti ortaya çıkıyor. Bunun cevabına tüm İslam camiasının meal ve tefsirlerde kullandığı hadisler üzerinden bakalım.

TAHRİM SURESİ 1-5.AYETLER
NEDEN VAHİY OLUNMUŞ ?

1169- Hazreti Aişe der ki:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri pâk zevcelerinden Cahş kızı Zeyneb'in evinde bal şerbeti içer ve yanında fazla kalırdı. (Buna kıskandığımızdan) Hazreti Ömer'in kızı Hafsa ile şöyle anlaştık: Hazreti Peygamber, hangimizin evine gelirse, ya Re-sûlallah! Sen meğâfir (tatlı fakat kokusu hoş olmayan bir bitki usaresi) mi yedin? Senden meğâfîr kokusu alıyorum, desin. Sonra Hazreti Peygamber, zevcesi Hafsa'nm yanına gidince, Hafsa konuştuğumuz şekilde Hazreti Peygambere hitab etti. Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:
«Hayır, meğafîr yemedim. Fakat Cahş kızı Zeyneb'in evinde bal şerbeti içerdim. Yemin ettim, bir daha
içmeyeceğim ve bunu da hiç kimseye söyleme.» 
Mütercim
Hazreti Hafsa, Peygamber'in sırrını (bal şerbeti içmeyeceğine dair yemin edişini) Hazreti Aişe'ye anlatıp haber verdi. Bunun üzerine: «Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi neden haram kılıyorsun» mealindeki ayet nazil oldu. [Tahrîm, 1]

Bu ayetin nüzul sebebi hakkında bir rivayet de şudur: Peygamber (sav), zevcesi Hafsa'yı nöbetlerinde ziyaret ettikleri bir günde, Hazreti Hafsa peygamberin izniyle babasına gitmişti. Hazreti Peygamber de kendisine hizmet için cariyesi Mariye'yi çağırmış ve ona hizmet ettirmişti. Hazreti Hafsa bunu öğrenince çok üzüldü. Bunun üzerine Hazreti peygamber ona şöyle buyurdu: «Mariye'yi kendime haram edersem razı olur musun?» Hafsa: - Evet, razı olurum deyince, Hazreti Peygamber: «İşte haram ettim. Fakat bunu sakın hiç kimseye söyleme.» buyurdu. Sonra Hafsa, Peygamberin bu sırrını Aişe'ye söyledi. 

Fethu'1-Barî (İbn Hacer el-Askalanî'nin eseridir) şerhinde ayetin nüzul sebebi olarak bu olayı (Mariye hadisesi) tercihli gösteriliyor. Fakat Buhari şerhinde açıklandığı üzere, bal şerbetinin haram kılınması hususu tercih edilmiştir. [2]

Gördüğünüz gibi hadiste "Hafsa, Peygamberin bu sırrını Aişe'ye söyledi" denmektedir. Kur'an'da nasıl yer bulduğunu görebilmek için Tahrim suresi 3.ayete bakalım:

3. Hani peygamber, eşlerinden birine gizli bir şey söylemişti. Eşi bunu başkalarına aktarıp Allah da durumu peygambere açıklayınca peygamber bunun bir kısmını anlattı, bir kısmından vazgeçti. Eşine konuyu anlatınca o, “Bunu sana kim haber verdi?” diye sordu. “Her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana bildirdi” diye cevap verdi. 

Muhammed'in Mariye'yi kendine haram kılması olayı Tirmizi'de şöyle yer alır:

1201- Âişe (r.anha)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) hanımlarına dört ay
süreyle yaklaşmamaya yemin etmişti (Bal yemeyi veya Mariye’nin yanına yaklaşmayı kendisine
haram kılmıştı) sonra haram kıldığı bu şeyi helal kılarak yani yeminini bozarak yemin için kefâret
koymuştu.” (Tirmîzî rivâyet etmiştir.) [3]

Şimdi, Buhari ve Tirmizi'de yer alan bu konuya bir de Ebu Davud'un Sünen'inde yazanlar ile bakalım.

