HABERLER
Dini Haber
din ve mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din ve mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

IŞINLAMA OLAYLAR GÖZLEMLER | PDF KİTAP

bilimsel kitap, kitap indir, Pdf kitap, pdf kitap indir, bedava kitap indir, Işınlanma olayları, Işınlanma gerçek mi?, Bilim araştırma merkezi, Bilimsel pdf kitap, din ve mitoloji, Uzay zaman mekan,
Işınlanma vb. olaylara meraklı olan ve bu gibi konuları araştıranların belki ilgisini çekebilir diye Bilim Araştırma Merkezi diye bilinen eski kitap serisinin "IŞINLAMA Olaylar Gözlemler" adlı kitabını pdf olarak ekledim. Yukarıdaki kapak fotoğrafına veya bu yazıya tıklayarak kitabı indirip okuyabilirsiniz.

Uyarı: Telif hakları eser sahibine aittir, uygun görülmemesi durumunda telif sahibi dinvemitoloji@gmail.com adresinden irtibata geçerek yayını kaldırtabilir.

TAOİZM İNANCININ BENİMSENDİĞİ DÖNEMLER

Taoizm, Taoizm dini, Taoizm inancının benimsendiği dönemler, Taoizmin şamanik kökleri, Çou imparatorluğu, Vu şamanları, din, Taoizm felsefesi, Taoizm'de Tanrı inancı, din ve mitoloji
Şamanik Kökler (M.Ö.3000-M.Ö.800)
Kuzey Çin'de Sarı Nehir yakınlarında bazı kabilelerde Vu denilen şamanlar yaşamaktaydı. Kabilenin doğal afetlere, hastalıklara karşı doğa ruhlarıyla kurdukları ilişkiyle deva bulmaya çalışan şamanların başarısızlıkları ölümle cezalandırılabiliyordu. Taoizmin özellikle bazı mistik özellikleri ve ritüellerinde şamanik köklerin kalıntılarını görmek mümkündür. Çou hanedanlığı döneminde şamanların görevleri arasında ruhları davet etmek, yağmur yağdırmak, şifacılık, kehanet bulunuyordu. Şamanik uygulamaların en açık görünümü Han hanedanlığı (M.Ö.206-M.S.219) sırasında Taoculuğun dini ve büyüsel yönlerinde belirmişti.


Klasik Dönem (M.Ö.700-M.Ö.220)
Çou imparatorluğunun siyasi ve sosyal yapıları M.Ö.770'de dağılmaya başlamıştı. Sonraki 500 yıl feodal beylerin birbirleriyle çatıştığı siyasi kargaşa ve iç savaştığı bir dönem olmuştu. Bu dönemde Çin'in ünlü filozofları Konfüçyüs, Mencius, Mo-tzu, Sun-tzu ve Taoizmin büyük düşünürleri Lao-tzu, Chuang-tzu ve Lieh-tzu yaşamıştı.

Taoizmin felsefesinin kurucusu Lao-tzu, güneydeki feodal Çu eyaletinde Li Erh adıyla tanınan, eğitimli üst sınıfa mensup ve imparatorluk arşivinde çalışan bir kütüphaneciydi.

Eva Wong'a göre Taozim'de en yüksek seviyeli tanrılara T'ien-tsun veya Göksel Efendiler denir, onları Ti (İmparator), Hou (İmparatoriçe), Wang (Kral), Hsien (Ölümsüz) ve Shen (Ruh) izler. Taoist dini halk inançları ve yerel kültler ile karıştığı için tanrıları tarih öncesi zamandan kalma doğa ruhlarını, halk kahraman ve bilginlerini, diğer dinlerin tanrılarını ve ölümsüzlük arayışındaki kültlerin kurucularını da içermektedir.

Yazan: N.Kara

TAOİZM NEDİR?

N.Kara, Taoizm, din, Taoizm dini, uzakdoğu dinleri, Tao inancı, Taoizm ve O, Vahdet-i vücut, Taoizm'de Tanrı, Taoizm nedir, Tao ne demektir?, Tao nedir?, Taoist, Taoizm inancı, Ying yang, din ve mitoloji,
Taoizm dış dünyada nesnelerin var olmadığını savunan görüştür. M.Ö 6.yy da Lao-Tse tarafından kurulmuştur. Bu görüşe göre Tao evrendeki düzendir. Her şey Tao'dur ve kendiliğinden oluşmuştur. Betimlenemez ,cisimsiz sonlu ve sonsuz olan akıldır. Bütün bu özellikler varlığı yokluğa götüreceğinden Tao yokluk demektir. Bir nevi varlığı yokluğa indirgediği için nihilizm olarak görülür.

Tao, hem Lao-tzu hem Chuan-tzu tarafından anlaşıldığı şekliyle sözle ifade edilemez bu yüzden onunla ilgili sembolik bir anlatım kullanmışlardır. Tao'nun beşeri herhangi bir zihni yapı ile anlaşılmayacağını O'nun olumsuzlayıcı sıfatları sayılarak gösterilmeye çalışılmıştır; isimsiz, şekilsiz, suretsiz, görünmeyen, işitilmeyendir O. Chuang-tzu'ya göre Tao semavi eşitlenmenin, bütün zıtları ve çelişkileri eşit kılan mutlak birlik halidir.

İlah hakkındaki düşünceleri: ilah, sessiz, suretsiz, ebedi, varlığı başkasının varlığından daha önce, varlıkların aslı ve ruhu bu varlıklarda bulunan bir varlıktır. Tao, mutlak var olandır, kainatın muradıdır. Kainattan ayrı olmayıp esasıdır. Bütün varlıklar kendisinden kaynaklanmaktadır. Vahdet-i vücuda inanırlar. Yaratan ve yaratılan aynı şeydir. Birbirinden ayrılmayan parçalardır. Ayrılması demek yok olması demektir. ilah hakkındaki görüşleri, yaratanın varlıklar içinde hulul (vücut bulma,içine işleme) ve ancak hulul yoluyla bu varlıkları etkilediğini savunan hulul mezhebine çok yakındır. Göklerde ve yerde tüm varlıkların hayat, faaliyet ve hareket aslı olan büyük semavi kanuna inanırlar.

Cuang-dzı'ye göre insan, dünyaya kainatla beraber gelmiştir. insan Tanrı'yı sever. Ancak Tanrı'nın geldiği kaynağı daha fazla sever. Buna göre, Tanrı'dan önce varlık inancını taşıdıkları da görülür.

Çin'in dini öğretilerinin temel ve orijinal öğretilerinden olan Taoizm ,Çin'in dini geleneklerinin ve metafizik içerikli öğretilerinden oluşmuştur. Bu ise onu Çin medeniyet içerisinden çıkmış Konfüçyüslük'ten ayıran en önemli hale getirmiştir.

Taoizm'in kurucusu Laozi'ye arzuları ve amaçları doğrulayan sebep nesnelere ve kavramlara yüklenen anlamlardır. Yani ; iyi ve kötü ,aydınlık ve güzellik ,yüksek ve alçak gibi. Bu anlamlardan kopmamız arzu ve amaçlarımızdan ayrılmamız sonucu eylemsizliğe varırız. Eylemsizliğe bit kere varıldığında uyumlu yasama geçiş kapısı açılır. Hayatımızda geçmiş Hakkı'nda duyduğumuz pişmanlıklarımız, yaşanmışlıklar ve gelecek kaygısı insanı hayattan kopardığı gibi aynı zaman'da bir gelecek kaygısı yaşatır. Uyumlu yaşam ve doğal akış insanın içinde bulunduğu an ile bütünleşerek yaşamasını sağlar. Bu uyuma yolu izlemek denir. Yol anlamına gelen Tao kelimesiyle kastedilen budur.

Bu öğretileri Taozm'e geçiren Laozi ile ve hayatı ilgili çok az bilgi vardır. Hakkında birçok görüş ortaya atılmış ve efsaneler uydurulmuştur. Bunlardan bir kaçını örnek olarak belirtelim.

Bir mitolojiye göre, Laozi’nın annesi nurdan gebe kalmış. Bu hikayelerin çoğunda geçen iddia Budizm’den sonra Budist hikayelerine rağbet için yazılmasıdır. Laozi'nin,babasız bir şekilde dünyaya gelişi mitolojisinden yola çıkılarak bazıları bir peygamber olabileceği fikrini ileri sürer.

Kimilerinin Taoculuğun kurucusu olarak gördükleri Lao-tzu bu dinde T'ai-shang Lao-chün adıyla Tanrılaştırılmıştır ve Taoist dininin tüm Taoistlerce kabul edilen patriarkıdır.

Taoizm iki farklı Türkçe tabir ile açıklanır. Daojiao Çin kültüründe bir dine işaret ederken, Daojia bir felsefe düşünce okulunu anlatır. Ancak ikisi de kaynağını Laozi'in eseri Tao Te Ching 'den almaktadır.

Yazan: N.Kara

KİTAB-I AKDES | AKDES KİTABI

bahailik, Kitab-ı Akdes, din, Hz.Bahaullah, Bahailiğin kitabı, Akdes Kitabı, Mirza Hüseyin Ali, Bahailik dininin kitap ve peygamberi, din ve mitoloji, Tanrı tarafından indirilen kitaplar, bahai dini, A,
Kitab-ı Akdes; İran, Tahran'da bir vezir ailesinde dünyaya gelen ve 1863 te Bağdat'ta peygamberliğini ilan eden ve yeni bir dinin varlığı açıklayarak prensiplerini anlatan Mirza Hüseyin Ali'nin etrafı düşmanları ile sarıldığı bir sırada Tanrı tarafından 1000 yıl boyunca hüküm sürecek manevi bir hazine ve fazilet olarak indirildiğine inanılan Bahai dininin kutsal kitabıdır.

Kitab-ı Akdes, El-Kitabu'l el-Akdes, Akdes ve Akdes Kitabı isimleriyle de bilinmekte ve anılmaktadır. Akdes "en kutsal", "en mübarek" gibi anlamlar taşımaktadır ve Farsça bir kelimedir.

Tanrı tarafından Hz.Bahaullah'a (Mirza Hüseyin Ali) indirildiğine inanılan bu kitap birçok konuya ev sahipliği yapmaktadır. Bunları kısaca özetlemek gerekirse işlenen temel konular:
-Şer'i hükümler,
-Cumhurbaşkanı ve Krallara uyarı bildirileri,
-Ekonomi,
-Savaş anlaşmazlıklarının çözüm yolları,
-İnsanların birlik ve beraberliği,
-Öğütler,
-Ahd ve Misak (İlahi dinlerin birliği koruyan yazılardır.),
-Adalet,
-Dünya düzeni,
vb.

Yazan: Anu

KRONOS'UN İKİ VERSİYONU

Nimrael, yunan mitolojisi, kronos, mitoloji, Tanrı kronos, titan kronos, ilkel kronos, tahtını kaptırmamak için çocuklarını yiyen kronos, din ve mitoloji, dünya yumurtasını açan kronos,
Kronos'un iki versiyonu olduğunu biliyor musunuz?
Titan Kronos ve İlkel Tanrı olan Kronos'un,

Ortak yönleri;
-İkisi de zamanı bazı biçimlerde temsil eder.
-İkisi de Rönesans zamanında "Zamanın Babası" olarak bilinen figürler oldu.
-İkisi de şu an aynı sembole sahiptir.