2283....Ömer (b. el-Hattab r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Nebî (s.a.) Hafsâ (r.anha)'yı boşamış, sonra da (iddet süresi içinde) ona dönmüştür. [4]

Bu hadisin alt kısmında ve Buhari'de konuya açıklama getirmek için paylaşılmış olan diğer hadislere bakalım:

1l70- Hazreti Ömer (Ra) der ki:
«Ey Peygamber! Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi neden haram kılıyorsun?» mealindeki ayet nazil olunca,
Peygamber (sav) pâk zevcelerinden ayrılarak, «bir ay, onların yanlarına varmayacağım» diye yemin etmiş ve çardağına çekilmişti... [2]

Rasûl-i Ekrem'in, Hz. Hafsa'yı boşaması şöyle olmuştur; Hz. Peygamber günlerini, hanımları arasında taksim eder, adalet ölçüleri içerisinde her gün birinin yanında kalırdı. Nöbet sırası Hz. Hafsa'ya geldiği gün Hz. Hafsa anne ve babasını ziyaret etmek üzere izin istedi. Rasûl-i Ekrem ona izin verdikten sonra cariyesi Mariye'yi Hz. Hafsa'nın odasına çağırıp onunla başbaşa kalmıştı. Bu esnada Hz. Hafsa, ziyaretini tamamlayıp dönmüş ve odasında Rasûl-i Ekrem'le Hz. Mâriye'nin bulunduklarını ve odanın kilitli olduğunu görmüştü. Bunun üzerine Hafsa kapının önüne oturup ağlamaya başladı. Rasûl-i Ekrem alnından terler dökülerek dışarı çıktı. Hafsa, Mâriye ile başbaşa kalmak maksadıyla kendisine izin verildiğini iddia ediyordu. Rasûl-i Ekrem aslında Hz. Mariye ile kalmasının Allah'ın kendine tanımış olduğu bir hak olduğunu ifâde ettikten sonra, Hz. Hafsa'yı memnun etmek için bir daha Hz. Mariye ile 
başbaşa kalmayacağına söz verdi ve bunun aralarında kalmasını istedi.  Hz. Hafsa ise, Rasûl-i Ekrem gider-gitmez Hz. Aişe'nin odası ile kendi odası arasındaki duvara vurup Hz. Aişe'yi çağırdı, olanları ona anlattı. Daha sonra bunu öğrenen Hz. Peygamber Hz. Hafsa'nın yaptıklarına öfkelenip onu boşadı. [5]

Tahrim Sûresinin şu ayeti bu hadiseye işaret etmektedir. ''Peygamber eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü haber verip, Allah da onun bu davranışını o (peygamberi)ne açıklayınca (peygamber hanımına) bu (söyledikleri)nin bir kısmım bildirmiş (şunları filâna söyledin demiş) bir kısmından da vaz geçmişti. (Peygamber) bunu O'na haber verince eşi, "bunu sana kim söyledi?" dedi (Peygamber): (her şeyi) bilen, haber alan (Allah) bana söyledi" dedi." [Tahrim, 3]

Kays b. Zeyd'in rivayet ettiğine göre, Hz. Peygamber Hz.- Hafsa'yı boşayınca dayıları Kudâme b. Mazûn ile Osman b. Mazûn Hz. Hafsa'nın yanına gelmişler. Hz. Hafsa ağlamış ve, "Allah'a yemîn ederim ki o beni bana ihtiyacı olmadığından dolayı boşamış değildir" demiş tam bu esnada Hz. Peygamber oraya gelip "Cibril bana "Hafsa'ya dön. Çünkü o çok oruç tutar ve geceleri namaza çok kalkar o cennette senin  zevcen olacaktır" dedi," buyurmuş. [6]

Tahrim suresi 3.ayet ve onunla ilişkili hadislerde, Muhammed'in eşlerinden Hafsa'nın sır tutmayıp Aişe'ye anlattığı yazıyordu. Peki devamındaki 4 ve 5. ayetlerde neler yazıyor, okuyalım:

Tahrim suresi 4.ayet:
(Ey peygamber’in eşleri!) Eğer siz ikiniz Allah’a tövbe ederseniz, ne iyi. Çünkü kalpleriniz kaydı. Eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilin ki Allah, Cebrail ve salih müminler onun yardımcısıdır. Bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

Tahrim suresi 5. ayet:
Eğer sizi boşayacak olursa rabbi ona, sizin yerinize sizden daha iyi olan, Allah’a teslimiyet gösteren, yürekten inanan, içtenlikle itaat eden, tövbe eden, kulluk eden, dünyada yolcu gibi yaşayan, dul ve bâkire eşler verebilir.

Sahih-i Buhari ve Muslim'de Tahrim suresi 1-5. ayetlerin nasıl ortaya çıktığı anlatılmakta, Muhammed'in Hafsa ve Aişe'den dolayı tüm eşlerini boşamayı düşündüğü yazmaktadır. İlgili hadise bakalım:

İbnu Şihab şöyle demiştir: Bana Ubeydullah ibnu Abdillah ibn Ebi Sevr, Abdullah ibn Abbas'tan haber verdi. O şöyle demiştir: Allah'ın haklarında 'Eğer her ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleri eğrildi' (Tahrim, 4) buyurduğu kişilerin Peygamber'in zevcelerinden hangi ikisi olduğunu Ömer'den sormaya hırslanır dururdum. Nihayet onun beraberinde hac yaptım. Dönerken yolun bir yerinde Ömer saptı. Ben de deriden bir su kabı ile onun beraberinde yoldan saptım. Ömer doğanın çağrısına cevap vermeye gitti, nihayet geri dönüp benim yanıma geldi. Ben de ellerine o su kabından döktüm, o da abdest aldı.

Ben: 'Ey müminlerin emiri! Peygamber'in zevcelerinden o iki kadın kimdir ki, Allah onlar için 'Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz ne iyi, çünkü ikinizin de kalpleriniz eğrildi...' buyurmuştur?' diye sordum.

Ömer bana:
'Hayret ederim sana ey Abbas oğlu! Onlar Hafsa ile Aişe'dir' dedi.

Sonra Ömer şöyle devam etti:
Ben Ensar'dan bir komşum ile beraber Benu Umeyye ibn Zeyd yurdunda (oturuyor) idim. Bu yurt Medine'nin Avali denilen semtindedir. Bir şey öğrenmek ümidiyle peygamberin yanına nöbetleşe inerdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Ben indiğim zaman o gün vahiy ve diğer şeylere dair ne duyarsam haberini komşuma getirirdim. O da indiği zaman böyle yapardı. Ve biz Kureyş topluluğu, kadınlara galebe ediyorduk. Medine'ye Ensar üzerine geldiğimizde bir de gördük ki onlar, kadınları erkeklerine galebe eder bir kavim (yani kadınlar erkekleri üzerinde üstünlük sağlıyorlar). Derken bizim kadınlarımız, Ensar kadınlarının edebinden almaya başladılar. Bir gün ben karıma karşı bağırdım; o da bana cevap verdi. Ben onun bana söz döndürüp cevap vermesinden hoşlanmadım; azarladım. Bunun üzerine o, şunları söyledi:
'Benim sana karşı mırıldanmamı niçin münasip görmüyorsun? Vallahi peygamberin zevceleri bile ona karşı mırıldanıyorlar ve birisi o gün geceye kadar peygamberin yanına uğramıyor!' dedi.

Karımın bu sözleri beni ürküttü.
Ben: 'Onlardan kim bunu yaparsa perişan olur; büyük günah işlemiş olur' dedim.

Sonra elbisemi giyindim ve Hafsa'nın yanına girdim. Ve ona:
'Ey Hafsa! Sizlerden herhangi biriniz bütün gün ta geceye kadar Allah Elçisi'ne dargınlık ediyor musunuz?' dedim.

O: 'Evet' dedi.