Farklı yönleri ise;
-Titan Kronos tanrıların kralı ve kız kardeşi Rheia ile evliyken, İlkel Kronos ise geçmiş, şu an ve gelecek olarak sınırlandırılmış formdadır.
-Titan Kronos'un çocukları Zeus, Poseidon, Hades, Demeter, Hera, Hestia ve Chiron'dur. İlkel Kronos'un ise eşi Ananke'den olan çocukları Kaos, Aether, Erebus ve Phanes'tir.
-Titan Kronos, tahtını kaptırmamak için çocuklarını yemiştir. İlkel Kronos'un Dünya Yumurtası'nı açmak dışında dikkate değer mitolojik hikayesi yoktur.
-Titan Kronos, Roma'da Satürn olarak bilinir. İlkel Kronos'un Roma inancında bir rolü yoktur.

Yazan: Nimrael

ARGONAUTLAR

Nimrael, mitoloji, yunan mitolojisi, argonautlar,argon gemisi,altın post,50 kahraman,yunan efsanesi,Rodoslu Apollonius,argonaut efsanesi, din ve mitoloji, denize açılan argonautlar Efsaneye göre Argo adlı geminin, liderliğini Aeson oğlu Jason'ın yaptığı tam 50 kahramandan oluşan mürettebatıdır. Mürettebatın amacı ise Altın Postu ele geçirmekti. Her şey Jason'ın amcası Athamas ile başladı. Athamas'ın ilk karısı Nephele (Bulut Tanrıçası) ile olan birlikteliğinden Phrixus ve Helle adlı iki çocuğu oldu. İkinci karısı Ino ise Nephele'nin çocuklarına karşı kin besliyordu. Ino, Athamas'ı kıtlığa karşı çözüm için Phrixus'u kurban etmesi için ikna ediyordu. Bu andan hemen öncesinde ise Nephele, Phrixus'a altın postlu mahmuz getirir ve Phrixus ile Helle bunu kullanarak deniz yolu ile kaçarlar. Helle, boğazı geçerken suya düşer ve boğulur; boğazın adı ise Hellespont olarak anılır. Phrixus boğazın diğer tarafına geçmeyi başarır ve Euxine'in (Karadeniz) en uzak noktasına ulaşır, Kolhis'e. Mahmuzu feda eder ve altın postu Ares'in koruluğuna asar. Post burada hiç uyumayan bir ejder tarafından korunur.

İşte Jason'ın hikayesi de burada başlıyor. Amcası Pelias, Aeson'ın hakkı olan tahtı gasp eder. Pelias, Jason'a eğer Altın Postu getirirse tahtı geri vereceğini söyler. Jason, bu görev için büyük bir gemi inşa eder ve Yunanistan'ın dört bir yanından Minyanları (kahramanları) çağırır.

Argonautlar, denize açıldıktan bir süre sonra Lemnos'a gelirler. Burada sadece kadınlar yaşıyordu. Mürettebat burada birkaç ay kaldı. Hellespont'a yelken açarak Doliones ülkesine, kral Cyzicus'ın topraklarına gelirler. Burada misafirperver şekilde karşılanırlar. Buradan ayrıldıktan sonra Argo, bir fırtınaya yakalanır ve tekrar Doliones'e sürüklenirler. Ancak Cyzicus ve halkı Argonautlara saldırır ve çıkan savaşta Jason, Cyzicus'ı öldürür. Bebryces ülkesine vardıklarında kral Amycus onlara meydan okur. Bu kral, oradan geçen yolcuları öldürmek için sürekli dövüşe davet eder. Polydeuces meydan okumayı kabul eder ve kralı öldürür. Euxine girişine vardıklarında burada yaşayan kör ve yaşlı bir kral olan Phineus ile karşılaşırlar. Harpiyalar bu adam yiyeceğine sürekli zarar veriyorlar. Boreas'ın kanatlı oğulları tarafından özgürleşen Phineus, Jason'a nasıl Kolhis'e gideceğini anlatır. Symplgades ya da Cyanean kayalıklarını nasıl geçeceğini anlatır. Athena'nın da yardımı ile Argonautlar burayı geçer. En sonunda Kolhis'e ulaşan Argonautlar, kral Aeëtes'in postu kolay kolay vermeyeceğini anlarlar. Kralın kızı Medea ise Jason'a aşık olmuş ve ona postu almasında yardım eder. Postu aldıktan sonra Jason ve mürettebatı Iolcus'a geri döner. Altın Post, bereket sembolü olarak bir ağaca asılmış, Argo gemisi ise Poseidon'a adanan kutsal koruluğa yerleştirilmiştir.

İşte bu efsanevi mürettebatın kimler olduğunu görelim. Rodoslu Apollonius'a göre Argonautlar;
Jason, Aeson'ın oğlu ve geminin kaptanı
Argus, Argo'yu inşa eden kişi
Aethalides, geminin habercisi
Tiphys, dümenci, Boetia'lı
Ancaeus, ikinci dümenci, Milet'li
Peleus ve Telamon, Phtia ve Salamisliler
Castor, Spartalı, Dioscuri İkizi
Polydeuces, Spartalı, Dioscuri İkizi
Idas ve Lynceus, Arene'den gelenler
Orpheus, Trakyalı
Meleager, Calydon'dan gelen
Laocoon, Meleager'in amcası
Herakles, Tiryns'li
Polyphemus, Arkadyalı
Hylas, Menodice'nin oğlu
Ancaeus, Arkadyalı
Aphidamas ve Cepheus, Arkadyalılar
Calais ve Zetes, Boreas'ın oğulları
Euphemus, Taenaruslu
Iphiclus, Phylace'lı
Idmon, Argoslu kâhin
Mopsus, Lapith, kâhin
Acastus, Iolcus'lu
Erytus ve Echion, Alopeliler
Coronus, Teselyalı Lapith
Admetus, Pheresli
Pericylmenus, Pyluslu
Augeias, Elisli
Talaus, Leodocus ve Areus, Argoslular
Menoetius, Phocisli
Clytius ve Iphitus, Oechalialılar
Butes, Atinalı
Phalerus, Atinalı
Eurytion, Phthialı
Iphiclus, Aetolialı
Phlias, Dionysus oğlu
Nauplis, Argoslu
Oïleus, Locrisli
Eurydamas, Dolopialı
Amphion ve Asterius, Palleneliler
Canthus, Euboealı
Eribotes, Atinalı
Palaemon, Aetolialı
Iphitus, Phocisli
Asterion, Antigone'un oğlu
Pindar'ın kendi eserinde bulunan Pythian IV dizelerine ve Roma döneminde yaşamış şairlere göre Argonautlara
-Atalanta, atlet
-Pan, Yaban Tanrısı
-Lycomedes, Mycenaea kralı ile birlikte bazı yarı efsanevi kişilikler de dahil olmuş.

Yazan-Çeviren: Nimrael

APPU VE İKİ OĞLU

Yazan: N.Kara
Appu, Şudul kentinde yasayan çok zengin biriydi. Onun çok sayıda sığırı,koyun sürüleri vardı. Hububatın harmanlandıktan sonra yığıldığı gibi gümüşü, altını ve lapulazuli taşı vardı. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktu ama çocuğu olmuyordu.

Sık sık şehirlerde düzenlenen şölenlerde herkes çocuğuna ikramlarda bulunurken Appu’nun ikramda bulunacağı hiç kimsesi yoktu. Yine böyle düzenlenmiş bir şölenin ardından canı sıkılmış olan Appu, evine gitti ve ayakkabılarıyla birlikte yatağa uzandı, karısı da onun yanına yattı. Ama yine hiçbir şey olmamıştı. Ardından Appu kalktı, ak bir kuzu aldı ve Güneş Tanrısı’na yalvarmaya gitti. Güneş Tanrısı onu gençleştirdikten sonra, ‘senin için ne yapabilirim,çözmem gereken ne 'diye ekledi. Appu da Tanrıların kendisine zenginlik vermesine karşılık hiç çocuk bahşetmediğini söyledi. Bunun ardından Güneş Tanrısı ona, içki içip evde karısıyla yatmasını ve böylece Tanrıların kendisine bir erkek çocuk vereceğini söyledi. Appu eve giderek denilen her şeyi yaptı. Bir süre sonra Appu’nun karısı gebe kalmış ve onuncu ayda bir erkek çocuk doğurmuştu. Çocuklarına 'Kötü’ adını verdiler. Çok geçmeden Appu’nun karısı tekrar gebe kalmış ve bir erkek çocuk daha doğurmuştu. Bu çocuğun adını da ‘İyi’ koydular.

Çocuklar büyüyüp yiğit bir erkek haline gelince baba evinden ayrılmaya karar verirler. Daha sonra
Kötü ailesi ile yasamayı doğru bulmaz. 'Dağların ayrı ayrı yerlerde bulunduğu, nehirlerin ayrı ayrı yerlere aktığı ve pek çok Tanrının ayrı yerlerde oturduğu gibi biz de farklı yerlerde oturalım ' der ve düşüncesi etkili olur. İyi ve Kötü ayrılırlar. Bu arada iki kardeş malları da kendi aralarında bölüşmeye başlar. Ancak malın iyisini Kötü alır, kalan kötü malları ise İyi’ye verir. Bu mal paylaşımının adaletsiz olduğuna inanan İyi durumu mahkemeye taşır.” Ancak tabletin bundan sonraki bölümü kırık olduğundan mahkemenin sonucu bilinememektedir.

BU TANRIYA MI İNANACAĞIM ?

sizden gelenler, islamiyet, din göndermeyi beceremeyen, gönderdiği dini koruyamayan Allah, kararsız Tanrı, fikir değiştirip duran Tanrı, din, din ve mitoloji, beceriksiz Tanrı, yanlış din yollayan,
Sonsuz evreni, trilyonlarca galaksiyi ve yıldızı, katrilyonlarca gezegenleri bir anda "ol" deyip yaratan tanrı, bu sonsuz evrende nokta kadar bile değeri olmayan bir gezegene 4500 yıl önce kendini göstermeden Yahudilik diye bir din gönderiyor ve insanlara "bu dinin kurallarına ve bana inanın yoksa hepinizi ölünce yakarım haaa" diyor.

Sonra yolladığı bu dinin yanlış olduğunu ve hata yaptığını görüyor ve 2000 yıl önce gene kendini göstermeden Hristiyanlık diye bir din gönderiyor ve insanlara "Daha önce kendi yolladığım din yanlıştı, şimdi onu iptal ediyorum ve sizler bu dine inanacaksınız, eğer bu dine inanmazsanız ve daha önce benim gönderdiğim önceki dine inanmaya devam ederseniz ölünce ateşlerden ateş beğenin" diyor.

Sonra yine yolladığı bu dinde de hata yaptığını görüyor ve 1500 yıl sonra gene kendini göstermeden İslam diye bir din yolluyor ve insanlara "Unutun yolladığım o iki dini. Şimdi bu dine inanacaksınız, kurallar değişti ve şimdi bu kurallara inanacaksınız. Eğer bu dine inanmazsanız ve benim kendi yolladığım, daha önce doğru olduğunu sandığım diğer iki dine inanmaya devam ederseniz ölünce cayır cayır yakarım sizi. Hem de derileriniz parçalandıkça, derilerinizi yeniler yeniler tekrar tekrar yakarım sizleri haaaa!!" diyor.

Ve ben sürekli fikir değiştirip duran, bizleri hangi dinine inandıracağına bile daha karar veremeyen bu Tanrıya inanıp iman edeceğim öyle mi?