Ben: 'O kadın perişan olmuş ve zarar etmiştir. Her biriniz Allah'ın Resulünün öfkesinden dolayı Allah'ın sizi harap etmesinden korkmuyor musunuz? Bu yüzden helak olursunuz. Sen Allah'ın Resulüne karşı çok istekte bulunma, O'na karşı herhangi bir şey hususunda söz döndürme yarışına girişme, O'na darılıp O'ndan ayrı durma. Bir ihtiyacın meydana çıkarsa O'nu benden iste. Ve sakın arkadaşının, Resulullah'a senden daha güzel ve daha sevgili olması da seni aldatmasın (Ömer, burada Aişe'yi kastediyor).

Ve biz o sırada: 'Gassaniler (Şam'da yaşayan bir kabile) bize karşı gaza etmek için atlarını nallatıyorlarmış' diye havadis alıyorduk. Arkadaşım kendi nöbetinde peygamberin yanına indi ve yatsı vaktinde döndü. Kapıma şiddetli bir vuruşla vurdu, ve:
'O uyuyor mu?' dedi.
'Ben korktum ve hemen onun yanına çıktım'.
O: 'Büyük bir iş meydana geldi' dedi.
Ben: 'Nedir o; Gassaniler mi geldi?' dedim.

Hayır, fakat ondan daha büyük ve daha uzun: Resulullah (s.a.v) kadınlarını boşamış, dedi.

Ömer dedi ki: Hafsa isteğine ulaşmadı ve ziyana uğradı. Ben bunun yakında olacağını zannediyordum. Elbisemi üzerime topladım ve Peygamber'le beraber sabah namazını kıldım. Peygamber, birkaç basamak çıkıp kendisine ait bir odaya (meşrube) girdi ve orada yalnız kaldı.

Ben Hafsa'nın yanına girdim, gördüm ki ağlıyordu.
Ben: 'Seni ağlatan nedir? Ben seni uyarmış değil miydim? Resulullah sizleri boşadı mı? dedim.

Hafsa: 'Bilmiyorum. O, işte ta şu odada' dedi.

Bunun üzerine mescide çıktım ve minberin yanına geldim. Gördüm ki, minber etrafında bir takım kimseler var; bazıları ağlıyorlar. Yanlarında biraz oturdum. Sonra vicdanımdaki duygum bana galebe etti. Peygamber'in içinde bulunduğu o odaya geldim. Ve Peygamber'in siyah kölesine:

Ömer için izin iste! dedim.
İçeriye girdi, peygamberle konuştu. Sonra çıktı ve:
Seni peygambere söyledim; bir şey demedi, dedi.

Oradan ayrıldım, nihayet mescitte minberin yanındaki topluluğun beraberinde oturdum. Sonra yine vicdanımda hissettiğim şey bana galebe etti. Tekrar kölenin yanına geldim. O evvelki gibi söyledi. Ben yine minberin yanındaki topluluğun beraberinde oturdum. Sonra yine vicdanımda hissettiğim şey bana galebe etti. Tekrar kölenin yanına gittim. Ve:
Ömer için izin iste! dedim.

Köle bir öncekinin benzerini söyledi. Ben de döndüm, giderken baktım, uşak beni çağırıyor:
Resulullah sana izin verdi, dedi.

Bunun üzerine huzuruna girdim. Baktım ki, Resulullah bir hasırın kumları üzerine yan yatmış, kendisiyle hasır arasında bir döşek yok, kumlar vücudunun yan tarafında iz yapmış; kendisi, içi hurma lifi doldurulmuş deriden bir yastığa dayanmış idi. Kendisine selam verdi. Sonra ayakta dikelerek:
Kadınlarını boşadın mi? dedim. Gözünü bana doğru yükseltti ve:
'Hayır', dedi.

Sonra ben yine ayakta dikelerek, şöyle dedim:

Ya Resulullah! Eğer beni düşünürsen, bilirsin ki, biz Kureyş topluluğu kadınlara galebe ediyor idik. Sonra bir kavim üzerine geldik ki, kadınları onlara galebe ediyorlar.