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y.Yılmaz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

BÜTÜNLEŞ

çizimler, her şeyle bütünleşmek, bütünleşmek, din ve mitoloji, hayvanlarla bütünleşmek, doğa ile bütünleşmek, et ihtiyacına serzeniş, evreni hissetmek, yaşam,ölü diri
Tuhaf bir canlı insan, yada ben tuhafım. Çünkü zaman zaman kendimi evrenle ve canlılarla öyle bütünleşmiş buluyorum ki, yediğim bir balık için üzülür, ölmüş, çürümekte olan bir hayvanı gördüğümde onun, hatta ve hatta kurtçukların yerine koyarken bile bulabiliyorum kendimi. Ölüden çıkan yakıtlarla beslenen toprağın ziyafetini ve aldığı nefesi ve fazlasını hissediyorum, dediğim gibi, tuhaf olan benim orası kesin...

Çizen: Anu

İNANÇTA 2 YÜZLÜLÜK VE YANSIMALARI

Yazan: A.Kara
alevilerin sessiz oruçları, din, din ve mitoloji, islam hoşgörü, islamiyet, orucun amacı, orucun anlamı, oruç, oruç tutuyor diye, ramazanda etrafa saldıran, tahammülsüz dindar, yobaz şiddeti, Ramazan ayı gelirken, yani daha ay gelmeden ben kendi kendime "hulen kim bilir şimdi yine neler saçmalayacaklar, o övündükleri hoşgörülerini ve sözde barış sembolü olan inanışlarını nasıl yansıtacaklar, çevreye ve tüm insanlığa nasıl huzur dağıtacaklar" diye düşünmüştüm ve ne umduysam onu buldum, yani gördüklerim beni hiç şaşırtmadı diyebilirim.

Daha önce yazdığım bir yazım vardı, "Bu neyin orucu?" diye, onda anlatmaya çalıştıysam da proteini beyin yerine sakala, badem bıyığa ve üreme organına giden yobazlara izah edemedim sanırım eylemleri ile ibadetleri arasında nasıl çelişkiye düştüklerini...

Bakın mesela Eminönü'nde sarıklı bir cücükbaş, dondurma yiyen çocukları tehdit etmişti, Ramazan ya güyya, çocukların milletin önünde dondurma yememesi gerekiyor bu küçük beyinli koca sakallı andavala göre.
Yahu sevgi koyayım dilimde tüy bitti anlatamıyorum, lan oğlum zaten orucun anlamı bu, nefis terbiyesi değil mi amaç? O zaman tabi ki etrafında yiyen içen olacak, sende bakacaksın, hatta canın çekecek ama yemeyeceksin, ki açın halinden biraz anla, nefsini terbiye et (gerçi benim açın halinden anlamam için aç kalmama gerek yok, bunun için mantık ve vicdan yeterli. Ben sizin inancınız gereği diyorum).

Hulen deist olmadan önce, belkide 17-18 yıl oruç tutmuşumdur, oruçluyken yemek yiyen, bir şeyler içen hiç kimseye bakıp "vay goduğumun oğlu, ramazanda yiyip içiyor bak hele bak" demedim. Bunun sebebi ise yaptığım ibadetin hem mantığını sorgulamam hem de "KİŞİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNE SAYGI" idi.

Kişi haklarına saygı ne demek bilir misin?
Sen aç kalacaksın diye, aç kaldığında sevap kazandığına inanıyorsun diye, başkasının da aç kalmasını beklememek, önünde yiyip içmesine karışmamaktır. Yeme-içme-yaşam kişinin HAKKI dır. İnancını alıp başkalarının g-tüne sokmaya çalışırsan, ondan sonra da dinin aleyhinde söylemler görürsen, lütfen zırlama ortalıkta. Ne ektin ki ne biçesin?
Oruç tut, ama eğer oruç tutuyorsun diye beni kısıtlamaya kalkacaksan, inancını dötümüze dötümüze dayayacaksan tutma, ha ama illa da dayamak istiyorum, hoşuma gidiyor diyorsan yardım kampanyası başlayıp bir sürü dildo kargolatabilirim size bir yerlerinizi dayamanız için.

Tabi ki bana göre alevilik de İslamiyet gibi hikayelerden ibaret, yani "Neden deist oldum" yazı seriilerimdeki yazdıklarım zaten alevilik içinde geçerli. Fakat bir gerçek var, bence aleviler Müslümanlardan daha saygılılar. En basit örneği; Müslümanlar genelde Alevileri beğenmezler, hatta büyük çoğunluğu aleviler hakkında kötü söylemler içinde yetişir. Karadenizli bir sülale ve dindar bir mahalle/semt ortamında bunu çokça gördüm. Ne olursa olsun, devasa bir gerçek var, o da Alevilerin ibadetlerini yaparken sizler gibi inanmayanları kısıtlamadığı, haklarına tecavüz etmediğidir! Neden hiç oruç tutarken başkası önünde yiyor diye küfreden, dayak atan alevi göremiyoruz sordunuz mu hiç filtreli beyinciklerinize? (iç sesim bir yandan Alevilerin sayısı Müslümanlar kadar çok değil, o kadar kalabalık olsalar onlar da ortalığa çıkıp aynı şeyleri yapabilirler diyor, ama ne kadar haklı bilemiyorum)

Konu kaydı biraz toparlayayım, eğer açın halinden anlamak için empati yapmak yerine aç kalman gerekiyorsa, git aç kal özgürsün, hatta aç kalıyorsun diye yiyenleri darp edecek kadar yobaz biriysen oruç süreni uzatıp ölüm orucu tutmanı şiddetle tavsiye ederim. Vicdanlarınız, hak hukuk anlayışınız bile öyle körelmiş ki, yok efendim Hz.Ömer'in adaleti şöylediydi, beyleydi, beyle yapardı, şeyle yapardı diye ballandıra ballandıra anlatırsınız ama kendinizde o anlattıklarınızın nedense hiçbir yansımasını göremiyoruz.

Madem bu kadar adaletlisiniz, neden hiçbirinizin sizin dininizden olup şiddet uygulayanları, tehdit edenleri, tecavüzcü hoca ve vakıfları eleştirdiğini göremiyoruz? Nerede o yüce ADALETİNİZ ? Yanlış her yerde yanlış değil mi? Yoksa Müslüman yanlış yaptığında diğer Müslümanın görevi onu görmezden gelip üzerini örtmek mi?
La dur bunu deyince beni bi gülme tuttu ahahaah, camiye gittiğim günlerden hocanın bi vaazı aklıma geldi. Hoca vaazında o gün demişti ki, "müslüman müslümanın ayıbını örterse, Allah'ta onun günahlarını örter". Üstteki yazıyı yazınca birden aklıma geldi nan. Vay arkadaş ne flash back ama :D


Yani sanırım bu vaazların etkisi olsa gerek, sizden olan biri pislik yaptığında görmezden geliyor, ayıplamıyor, 2 kelime etmiyorsunuz. O zaman üstünü kapatarak bir adalet uygulanamayacağına göre inanç sisteminizdeki bir soruna daha ister istemez girmiş oldum. Görmezden gelinen şeyin adı adalet olamaz, neyse masallara ve inanmaya devam...

İkinci bahsedeceğim şey ise, minibüsteki etekli kıza tekme ve yumruklama olayı.
Olayla ilgili konuşmadan önce sormak istediğim bazı sorular var:

1) Kısa etekli birini gördüğünde size giydirilmiş gibi mi hissediyorsunuz? yada ne bileyim birisi gelip size de zorla kısa etek giydirir diye mi endişeleniyorsunuz?

2) Benim dinim bana senin dinin sana diyen, peygamber olduğu için yolundan gittiğinizi söylediğiniz Muhammed'in bu sözüne ne kadar uyuyorsunuz? Harbiden de sizinki size bizimki bize mi? Öyle ise, senin dininde kapanmak şart ise, senin dininden olmayanın inancı ve buna göre yaşaması neden Coni sins dötünüze dayanmış gibi rahatsız ediyor?

3) Hoşgörü dini olduğunu iddia ettiğiniz inancınızı yaşamaya kalkarken ilkel insanlar gibi sürekli şiddete başvurduğunuzun, hoşgörüden zerre pay alamadığınızın farkında mısınız?

4) Şu sıralar birçok ülkede uyanan islam karşıtlığının sebebini sürekli atın zikine, emperyalistlerin oyunlarına bağlamak, "ABD oyunu la bu", "İsrail oyunu la bu", "bunlar müslümanları çekemiyiii" diyerek düşmanlık beslemek, kaytarmak ve kendinizi kandırmak yerine hiç şunu dediğiniz oluyor mu? (ki sanmam):
"Bizi istemiyorlar çünkü, çok fazla şiddet yanlısıyız, kişi hak ve özgürlüklerine zerre saygımız yok, dondurma yiyen çocuk gördüğümüzde dövesimiz, kısa etekli birini gördüğümüzde dövesimiz (bazen de tecavüz edesimiz) geliyor.
Yoksa içinizden bunlar geçtiği halde o "her şeyi bilir, içimizdekileri bile duyar" dediğiniz Allah'ı dışarıdan farklı konuşarak, kandırmaya çalışarak çelişkilerde mi boğuluyorsunuz?

5) Açık konuşalım, kapalı olmayan kadına karşı şiddet isteğinizin en büyük ve temel sebebi; abilerinizin verdiği kızlarla evlenmiş olmanız, görücü usulüne mecbur kalıp "napalım bize de bu çıktı" diyip sabretmeye çalışmanız, inandığınız Allah emretti diye istemediğiniz biriyle birlikte olmanız ya da "kaş-bıyık almak günahtır" diyip ortalıkta rahmetli dedem gibi gezen karılarınız olabilir mi? (eş diyecektim ama siz genelde karı yada hatun dersiniz) Yani "kedi ulaşamadığı ete mundar dermiş" sözündeki kedi siz olabilir misiniz?

Siz bu soruların cevabını düşünürken ben yazmaya devam edeyim. Şimdi kalkıp dallamanın biri, minibüsteki kızın giyiminden dolayı "Ramazanda böyle giyilir mi leaaaghhhhkkk" diyip tartaklıyor. Peki kim önemsiyor? Hangi kanalda haber yada kaç dakika, kaç kez haber olduğunu gördük? Rabia rabia diye yırtınan arap sempatizanı toplumun ve ülke yetkililerinin kendileri gibi olmayanlar şiddete uğradığında görmezden gelmeleri imanın şartlarından mıdır?

Kızı darp edip hakkını çiğneyen, psikolojisini bozan bu zikko kafalıyı serbest bırakan mahkeme kimin ve neyin mahkemesidir? Kız türbanlı olmadığı için mi adam serbest bırakılıyor veya olay ses getirmiyor? Sizin Hz.Ömer sitili adaletiniz sadece türbanlılar için mi işliyor? Bir işçinin aylık maaşını oturup tek bir iftar sofrasında ziyafet çekerek kalın bağırsağına yollayan godomanların çocukları ve onların türbanlı tanıdıkları değilseniz sizi döven kişiler ceza almıyor mu?

Bakın, din ve siyaset hiçbir zaman ayrı olamamıştır, çünkü dinlerin çıkışı da tamamen siyasidir. Siz dini inançlarınızda 2 yüzlü oldukça, bunun yansımalarını hem halkın arasında hem de siyasette görüyoruz. "Benim türbanlı bacılarıma bilmem ne yaptılar" cuma günü yayınlayacağım diye iftira atıp karalama kampanyası yürüterek halkı birbirine düşürüp ayıran zihniyet, 1500 cuma geçmesine rağmen bahsettiği görüntüyü nedense yayınlayamamıştır. Gel gelelim ki, nedense aynı hassasiyeti, aynı saygıyı ve koruma içgüdüsünü kendisi ile aynı düşünmeyen, aynı din ve görüşten olmayanlar için uygulayamamıştır. Minibüste türbanlı bir kadına şiddet uygulayan diğer kadını tutukladınız, ama türbanlı olmayan kadın dayak yediğinde tutuklanacak bir şey görmediniz, bu da "Z-KEYİM SİZİN SÖZDE ADALETİNİZİ" dememiz için oldukça yeterli bir sebep.

Rabia işareti yapmakla, parmağın tekini tutup çük gibi sallayarak "bu ne biliyor musun? tek millet tek" demekle TEK MİLLET olunmaz. Çifte standart uygulayarak, sadece senin gibileri görüp diğerlerini köşeye itip görmezden gelerek, hak ve hukuku sadece ebene uygulayarak tek millet falan olamazsın, sadece laf !

Demem o ki hacı dayılar, trilyonlarca kez, onlarca yazımda söyledim ama tekrar söyleyeyim:
Sen istediğin kadar, islamiyet hoşgörü dinidir, senin dinin sanadır, yok efem nefsimizi terbiye ediyoruz, yok efem müslüman emin olunan kimsedir, yok efendim bizi karalamak için yapıyolar biz şiddete başvurmayız de, ne dersen de, bir gerçek var ki, çoğunuz 2 yüzlüsünüz. Hem dediklerinizde, hem yaptıklarınızda. Dilinizden çıkan ile yaptıklarınızın, süsleyerek anlattıklarınız ile yaşadıklarınızın birbiri ile zerre ilgisi yok...

Ben ne dersem diyeyim biliyorum ki sizler:
  • Tecavüz edilen çocukların haberlerini gizlemeye ve hatta utanmadan tecavüzcüleri savunmaya,
  • Oruç tutmadığı için dayak yiyenler için "oh ooohhh" diyip zevkten boşalmaya,
  • Kapalı olmayan biri kaza geçirdiğinde yada darp edildiğinde g-tünüze kına yakmaya,
  • Mağdurdan çok eylemi yapanı tuhaf bir şekilde savunmaya,
  • Kişinin hak ve özgürlüklerine saygı göstermek yerine araya sürekli inancınızı ve sakalınızı sokmaya,
  • Kendinizi ve inancınızı sürekli öven hadisler, ayetler, rivayetler falan anlatıp içten içe "hehehe bak ne kadar doğru bir dine inanıyorum görüyor musunuz, çok iyiyiz biz yeaaa, bunlar hep kafir haminagoyim" derken diğer yandan insanlara hayatı dar etmeye,
  • Dondurma yemek için dışarı çıkan çocukların gününü zikmeye,
  • Her fırsatta mağdur edebiyatına başvurmaya,
  • Ne olursa olsun, sırf işinize gelmediği için "gerçek islam bu değil" demeye,
  • Sanki zorla ağzınıza tıkıyormuş yada bittiğinde şişesini anüsünüze sokuyormuş gibi içkisini adam gibi içene küfür ve şiddete
  • Kerhane, sigara ve alkolden gelen paralarla imam maaşı ödemeye
DEVAM EDECEKSİNİZ...

Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir. "Thomas Paine"

SU TANRIÇASI SEDNA

Yazan: A.Kara
eskimo mitolojisi, mitoloji, din ve mitoloji, su tanrıçası sedna, öfkeli eskimo tanrıçası, sedna, ruhlara yol gösteren tanrıça, babasının denize fırlattığı sedna, kuzgunla evlenen tanrıça, Eskimo'yu bir çoğumuz gerek buz kütleleri ve ikliminden gerekse bizlere olan uzaklığından biliyor veya duyuyoruz. Her toplumun geçmişinde oluştuğu gibi Alaska, Kanada ve Gröland bölgelerinde de Eskimo mitolojisi kendini göstermektedir.

Dinler, inanışlar, mitolojiler özellikle yaşanılan coğrafya, o coğrafyadaki canlılardan ve iklimlerden esinlenilerek oluştuğundan ve Eskimoların yaşam alanlarının da büyük kısmını buz,soğuk,su oluşturduğundan mitleri bu yönde oluşmuştur. Dünyanın kuzgunun ve balinanın bedeninden dünyanın yaratıldığına inanan Eskimo'lar ayrıca insan ruhu ve tabiatın içinde olduğu en yüce varlık olarak "Sila" adındaki her şeyi birbirine bağlayan göksel bir güce inanmaktaydılar. Bu inanıştan dolayı bir canlının bir diğer canlı için gerekli olduğuna da inanırlardı.

Babasının zoruyla bir balıkçı ile evlendirilen genç kız Sedna, kocasının bir kuzgun olduğunu görünce göz yaşlarına boğulur, öyle çok ağlar ki babası istemeyerek te olsa kızını teknesine geri alır. Bunun üzerine kuzgun onları takip ederek saldırır ve Sedna'yı denize düşürür. Sedna denizde mücadele verip tutunmaya yer ararken babasının olduğu kanoya tutunur, bu sırada onu istemeyen babası kızının parmaklarını keser. Parmakları kesilince kanoya tutunamayan Sedna acılar içinde denizin dibine batar ve derinlere battıkça bir ruha dönüşür, bu dönüşüm sırasında babasının kestiği parmakları ise foklara ve balinalara dönüşür. Adlivun diye anılan, ölülerin gittiği yer altı dünyasında Tanrıça olarak hüküm sürmeye başlayan Sedna, yaşadıklarından dolayı öfke ile doludur. Ay mekanı ve Adlivun'a gidecek ruhları bir sonraki yolculuklarına hazırlar. Bu ruhlar, huzur ve mutluluğun olduğu Ay mekanına (cennet tasviri gibi) gitmeden önce Adlivun denen yere giderek günahlarından arınırlar.

Sedna'nın bu öyküsünün çok benzer olsa da bazı yönlerden üsttekinden farklı olan, bir öyküsü daha vardır;

Diğer mitde ise babası ile yaşayan Sedna, erkeklerden çok fazla evlenme teklifi alan güzel bir kızmış fakat ona teklifte bulunan erkeklere zalimce davranmayı sever ve bundan hoşlanırmış. Yakışıklı bir avcıya tutulduğu gün, onu geri çevirememiş. Aşık olan Sedna babasına haber vermeden bu yakışıklı avcı ile çok uzaklara gitmiş fakat mutlulukları pek uzun sürmemiş. Aşık olduğu avcının gündüzleri insan biçimine giren martı benzeri büyük bir kuşun hayaleti olduğunu öğrenince yaşadığı korku ve şaşkınlık onun aşkını nefrete dönüştürmüş. Gece ağlarken kendisini arayan babasının sesini duyan kız, doğruca dışarı çıkıp babasının kucağına atlamış. Baba kızını kayığına alıp kaçmaya koyulmuş, fakat gece denizde çok güçlü bir fırtına kopmuş. Bu sırada azgın dalgalar "Sedna'yı bize ver" diye haykırmaya başlarken baba "hayır, vermem" diye karşılık vermiş. Fakat kayığın alabora olacağını anladığında korkuya kapılan baba, ayı kürküne sardığı kızını denize fırlatmış. Sedna dibe doğru yol alırken sular sakinleşmiş ve fırtına dinmiş.

Yıllar sonra, hayatını pişmanlıkla devam ettiren babasının balık tuttuğu bir gün, tam azgın dalgalar, babasını ve gemisini denizin dibine çekmişken baba denizin diplerinden kendine gülümseyen kızını görmüş. Kaybolan ruhların kraliçesi olan kızı, yanında kocası avcı ile birlikte durmaktaymış. Babasını affettiğini söyleyen Sedna, ona kendi ülkesinden bir yer vermiş.

Bu mit, ve Tanrıça Sedna, Efterklang'ın bir şarkısına bile konu olmuştur;
your ways
tipping me over
darkest woman
taking all

your ways
taking me over
bottom talked to the hook

ı'll let him
ı'll fall

you spend the night
without love

your ways
tipping me over

all living is
taking me over
there's a true sin
calling for the night

all living is
taking me over
there's a true sin
calling for the night

gotta love what you said
stop taking me over
forgot what it means to apologize

sedna looked at the sea
all your love it starts slow
lonely where it's calling for the close

and your ways...

TANRIYLA MI GÖRÜŞECEKSİN? DAĞA ÇIK

Yazan: A.Kara
dağın tepesinde Allahla görüşen, din, din ve mitoloji, islamiyet, tanrıyla dağda görüşen, tanrıyla görüşmek için dağa çıkma hikayeleri, yahudilik, neden hep dağda görüşülüyor, Daha büyük dinler yokken onlardan çok önce bile, şuan adına mitoloji dediğimiz inançlar zamanında Minos, Dicta dağına çıkıp Tanrı Zeus'dan kutsal kanunları öğreniyodu (yalnız başına). Sonra onlarca ilahi sayılan kişi hep bir yerlerde dağlara çıkıp Tanrıyla konuştu, hep yalnızlardı ve nedense Tanrı hep onlarla dağda konuşmayı seviyordu, sanırım inanılan Tanrı dağ zirvesindeki açık havayı çok seviyo, orada güneş ışınlarıyla çay demleyip mangal keyfi yapıyodu.

Ondan olsa gerek hep dağın tepesine çağırıyodu vahiy vermek için. Minos'tan sonra farklı toplum ve kültürden yüzler, binler çıktı dağlara, Tanrıyla konuştuk hatta messengerdan ekledik dediler, hepsinin Tanrısı başkaydı, hepsi başka şeyler dedi, dağa çıkan çıkanaydı, bitmek bilmedi, hatta zannedersem dağcılık sporu bu şekilde gelişmiş olmalı. İsa, Musa, İbrahim, Muhammed vs. diye uzadı gitti dağa çıkıp yaratıcıyla konuşanlar. Bence bu işte bi iş var, hep dağ hep dağ, bu dağlarda bir şeyler var. He bu arada bende geçen dağa çıkıp Tanrıyla konuştum, bu gala daşlı gala cingılı daşlı gala, eğer yersen aybala...

ALLAH-TANRI'NIN YARATACAĞI HER ŞEYİ ÖNCEDEN GÖRME ÖZELLİĞİ

din, dinler, din ve mitoloji, Allahın yaratacağı her şeyi önceden bilmesi, Allah olacakları biliyorsa, Allah her şeyi biliyorsa, islamiyet, Allah tecavüzcüyü bile bile, Allah inancı, sizden gelenler,
Evreni yaratacağını, daha evreni yaratmadan çok önceleri bile görebilen Allah'ın, artık bu evreni yaratmama şansı var mıdır?

Evet Allah-Tanrı'ın olacak her şeyi önceden görebilme özelliği, aslında onu aciz ve eli kolu bağlı, önceden gördüğü her olayı zamanı geldiğinde yaratmak ve gerçekleştirmek zorunda olan programlanmış bir robottan farksız duruma sokmaktadır. Evreni yaratacağını çok önceden görüp biliyor. Artık ben vazgeçtim evreni yaratmaktan diye karar değiştirme hakkı bile yoktur. Zamanı geldiğinde mecburdur, eli mahkum evreni yaratacak.