Ömer bu sözü söyleyince, Peygamber gülümsedi. Sonra ben şöyle dedim:

Eğer beni düşünürsen bilirsin. Ben Hafsa'nın yanına girdiğim de: 'Sakın arkadaşının peygambere senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın' dedim.

Peygamber bir daha gülümsedi. Ben O'nun gülümsediğini gördüğüm zaman hemen oturdum ve gözümü kaldırıp evinin içine baktım. Vallahi evin içinde tabaklanmamış üç hayvan derisinden başka gözü döndürecek hiçbir eşya görmedim. Bunun üzerine ben:

(Ya Resulallah!) Allah'a dua et, ümmetine genişlik (zenginlik, refah) versin.
Çünkü Farslar ve Romalılara genişlik verilmiş ve onlara dünya ihsan olunmuş; halbuki onlar Allah'a ibadet etmiyorlar, dedim. Bunu söyleyince yaslandığı yerden doğruldu ve:

'Sen bir kuşku içinde misin? Ey Hattab oğlu! Onlar hoşlukları dünya hayatında peşin verilip geçiştirilen birer kavimdir' buyurdu.

Ben de: 'Ya Resulallah, benim için istiğfar ediver' dedim.

İşte Peygamber, Hafsa'nın Aişe'ye anlatıp ifşa ettiği sır yüzünden ayrılıp inzivaya çekilmiş ve kadınlarına küsmüş olduğundan ötürü, [Bkz: Kastallani'nin açıklaması] bir ay kadınların yanına girmeyeceğim, demişti. Bu zaman içinde Allah, peygamberini azarladı (Bkz. Mariye'ye yaklaşmama yemini: Tahrim 1-4). Yirmi dokuz gece geçince Resulullah hepsinden önce Aişe'nin yanına girdi ve Aişe O'na:

(Ya Resulallah!) Sen bizim yanımıza bir ay girmemeye yemin etmiştin. Halbuki biz 29. gecenin sabahında olduk; ben bu geceleri hakkıyla sayıyorum, dedi.

Bunun üzerine Peygamber (s.a.v):
'Yemin ettiğim ay yirmi dokuz çekmektedir; işte bu ay 29 günden oluşuyor' buyurdu.

Aişe dedi ki: Müteakiben muhayyer kılma ayeti (Ahzab: 28-29) indirildi. Peygamber ilk kadın olarak benimle başladı ve şöyle dedi:

'Ben sana bir emir anlatacağım. Cevap hususunda acele etmemenden dolayı sana bir serzeniş yoktur, ta ki ebeveynine danışasın'.

Aişe dedi ki: 'Kat'i biliyorum ki, ebeveynlerim bana senden ayrılmamı emretmezler'.

Sonra Peygamber şöyle dedi:
'Allah şöyle buyurdu: Ey Peygamber! Zevcelerine şunu söyle: Eğer siz dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız gelin size boşama bedellerini vereyim de, hepinizi güzellikle salıvereyim. Yok eğer Allah'ı ve Resulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki Allah içinizden güzel hareket edenlere pek büyük bir mükafat hazırlamıştır' (Ahzab: 28-29).

Ben de: 'Ben bunun hakkında mı ebeveynime danışacağım? Ben elbette Allah'ı ve Resulü'nü ve ahiret yurdunu isterim' dedim.

Sonra Resulullah bütün kadınlarını böyle muhayyer kıldı; onlar da hep Aişe'nin dediği gibi söylediler. 
[7][8][9]

Kastallânî, söz konusu hadisle ilgili şöyle der: Hafsa'nın açıkladığı söz şudur: Peygamber, Âişe'nin gününde Mâriye ile yalnız kalmış, Hafsa da bunu bilmiş; Peygamber, Hafsa'ya: Şunu gizli tut,ben Mâri-ye'yi kendime haram kıldım, demiş. Hafsa da bunu Aise'ye açıklamış, Âişe de öfkelenmiş. Nihayet Peygamber, kadınlarına bir ay yaklaşmamaya yemîn etmiştir. İşte müteâkib cümlenin ma'nâsı budur.