Adolf Hitleri yaratacağını, yarattığı bu şahsın 50 milyon insanın ölümüne sebep olacağını sonsuz zaman önceden görüyor. Zamanı geldiğinde mecburen yaratıyor. Vazgeçme şansı yok. Öyle görüyor çünkü. Yaratıyor ve yarattığı adam 50 milyon insanı öldürüyor.

5 yaşındayken bir sapık tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen kız çocuğunu milyon yıl önceden görüyor. Ancak eli mahkum. Zamanı geldiğinde önce o kız çocuğuna tecavüz edecek sapığın dünyaya gelmesine izin veriyor. Daha sonra tecavüze uğrayacak kız bir bebek olarak dünyaya geliyor. Yine zamanı geldiğinde o sapık bu kız çocuğuna 5 yaşında tecavüz edip öldürüyor.

Bu olayların hepsini önceden görüp, gördüğü için mecburen yapmak zorunda olan, bu olanlara izin veren, kararını değiştiremeyen bir Allah modeli var karşınızda arkadaşlar. Allah karar değiştirir mi o zaman kendi ile çelişir derseniz o zaman neden dua ediyorsunuz ? Dua etmenize gerek var mı ? Dua ederek gerçekleşmesini istediğiniz olayın gerçekleşeceğini Allah önceden görmüşse sen zaten dua etsen de etmesen de gerçekleşecek. Yok gerçekleşmeyeceğini görmüşse dua etmen boşuna. Zaten gerçekleşmeyecek.

Kabul etseniz de etmeseniz de Böyle bir Allah profilinin; zamanı gelince her saat başı gonga vuracak bir saatten, önceden programlanmış ve zamanı gelince çamaşırları yıkayacak olan bir çamaşır makinesinden farkı yoktur. Kendi iradesi, karar verme, kararını değiştirme özelliği yoktur.

Yaratacağı her şeyi önceden görme özelliği Allah'ı eli kolu bağlı, aciz bir tanrı durumuna düşürmektedir. Bu tanrıya inanıyorsunuz. Maalesef gerçek bu.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y.Yılmaz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

İSLAM ÖNCESİ ARAP'LARDA KADIN VE KADIN HAKLARI

din, din ve mitoloji, kadın hakları, islamda kadın, islam öncesi araplarda kadın, islamiyetten önce kadın, kadın insan mıdır tartışmaları, islamiyet, sizden gelenler, E.Yiğit,
1. İslam öncesi Arap kadınının köle durumunda tutulduğu, mal gibi alınıp satıldığı, yaygın ve kabul görmüş İslam yalanlarındandır.

2. Kadın haklarının olmadığı Kabilelerin de varlığı bilinmektedir. Fakat olay, İslamcıların anlattığı kadar kötü değildir.

3.Öncelikle en büyük yalan,Kız çocuklarının diri-diri gömüldüğü iddiası birkaç münferit olaydan ibarettir.

4. Devam etmeden önce,şunu da aklınızda tutun. İslam tarihi kadar makyajlanan,pürüzlerin üstünün örtüldüğü bir tarih yoktur.

5.Örneğin Suudlar halen daha arkeoloji çalışmalarında izin vermemektir. Gerçekler ortaya çıkar diye korku çok büyüktür.

6.Suud'lu tarihçi Hatoon al-Fassi, Nebati Krallığından örnekler vererek, İslam öncesi kadının çok daha liberal olduğunu söyler.

7.İslam öncesi Araplarda kadının siyasal, sosyal ve ekonomik hakları vardır. Muhammedin ilk karısı Hatice'yi düşünürsen anlarsın zaten.

8.Erkeğini kendi seçer ve dilediği takdirde boşardı.

9.Giyim ve kuşamında olduğu gibi, dilediği işleri görmede (örneğin ticaret) serbestti.

10.Yine, Kur'an'da da geçen Sebe Melikesi, Belkıs, ilk Arap kadın hükümdarıdır. Bunu da düşünmelisin.

11.Kadın şairlerden Bint Amru'l-Harise bin el-Şarid,üç kocaya varmış ve kocalarının hepsini de kendi seçmiş ve boşama şartı ile evlenmiştir.

12.İslamdan sonra Arap kadını,kocasını seçme hakkını ve boşanma hakkını yitirmiştir.(Boşama Hakkı vardır diyenler, kıvırtan NewAge Müminler)

13.İslam sonrası kadın'ın insan olup olmadığı bile tartışılır olmuştur. Bu tartışmanın fitilini yakan bizzat Kur'andır.

SİZDEN GELENLER | Yazan: E.Yiğit

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

HANGİSİ PUTPERESTLİK?

Yazan: A.Kara
din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar Bir DİNDAR kadının Atatürk büstünün altına "put" benzeri kelimeler yazıp zeka özürlülüğünü ve GÖZÜNDEKİ ÇAPAĞI görmeyişi bu yazıyı yazmamdaki tetikleyici unsur oldu.

Aşağıda yazdıklarımdan sonra, eğer tabularınıza yapışmayı bırakır da TARAFSIZCA düşünebilirseniz (ki %80 sanmıyorum) kimin PUTPEREST olduğuna dair karar verebileceksinizdir diye düşünüyorum, inat etmeyin, akıl edin.

İki ana başlıktan oluşacak bu yazıma ilk madde ile başlıyorum:
1) ATATÜRK PUT MU? Ona saygı duyan bizler putperest miyiz?
Evet bu aşağıda gördüğünüz bir Atatürk büstü örneği mesela.

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

Fakat bu büstü Osmanlıya feşkeş çeken damatlardan, ülkeyi ingilize satmaya kalkan hacılardan, vatana saldıranları ülke gençlerini, hatta tüm halkı akıllıca yönetip geri püskürttüğü için, onu unutmamak ve unutturmamak için dikiyoruz. İlkeleri yaşasın, ülke yine tavernaya, cariye odalarına, tekkelere, kardeş katli olaylarına, hurafelere kalmasın, geçmişte yaşadıklarımız unutulmasın diye.

FAKAT;
*Hiçbirimiz Atatürk büstlerinin etrafında toplanıp onu TAVAF etmiyoruz,

*Allah sevap yazacak diye büstün önünde ibadet edip orasını burasını koklamıyoruz,

*Poşedi 3-5 dolara TAŞ satın alıp sağa sola fırlatarak sevap puanı aldığımıza inanmıyoruz,

*Sakal-ı şerif, Hırka-ı şerif, Tüfek-i şerif, Miğfer-i şerif, Ebesi şerif diye eşyalarını yüceltip onları öpüp, koklamıyor, yüzümüzü, oramızı buramızı sürüp sevap puanı veya hac vazifesi yapmıyoruz,

*Ona ibadet edebilmek için taştan, kubbeli ve gösterişli binlerce yapıt inşa etmiyoruz,

Sadece ilkeleri yaşasın ve unutulmasın diye saygı gösteriyoruz o kadar.

Sıra geldi ikinci ana maddeye;
2) KABE PUT MU? Sizler putperest misiniz?
Öncelikle aşağıda Kabe'den, cami vb. ortamlarından görüntüler paylaştım onlara beyninizi açarak bir bakın.
din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

din, dinler, islamiyet, putperestlik, hangisi putperestlik, putperestlikten kalıntılar, arap putperestler, arap putperestlerin uygulamaları, din ve mitoloji, Atatürke saldırılar

*Kabe denen kutu şeklindeki taştan yapıtın etrafında dönüp tavaf ediyor, bir nevi putperest tapınma ayini yapıyosunuz,

*Duvarlarına elinizi, yüzünüzü sürüp seviniyo, ağlıyosunuz,

*Hacerül esved denen taşı okşayıp öpüyo, dokunmak için birbirinizi eziyosunuz,

*Sakal-ı şerif vb. şeyleri öpebilmek, yakından bakıp dokunabilmek için kuyruklara giriyosunuz,

*Putperestlik ile suçladıklarınızın aksine, maddesel olan bu tür şeylere (kabe, sakal, hırka, terlik, ayak izi vb) bir nevi tapınıyorsunuz,

*Şeytan taşlama adı altında taştan oluşan dev bir deliğin etrafında toplanarak yine o deliğe para ile satın aldığınız TAŞ ları fırlatıyorsunuz,

*Etrafında dönüp tavaf ettiğiniz kabeden dolayı ondan ya da inandığınız Allah'tan medet umuyorsunuz (sevap, şifa, kısmet vb.),

*Vb. vb. saymakla bitiremeyeceğimiz bir ton putperestlik kokan eylem...

Şimdi SAMİMİ olarak sorun kendinize:
______KİM PUTPEREST ?______

Yazımı bitirirken şunu da söylemeden edemeyeceğim:
İslamiyetin putperestliği yıktığı yalanına ortak olup kendinizi de, büyüttüğünüz çocukları da kandırmayın (anne babalarımızın zamanında kandırıldığı ve bizi kandırdığı gibi). İslamiyetteki her şey Arapların geçmişteki putperest ayinleri ile aynıdır, tek farkı "ÇOK TANRIDAN" "TEK TANRI" ya geçiştir. Bunun dışında ne yapılıyor ise, bire bir putperestliğin kopyası. Bu yüzden totolarımızın İngiliz'e, Yunan'a satılmasının önüne geçmiş bir lideri hatırlamak adına yapılan büstlere kafa yoracağınıza, daha BÜYÜK konulara kafa yormanızı tavsiye ve temenni ederim (ki yine diyorum "hiç zannetmesem de")

ÖLÜME BİLE ŞAK ŞAK

Yazan: A.Kara
din,dinler, din ve mitoloji, islamiyet, ölüme bile şak şak,ölülere sevinen Müslüman dindar, din ve vicdan, depremlerde ölenlere kafir, ölü üzerinden dini tatmin,Mehmetçik ve Işid,yobaz kafası, yobaz,
Cahillik başa bela. İşin boktan yanı ise, cahillerin genel özelliği olan "bilmişlik" sendromu yüzünden hiçbir boku irdeleyecek, düşünecek kabiliyetlerinin olmaması ve bundan dolayı kıç beni gibi büyüyen kibirlerinin dört bir yanlarını sararak kalplerini, vicdanlarını mühürlemesi...

Bakıyorsun, yeni yıla girerken Ortaköy'de Reina'da patlama oluyor, 40 küsür insan ölmüş, onlarca yaralı var. Bu ölü ve yaralıların da çoğu TURİST. Bi bakıyosun ki (şaşırmadık) ölenlere sevinenler, totolarına okunmuş hurma sokup internette sevinç çığlıkları atanlar üreyi veriyor aniden.

BİZİM DİNİMİZ HOŞGÖRÜ DİNİ,
SENİN DİNİN SANA BENİM DİNİM BANA,
Gibi sözleri yıllarca ağzımıza ağzımıza sokup bunlarla övünürken, yaptıklarınız ile söylediklerinizin birbiri ile zerre tutmadığının farkında mısınız ? Yoksa zorla, inatla tutunmak istediğiniz egonuz, dininizin vermiş olduğu fanatiklik ve "ulan bu kafirlere ne kadar zarar verirsem o kadar sevap kazanırım" tarzı Işid kafası mı buna yol açıyor ?
Nasıl oluyor da bu kadar İNSAN olmaktan uzak kalabiliyorsunuz ?

* Büyük deprem olup binlerce insan ölüp, cesetleri bile soyulduğunda bunun için sokağa dökülüp ses getirecek şeyler yapan bir dindar görmedim !
"Azarlarsa böyle olur, yok efendim evlerde grup yapıp birbirlerini dürtüyorlardı, yok efendim Allah kerhaneleri vurdu" falan dediniz yüzünüz kızarmadan. Ulan geri zekalılık nasıl bir şeydir ya, ölen insanların alayı zaten senin "halkın yüzde 99u Müslüman" dediğin insanlar değil miydi ? Bu ölenlerin çoğu fakir, işten eve evden işe git gel yapıp ekmek derdinde olan, parasızlıktan evinin kolonunda çatlağı bile onaramayan insanlar değiller miydi ?
Her ölenin arkasından bir kulp bulup göbek atmak dinin farzlarından mı ?
Yoksa "kim daha Müslüman" diye gösteriş yapıp sidik yarışına girmek mi amaç ?

* Gaziantep'te çadırda tecavüze uğrayan çocuk için dışarı çıkıp ses çıkaran bir sakallı görmedim !
* Ensar vakfında tecavüze uğrayan çocuklar için dışarı çıkıp slogan atan bir çarçaflı görmedim !
* Yurtlarda tecavüze uğrayan, şiddet gören çocuklar için sokağa çıkıp bağıran bir mümin görmedim !
Bu ve bunun gibi bir çok olay için, taraflıca, anlamsızca TECAVÜZCÜYÜ savundunuz yada görmezden geldiniz hep. Salak salak kulplar uydurdunuz böyle yüzlerce olaya. Tecavüz edilenin suçu dediniz, onunda rızası varmış dediniz, iftira dediniz, o öyle değildir de şöyledir diye kıvırdınız... Neden ? Tecavüzü görmezden gelmek kanınız da mı var ? Ufak yaşlarda hayatı kararan çocuklar gözünüze batmıyorken, yeni yılda alınan bir süs çam ağacı mı TOTONUZA BATIYOR !?

* Özgecan ve onun gibi onlarca kadın tecavüze uğrayıp öldürüldüğünde sokakta pankart açıp yürüyen dindarlar görmedim !
Şov amaçlı yazıp çizmeler, "bakın ben daha dindarım ulan", ben daha çok Allah yazdım cümlemde, bak kıza laf ettik giyimiyle ilgili kesin diğer mümin kardeşlerimden like alacağım tarzı yazılar... Peki ya insanlık ? O nerede ? Rafa mı kaldırdınız ? YOKSA SİZİN İNSANLIĞINIZ SADECE SİZİNLE AYNI OLANLARA MI ?

Sizin insanlığınız öyle kaşarlaşmış ki, tecavüzün, şiddetin, kanın, giyime, cinsiyete, dine bakmadığını anlayacak kapasiteniz bile kalmamış. Tecavüze uğrayan nice kapalılar var, giyim değil burada mevzu. Onların tecavüzcülerini de şakşaklayacak mısınız ? Ha doğru ya, siz tecavüze uğrayanı tecavüzcüsü ile evlendiriyordunuz, ne kadar mükemmel bir fikir, süs balığının yanına köpek balığı koymak gibi...

* Mehmetçik ışid tarafından yakılarak infaz edildiğinde Eminönü sahilinde dolaşan bir islam ordusu göremedim !
Fakat ne hikmetse Arap topraklarında birisi osursa, "TÜM OSURANLAR BİZİMDİR" diye yürüyen yüzlerce kalabalık gördük hep. Arapların bokunda altın bulundu da bizim haberimiz mi yok. Yoksa sadece Arapların yaşadıkları sorunlar mı sizin SÖZDE VİCDANINIZI etkiliyor ?
Kusura bakmayın ama, eğer sizin vicdanınız DİN, DİL, IRK, CİNSİYET seçiyor ise, o vicdan değil başka bir şeydir...

* Son olaya gelelim, Ortaköy'de Reina'ya yapılan saldırıya...
Ölenlerin (nasıl oluyor ise aklım almıyor) verdiği sevinçle götüne kına yakanlar var... Yahu sonra: din insanı vicdanlı yapar, yok efendim merhametli yapar bilmem ne diye sabah akşam kafa ütülüyorsunuz, bir gidin kendinizle çelişmeyin !!!

Biz dinlere inanmadığımız halde ölen bir MÜSLÜMAN (veya diğer dinlerden biri) için üzülebiliyoruz ULAN ! Cidden çözemedim. "Sadece Müslüman ve kapalıya merhamet" diye gizli, asla göremediğimiz bir madde mi var acaba İslamın şartları arasında ?

İnsanlığı canı gönülden ilgilendirecek, temel şeylere inanılmaz derecede KAYITSIZ kalıp ŞAKŞAKcılık yapabiliyorken, yılbaşı gibi size zararı dokunmayan, mahalle tabiri ile "size girip çıkanın olmadığı" bir şeye karşı yersiz DUYARLILIĞINIZ gösterişten başka bir şey değil.

Noel'in 25 Aralıkta kutlandığını, yani bizlerin ve tüm dünyanın 31 Aralık gecesi kutladığı şeyin Noel değil sadece yeni yılın gelişi ve coşkusu olduğunu anlayamayacak, En eski toplumların hatta Türklerin bile yeni yıl için ağaç süsleyip kutlamalar yaptığını bilemeyecek kadar cahilsiniz. Hayatı çekilmez kılıp, vatanını seven bizleri zorla ülkesinden de insanından da soğuttuğunuz için sizleri gözlerinden öpmez, canı gönülden tebrik ederim.

TANRI VE EVREN TARTIŞMASINA DAİR DEİSTİK KANITLAR

sizden gelenler, din, deizm, deizm tanrı,ateizm tanrı,tanrıyı kim yarattı,tanrı argümanları,ölüm ve ölümsüzlük,dinler, din ve mitoloji, evren ve tanrı,dinlerdeki tanrı
Ateistler; "Madem evrenimizi tanrı yarattı.. Peki Tanrı'yı kim yarattı? diye soruyor..
Bu soru yanlıştır, çünkü burada sorulan sorudaki düşüncede yaratıcı uzay ve zamana tabidir.
Teistlerin inandığı din Tanrı'larını, gökyüzündeki antropomorfik (insansı) adam kavramını aşarsak uzay ve zamanın, zamansız olanın yarattığını çıkarabiliriz.

Uzay zaman sürekliliğinin var olduğunu unutmayın; bu sonsuza kadar sürecek bir gerçeklik değildir. Evrenin 13,8 milyar yaşında ve yaratılmış olduğunu unutmayalım..
Bu, yaratıcının alanımıza ve zamanımıza tabi olmadığını ve aslında bunun kaynağı olduğunu ima eder; Tıpkı hologramın projektörü gibi..


Ölüm; zamansız ve uzaysız bir evren/evrenlerde yoktur.
Ölümsüzlük; zaman bitmeden kalıcı bir varoluş anlamına gelmez, tamamen zamanın dışında kalır.. Bunun anlamı insanoğlu ölümsüzlüğü keşfetse bile yine ölümlüdür.. Çünkü halen öldürülüp, yok edilebilir..
Evren, içinde tüm yaşam formlarını barındırdığı için yaşamında çok ötesindedir.. Bu sebeple evren yaşayan bir organizma gibidir..
Tanrı, yalnızca doğal evrenin düzeni ve karmaşıklığı aracılığıyla kendini açığa çıkarır.
Tanrı ve insanlar arasındaki tüm ilişkiler spekülatiftir.
Ahlaki ve etik ilkeler, insan aklı ve mantığından gelmektedir.
Tüm dini hipotezler, bazı insanlara bazı zamanlar için değer verir. Spekülatiftir, gerçekliği yansıtmaz..
Ahlak ve Bilgi, keşfedilen bir şeydir, insan tarafından veya insan için yaratılmış değildir. Bunlar yaratılışın bir parçasıdır.


Yaratılış, insan konuşmasından veya insan dilinden bağımsız olarak evrensel bir dili konuşuyor ve çoğaldıkça çeşitli olabiliyor.
İnsan, kendisini yeryüzünün bir ucundan bir uca yaymaktadır. Yayınlanıp yayınlanmayacağı insanın iradesine bağlı değildir.
İnsanların çoğunluğu yaratıcının neden kötülüklere izin verdiğini sorguluyor.. Biz insanlar sadece birbirimize yaptığımız kötülüğü sorguluyoruz.. Gezegende her gün milyonlarca masum hayvan vahşice insan tarafından kesilerek yok ediliyor..
Din tanrısına inanlar gezegendeki hayvanları katletme yetkisini kendisinde görüyor.. Gezegeni canı istediği gibi yağmalamasında kendinde hak görüyor ve inandıkları din tanrısının buna izin verdiğini sanıyor..
Kötü olan insanın kendisidir ve maalesef bunu göremiyor...


SİZDEN GELENLER | Yazan: B.Salcı

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

KADIN OLMAK

çizimler, din ve mitoloji, kadın olmak, ataerkil düzende kadın, din ve kadın, dinde kadın, dinler yüzünden örselenen kadınlar, kadın olmanın zorlukları, kadına şiddet, dinlerin kadına etkisi,
Uzuuuun uzun yazıp çene çalmayacağım burada, zaten kadına şiddetle, tecavüzle, ataerkil düzenle, dinlerin rolleriyle ilgili tonlarca yazım, çizimim ve karikatürüm var ve bunları ara ara yayınlayacağım. Çizdiğim bu resimdeki mesajların gayet net anlaşılacağını düşünüyorum. Kadınlara destek olabilmek için, bazı kafa yapılarını değiştirebilmek için, seslerini duyurabilmek için bir erkek olarak elimden geleni yapmaya çalışıyorum (Pozitif ayrımcılığa kaçmadan).

Neyse efem, beğenen arkadaşlar yayının altındaki sosyal medya paylaşım tuşlarını kullanarak paylaşıp destek olurlarsa sevinirim, iyi, şiddetsiz günler...

Çizen: Anu

KARİKATÜR | YANAYIM

karikatür, dini karikatür, din ve mitoloji, huri, öteki tarafta, cennette hurilerle, inançların tuhaf yanları, kollarında yanayım, cehennem karikatür, huri karikatür, cehennemde aşk arayışı
Belki de Huri planları yapanların planları varsaydıkları diğer alemlerde de ters tepecektir, kim bilir?
Sizleri karikatür çizimimle baş başa bırakıyorum.

Çizen: Anu

TANRI VE TANRIÇALARLA TANIŞMAYA NE DERSİNİZ?

dinler, din ve mitoloji, mitoloji, sümer tanrıları, sümer mitolojisi, tanrı ve tanrıçalar, eski tanrılar, sümer kökenli tanrılar, dinlerin kökeni, tanrı inancı, gılgamış, Enlil,
Tarihin kökenine inmeye, Tanrıça ve Tanrılar ile Tanışmaya ne dersiniz ? Başlayalım o halde. Buyurun Hep birlikte Tanrılar sofrasına. Kendinize bir Tanrı ve Tanrıça seçebilirsiniz. Nitekim Tarih Sümerlerde başlar.
Sümerleri anlamadan günümüz dinlerini ve inançlarını anlamak mümkün değil.

MEZOPOTAMYA SÜMERLER (KARDUKLAR) TANRI VE TANRIÇALARI

Mezopotamya mitolojisi, Sümerlerin dini evrendeki güç, nesne ve varlıkları temsil eden Antropomorfik tanrı ve tanrıçalar
içerirdi. Sümerlerin inanışına göre insanlar başta tanrılar tarafından hizmetçi, köle olarak yaratılmış fakat daha sonra özgürleştirilmiştirler.