Gördüğünüz gibi tüm hadisler kısmen küçük farklar içeriyor olsa da anlattıkları olaylar aynı.

Hiçbir yorum yapmadan, tamamen kaynaklarda yazanları sizlere okuduktan sonra konuya dair birkaç soru sorarak konuyla ilgili ne düşündüğünüzü, görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.

SORULAR

1) Mukavkıs, Muhammed'e hediyeler gönderdiğinde neden bu hediyeler geri çevrilmiyor?

2) Muhammed'in kendine gönderilen hediyeler arasından Sirin adlı kadını arkadaşına hediye ettiği yazıyor. Empati yaptığınızda, kendinizi hediye edilen kadının yerine koyduğunuzda nasıl hissederdiniz?

3) Muhammed neden tıpkı Sirin'e yaptığı gibi Mariye'yi de çevresindeki erkeklerden birine vermemiş, hediye etmemiştir?

4) Kur'an insanlara öğüt alması için gönderilmiş evrensel bir kitap ise, Tahrim suresinin ilk 5 ayetinden çıkarmamız gereken temel ders nedir?

5) Her şeyi yaratan yüce bir ilah varsa, onun böyle konularla ilgileniyor ve bunlara dair mesajlar gönderip Kur'an'a eklettiriyor olmasını mantıklı buluyor musunuz?

6) İnsanları doğru yola sokmak üzere gönderildiği söylenen kitapta Tahrim ve benzer ayetlerde Muhammed'in eşleri ile arasında yaşananlar anlatılıyor. Söz konusu ayetler insanlığa ne yönden yol gösterecek, iyi kişiler olmalarını nasıl sağlayacak, insanlığa ne kazandıracak?

7) Bu konunun anlatıldığı, Buhari ve Müslim gibi birçok hadis toplayıcısının yer verdiği bu olaylarda Mariye'den "cariye" olarak bahsedilmekte, Zübdetü’l-Buhari'de "Peygamber kendisine hizmet için cariyesi Mariye'yi çağırmış ve hizmet ettirmişti" denirken, İbn-i Sad'ın Tabakat'ında Mariye'yi "mülk-i yeminle (cariye statüsünde)" nikahladı yazmaktadır.

Bu kaynaklara ek olarak, Muhammed Hamidullah'ın "İslam Peygamberi Muhammed" adlı çalışmasında şöyle yazar: "Efendisinden bir çocuk doğuran câriye, onun ölümünden sonra başka bir muameleye gerek olmaksızın hürriyetini elde eder. Hz. Peygamber’in câriyesi Mâriye, İbrâhim’i dünyaya getirmesi üzerine ümmüveled statüsüne geçirilmiş ve bu olay müslümanlara örnek teşkil etmiştir. İslâm ülkelerinde ümmüveled haline gelerek hürriyetine kavuşan birçok câriyenin bulunması, bu usulün kölelerin azaltılması bakımından geçerli bir yol olduğunu göstermektedir. Böyle bir câriyeden doğan çocuk hür sayılır, onunla baba arasında normal bir nesep bağı kurulur ve her bakımdan normal evlilikten doğan çocukların statüsüne sahip olur". [10]

Görüldüğü üzere kaynaklarda Mariye'nin statüsü için cariye denmektedir. Bu durumda Mariye, tıpkı Ayşe ve Hafsa gibi Muhammed'in gerçekten eşi midir, yoksa sadece İslam cinsel birliktelik öncesi nikahı şart koştuğu için mecburen nikah yapılmış bir kadın mıdır?

DİPNOTLAR
● Ensinâ, Nil’in doğusunda Saîd bölgesindeki şehirlerdendir.
●● Tahrim 3: "Hani peygamber, eşlerinden birine gizli bir şey söylemişti..."
Hazırlayan: A.Kara