Mezopotamya dini yaklaşık olarak İ.Ö. 400lerde yok olmasına rağmen modern dünyada birçok Yahudilik, Hıristiyanlık İslam ve Mandaizm de de tekrarlanan birçok Tevrat hikayelerinin ana kaynağının Mezopotamya mitolojisi olması dolayısıyla güncel etkilere sahiptir. Özellikle yaratılış mitolojisi, Aden bahçesi, tufan, Babil kulesi, Nemrut ve Lilith figürleri bu konuda en net örnekleri oluşturur. (bkz. Gılgamış destanı)

Sümer kökenli tanrı ve tanrıçalar daha sonra gelen Mezopotamya dinlerince benimsenmiştir. Kuşkusuz bu sadece dini ve mitolojik anlamda gerçekleşmemiştir; Sümer kültür ve yaşayış tarzı da aynı din ve mitoloji gibi daha sonra iktidara gelen Akad, Asur ve Babillilerce benimsenmiştir. Ayrıca farklı kültürlerin din ve mitolojilerinde de bazı benzerliklere rastlanır:Yunan mitolojisi ve Anadolu mitolojisi gibi. Mezopotamya mitolojisi Sümer temelli olmakla beraber Mezopotamya'nın aldığı sürekli ve yoğun göç ile birçok farklı kavmin inanç ve kültüründen etkilenmiştir.

İ.Ö. IV. binyılda Aşağı Mezapotamya'da yaşayan halkların inançları. Sümer dünyası XIX. yüzyılda keşfedilinceye inanç alanının temel bilgilerinde bir hayli değişiklikler olmuştur. Sümerler Dicle'yle Fırat deltasına yerleşik çok becerikli ve bilgili ulus olmakla birlikte bölgelerinin kuzeyinde yaşayan Akad'larıda etkileyerek, olağan üstü bir uygarlık geliştirmiştir.

Sümer dini çoktanrılı bir dindi. Dünyada, evrende, doğada görülen, hissedilen her nesnenin bir Tanrısı vardı. Tanrılar insan görünümünde, fakat insanüstü güçleri olan ölümsüz varlıklardı. İnsanlar gibi, onlann da çocuklan ve eşlerinden oluşan aileleri bulunuyordu. Bu aileler kral gibi bir Baştanrı altında toplanmışlardı. Tanrılar da insanlar gibi sever, üzülür, kızar, kıskanır, kavga eder, kötülük yapar, hastalanır, hatta yaralanabilirlerdi. Yer, Gök, Hava, Su Tanrılan yaratıcı, diğerleri yönetici ve koruyucu Tanrılardı.

Her şehrin bir koruyucu Tanrısı vardı. O Tanrı, şehrinin iyi yaşam sürmesinden sorumlu idi. Onun gücü, şehrinin iyi veya fena olduğuna göre değişirdi. Bunlara aym zamanda diğer şehirlerde de tapılırdı. Bu şehir Tanrıları, evrenin yönetimini aralannda bölüşmüşlerdi. Tanrılara ait listelerde 1500 kadar Tanrı adı bulunması, Sumerlilerin ne kadar çok Tanrı yarattığını göstermektedir.

Tanrıları insan şeklinde algılamalan, Tanrıları şehirlerin dışında evren ve doğa Tanrısı olarak geliştirmeleri ve onlan uyumlu bir sistem içine almalan, Sumerlilerin önemli ruhsal başanları olarak kabul edilmektedir. Tanrılar yalnız evrende değil, insanlarm yaşamına da girerler. Örneğin, yorulmak bilmeden gezen Güneş Tanrısı Utu, her şeyi görür, adaleti korur, insanlara yardım eder, ciğer falı bakanlann piridir. Bilgelik ve Su Tanrısı Enki, insanlann ve sihirbazlarm koruyucusudur. Venüs yıldızını simgeleyen Tanrıça İnanna, âşıklann ve savaşçılann koruyucusudur

Sumer'de Tanrılar istediklerini yapar; onlar, insanlara ne istediklerini bildirmez. Ancak insanlar onlara, kendilerinden istenileni sorarak öğrenebilir. Bu, kurban edilen hayvanlann karaciğerlerindeki işaretlere göre anlaşılır. Bu işaretlerin ne olduğu, neyi anlattığı, bu hususta yazılmış kataloglarda bulunur; rahipler ona göre onlan yorumlar. Ayrıca rüya ile de Tanrı istediğini bildirir. Tanrının yapılacak bir işi uygun görüp görmediğini anlamak isteyen; mabede gider, kurban keser, dua eder ve uykuya yatar. Gördüğü rüyanın olumlu veya olumsuz olduğunu da ancak rahip yorumlar.

Sumerliler, bu Tanrılar dünyası üzerine pek çok efsane geliştirmişler; şiirler yazmış, ilahiler bestelemiş, törenler düzenlemiş ve bütün bunlan yazıya geçirerek zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Onlann kurduklan çokTanrılı din, yavaş yavaş tektanrıya dönüşerek, bugünkü dinlerin temelini oluşturnuştur. Fakat bu arada diğer Tanrılar da tamamıyla yok olmayarak bu dinlerde melekler, şeytanlar, cinler olarak varlıklarını korumaktadır.

Patesi ya da Ensi adını verdikleri rahip-krallarla yönetiliyorlardı. Bugün için onlardan daha öncesi bulunmadığına ve bilinmediğine göre, keşfedildikleri tarihe kadar başka uluslara maledilen birçok uygarsal ve inançsal buluşların onların ürünü olduğu kabul edilmektedir. Onlardan kalan Gılgamış Destanı'yla Enuma Eliş(Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanesi, başka uluslara maledilen birçok inançların Sümer kaynaklı olduklarını kesin olarak meydana çıkarmıştır. Örneğin artık bilinmektedir ki Yahudilerin sanılan Tufan tasarımı onlarındır, Suriyelilerin Adonis'e dönüştürdükleri Babillilerin Tammuz'u onalrın Dumu-zid'idir, Samilerin Anu ve daha sonra Yunanlıların Uranus'a dönüştürdükleri tanrıların babası onların An'ıdır, Akdeniz'in ünlü Kybelesi onların Ki (Toprak ana)'sidir, Samilerin ilkin İştar ve Asarte'ye dönüştürdükleri onların İnanna'sıdır. Samilerin Sin'i onların Nanna (Ay-tanrı) ve Şamaş'ı onların Utu(Güneş-tanrı)'sudur Samilerin Ea'sı onların Enkisi'dir. Yunanlıların Hades'i onların Kur(Ölüler ülkesi)'u ve Elysion'u onların Dilmun(Cennet)'udur, Yunanlıların Persephone'si onların Ereşkigal'idir, Yunanlıların ünlü yedi bilge'si Mezapotamya'nın en eski yedi kentine uygarlığı getiren Sümer bilgeleridir. Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Sümer uzmanlarından N.K. Sandars şöyle demektedir: "Gılgamış, elbette bir İskender, bir Odysseus, bir Herakles, bir Samson, bir Dermot ya da Gawain değildir. Ama Gılgamış'ın öyküsü anlatılmamış olsaydı bu kahramanların hiçbiri şimdiki ölçüde hatırlanmazdı." Çünkü çeşitli tasarımların ortaya koyduğu bu kahramanlar Sümer'li Gılgamış'tan pek çok şey almışlardır. Sandars'ın da belirttiği gibi örneğin "ortaçağın İskender'inde Gılgamış'ın birçok özelliğini bulabiliriz". Dermot'la dövüşen vahşi adam, Gılgamış'la dövüşen Enkidu'nun tıpkısı denilebilir. Birçok tanrıları Anadolu'ya maleden Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) bile "Büyük ana tanrıçanın sevgilisi Attis'in menşeini bulmak için Sümer'lere gitmeli"(Anadolu Tanrıları, İstanbul 1962, s. 89) der ve onu Sümer'lerin Dumu-zid'ine bağlar.

Samiler, Mezapotamya'yı istila edince Sümer tanrılarını benimsemişler, ne var ki onların adlarını ve özelliklerin çoğunu değiştirmişlerdir. Kaldı ki Mezapotamya'nın çeşitli kentlerinde de ortak tanrılar aynı adla anılmazlardı. Ayrıca, her kentin koruyucu özel bir tanrısı da vardı. Kimi kaynaklarda bu adlar birbirlerine karıştırılmış ve Sümer tanrıları çoğunlukla Sami dilindeki adlarıyla tanıtılmıştır.

Sümer tanrılarının adlarını yeniden düzenleyen Prof. Kramer'e göre önce su vardı. Tanrı An (Gök. An-sar: Tüm gök)'la tanrı Ki(Toprak. Ki-sar: Tüm dünya) bu sudan doğdular. Onların birleşmesinden Enlil(Hava) meydana geldi, gökle toprağın arasını doldurdu. Enlil, karanlık göğü aydınlatmak için Nanya (Ay)'yı yarattı. Nanna da Utu (Güneş)'yla İnanna (Aşk ve savaş)'yı yarattı. Samilerde bu tanrılar Sin (Nanna), Şamaş(Utu) ve İştar(İnanna) adlarıyla anılırlar. Enlil ilkin An (Samilerde Anu)'ın buyrukalrını yerine getiriyordu, sonra dünyayı Ki'nin elinden alarak yönetmeye başladı, daha sonrada An'ın yerine geçti ve bütün evrenin egemeni oldu, aynı zamanda Nippur kentinin koruyucusuydu.

An'la Ki'den doğan bir başka tanrıda tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı Enki (Samilerde Ea. Prof. Kramer "An'ın çocuğu olduğu söylenebilir" demekle yetiniyor, Enuma Eliş'de ileri sürülen bu doğumu kesin bulmuyor)'dir, sanatı koruyor ve derinde yaşıyordu.

Enlil toprağın egemenliğini eline geçirdiği sırada İnanna'nın ablası gök-tanrılaçalardan Ereşkigal'i Kur(Yeraltı ülkesi)'a kaçırmıştı. Bu yeraltı ülkesinde Annunaki (yargıçık yapan ve An'ı soyundan gelen yeraltı tanrıları)'ler vardı, ülkenin kapısını Neti(Samilerde Nedu) bekliyordu.

Gılgamış Destanı'nda bunlardan başka şu tanrıların adları anılmaktadır: Adad (Fırtına yağmur tanrısı), Antum (An'ın karısı), Absu (Tanrıları meydana getiren su), Aruru (Yaratıcı tanrıça. Endiku'yu kilden yarattı), Aya (Utu'nun şafağı ve gelini), Belit-Şeri (Yeraltı yargıçlarının zabıt katibi), Dilmun (Cennet. Sadece tanrılar gidebiliyor, bir de tufan'dan kurtulup ölümsüzleştirilen Utnapiştim ya da başka bir anlatımdaki adıyla Ziusudra orada yaşıyor), Dumuzi (Ya da Dumu-zid. Samilerde Tammuz ya da Temmuz. Verimlilik tanrısı. Çoban demek. İnanna'nın da kocası), Endukugga ve Nindukugga (Yeraltı tanrı ve tanrıçası. Enlil'in ana-babası), Enkidu (Aruru'nun yarattığı yabanıl yaratık. Daha sonra hayvanların koruyucu tanrısı oluyor), Enugi (Sulama tanrısı), Haniş (Kötü havayı haber veren göksel varlık), Humbaba ya da Huvava (Sedir ormanı bekçisi canava, Anadolu'lu bir tanrı olduğu sanılıyor), İgigi (Gök tanrılarının ortak adı), İnsan-akrep (Tanrıların karşıtı. Su tarafından tanrılarla savaşmak için birçokları yaratılmış. Güneşin battığı yerde nöbetçi), İrkalla ( Ereşkigalin bir başka adı), İşullana (An'ın bahçivanı. Aşkına karşılık vermediğinden ötürü İnanna tarafından köstebeğe dönüştürüldü), Lugabanda (Çoban-tanrı. Aynı zamanda kral. Gılgamış'ın babası ya da koruyucusu), Mammetum (Alınyazısı-tanrısı), Namtar (Uğursuzluk şeytanı, hastalık getirici. Yeraltı ülkesinin başpapazı), Nergal (Yeraltı tanrı.Ereşkigal'in kocası), Ningal (Ay tanrısının karısı, güneşin annesi), Ningirsu (Ninurta'nın eski adı. Verimlilik tanrısı), Nirnurta (Ningirsu'nun yeni adı. Savaş ve bereket tanrısı), Gizzida ya da Ningizzida (Bereket tanrısı. Hayat ağacının efendisi olarak niteleniyor. Büyü de yapıyor. Daha sonra Dumu-zid'le birlikte göğün kapısını bekliyor), Ninhursag (Ana tanrıça. Ki'nin başka adı. Enki'nin karısı),Ninki (Ninhursag ya da Ki'nin bir başka adı olduğu sanılıyor. Destanda Enlil'in annesi), Ninsun( Bilgelik tanrıçası. Lugulbanda'nın karısı ve Gılgamış'ın annesi), Nisaba (Tahıl-tanrıça), Puzur-Amurri (Utnapiştim'in dümencisi), Samukan (Sığırların tanrısı), Siduri ya da Sabit (Şarap yapımcı kadın. İnanna'nın bir başka adı olabileceği öne sürülüyor), Silili (Göksel kırsak, göksel aygırın da annesi), Şullat (kötü hava habercisi. Haniş'in bir başka biçimi) Şulpay (Şölen yöneticisi tanrısı) Ubara-Tutu (Utnapiştim'in babası, mitolojik kral), Utnapiştim (Sümerlilerin Ziusudra'sına Samilerin verdiği ad. Ünlü tufan kahramanı), Urşanabi (Utnapiştimin'in kayıkçısı. Dilmun'a gitmek için ölümcül suları hergün geçiyor), Yedi bilge (Yedi kente uygarlık getiren getiren Sümer bilgeleri)

TANRI VE TANRIÇALAR

Ab-zu: Yeraltı tanrısı. Apsu(ya da Absu)'da denir. İlk insanlar, yaşamın sarmal gelişimini mevsimlerde izlemişler, doğum-ölüm döngüsünü yeraltı sularına bağlamışlardır. Yeraltı suları, ilkbaharda bütün doğaya canlılık verirler, yazın göklere doğru yükselirler, sonbaharda yağmurlarla yeniden insanın yaşadığı toprağa düşerler, kışın da toprağın altındaki yerlerine dönerler. Bu döngü her yıl böylece tekrarlanır. Su mevsimi gelince, her yl doğayı yeniden canlandırır. Bu yüzden Ab-zu, canlandırıcı bir tanrıdır.

Akrep İnsanlar: Akrep insanlar ülkesi. Tufan varsayımının ilk biçimi Sümerler'in Gılgamış öyküsünde anlatılır. Tufandan kurtularak ölümsüzlüğe kavuşan Utnapiştim'in oturduğu yer, Akrep ülkesini aştıktan sonra varılan yerdir. Gılgamış, ölümsüzlüğe ulaşmanın çaresini öğrenmek için büyük dedesi Utnapiştim'e gitmek için bu ülkeden geçer.

An: Gök-tanrı. Anum da denir. Savaş tanrısı İştar'ın kocasıdır. Yunanlıların Zeus'uyla eşdeğerlidir, tanrılar tanrısıdır. Sümer inançlarında Enlil(toprak) vr Enki(okyanus) ya da Ea'yla birlikte büyük tanrılar üçlüsünü kurarlar.

Anşar: Gökyüzü tanrısı. Yeryüzü tanrısı tanrısı Kişar'la birlikte dişi yılan Lakamu'yla erkek yılan Lakmu'nun çocuklarıdır.

Annunaki'ler: (Sümer) İkinci derece tanrılar. Bunlar baştanrı Marduk'tan kendilerine bir hizmetçi vermesini istemişler, o da insanı yaratmış.

Arallu: Cehennem ülkesi. Sümer inançlarına göre, cehennem ülkesini yöneten önce tanrıça Ereşkigal'miş, sonra çok güçlü bir tanrı olan Nergal onunla evlenerek cehennem ülkesinin kralı olmuş.

Aruru: Sümer tanrıçası. Sümerlerin ünlü Gılgamış destanında adı geçen, A-Ru-Ru biçiminde de yazılıyor. Uruk kentinin genç kızları, nişanlılarını sabahtan akşama kadar çalıştıran kral Gılgamış'ı ona şikayet ederler. O da Gılgamış'ı başka konularda oyalasın diye Enkidu'yu yaratır.

Boğa: Bolluk ve güçlülük simgesi. Hayvan tapımının en önemli tanrılık hayvanlarından biri olan boğa'ya ilkin Sümer inanaçlarında rastlamakla birlikte boğanın kutsallığı inancının hemen bütün ilkel inançlarda yer aldığı görülür. Bütün mitolojilerde boğa, dölleme ve kuvvet olarak erkek gücünü simgeler. Sümerlerde boğa, erkek insan başlı olarak tasarımlanmıştır. Boğa tapımı, bütün sami dinlerinde süregelerek Antikçağ Yunan ve Roma inançlarına kadar gelmiştir. Boğa eski Yunan'da Zeus'ün, Roma'da Jüpiter'in simgesidir.

Ea: Su-tanrı. Enki adıylada anılır. Sümer-Akad inançlarında evrenin ana öğesi su'dur. Daha açık bir deyişle Sümer evreni gök (An), toprak (Enlil)ve su (Enki) olmak üzere üçe ayırmakla beraber bunların temel ve tümünün yaratıcı öğesi olarak su'ya tapmışlardır. Bu bakımdan, Ea büyük yaratıcı tanrıdır, göğü ve toprağı o yaratnıştır, aynı zamanda tüm bilgeliktir ve bundan ötürüde büyüsel etkiler onun yardımıyla elde edilir, yaşam kaynağı olduğundan ötürü bolluğuda simgeler. Sümer tapınaklarında Ea'nın kendisi olarak bir kap içinde kutsal su bulundurulurdu, bu sudan içen hastaların iyileşeceğine ve güçsüzlerin güçleneceğine inanılırdı. Tapınak rahipleri de balık biçiminde giysiler giyerlerdi. Hıritiyanların İsa'ya tasarladıkları balık niteliğinin de kaynağı Sümerlerin bu inancı olsa gerektir. Sümer inançlarında Ea'dan önce, bir su ilkesi olan Ab-zu(ya da Ab-su) inancı alır.

Enkidu: Gılgamış'ın arkadışı. Engidu biçimindede yazılmaktadır. Kimi incelemeciler onun bir insan olmadığını, belki de bir aslan olduğunu ileri sürmektedirler.(Örneğin, Bkz. Challaye, Dinler Tarihi, İstanbul 1960, s. 116). Vücudu kıllarla kaplı, çok bilgeli bir varlıkmış. Bir başka anlatıma göre de kralı olduğu kenti kalkındırmak isteyen Gılgamış, ülkesinin bütün erkeklerini işe koşarmış. Kadınlar kocalarını, genç kızlar nişanlılarını göremez olmuşlar. Bu yüzden kralı, tanrı Aruru'ya şikayet etmişler. Kadınları haklı bulan tanrı da krala bir arkadaş yaratarak onu başka serüvenlere yöneltmek istemiş ve tanrı Anum'a benzeyen toprak vücutlu, çok iri ve vahşi Enkidu'yu yaratmış. Bu yaratık Gılgamış'ın yaşamında büyük çapta etken olanlardan biridir ve sonunda da onun uğrunda ölür. Öyküye göre tanrıça İştar, krala aşık olmuş. Ama onun bütün sevgililerini öldürdüğünü bilen Gılgamış, tanrıçaya yüz vermemiş. İştar da ondan öç almak için üstüne azgın bir boğayı saldırtmış. Gılgamış ancak Enkidu'nun yardımıyla boğayı altedebilmiş. Buna çok kızan İştar da Enkidu'nun canını almış. Enkidu'nun ölümü, Gılgamış'ın ölümden korkup ölümsüzlüğü aramasının nedenidir. Bir başka anlatıma göre de Gılgamış, ölüler ükesinde arkadaşıyla görüşür. Enkidu'nun ona ölümün ne denli kötü olduğunu anlatması, Gılgamış destanı'nın en şiirli bölümüdür.

Enlil: Yeryüzü-tanrı. Bel ya da Belum adıyla da anılır. Baal'le birlikte bütün bu adlar, Mezapotamya'nın en büyük tanrısını dile getiren tanrı anlamındadır. Enlil, tanrı Anum'un oğluydu, zamanla babasının yerine geçerek baştanrı yerine yükseldi. Yeryüzüne hakim olan, onu yöneten odur. Sümer inançlarında bir tufan meydana getirerek insanları cezalandıran da odur. Atmosfer güçlerini de o yönetir; şimşekler fırtınalar, onun buyruğundadır. Karısı Ninlil ya da Belit'le birlikte Elam dağlarında oturur. Nippur sunağı ona adanmıştır. Özellikle sümerler en çok onu saymışlar ve en çok ondan korkmuşlar. Ne var ki Mezapotamya'nın çok uzun tarihinde tanrılar zamanla yer değiştirmekte, oğullar babalarının yerini almaktadır. Belli bir zamanda hangi tanrı sayılıyorsa, bütün tanrıların onun tarafından yaratıldığına inanılmaktadır.

Ereşkigal: Yeraltı ülkesi tanrıçası. Yeraltı ülkesi tanrısı Nergal'in karısıdır. Sümer inançlarına göre, ilkin cehennemi (Arallu) tek başına Ereşkigal yönetirmiş, tanrıların bir şölenine çağrılınca cehennemden ayrılmadığı için kendi yerine bir temsilci göndermiş, bütün tanrılar bu temsilciyi ayağa kalkıp selamlamışlar, sadece tanrı Nergal yerinden kıpırdamamış, bunu duyan ve çok kızan Ereşkigal, tanrı Nergal'i yakalatıp cehenneme getirmiş, ama Nergal, cehennemin için altüst ederek Ereşkigal'i tahtından indirmiş, cehennemin kralı olmuş ve Ereşkigal'le evlenmiş.

Kingu: Devler ve canavarlar ordusunun komutanı. Torunlarına kızan Tiamat, devlerden ve canavarlardan bir ordu kurarak tanrılara saldırır, bu ordunun başına getirdiği korkunç dev Kingu'ya kaderin iplerini verir. Tanrılarda kendilerini savunmak için tanrı Marduk'u başkomutan yaparlar. Marduk devleri yakalayıp cehenneme gönderir, kaderin iplerini de Kingu'dan alarak kendi boynuna takar. Marduk'un büyük ve evrensel eğemenliği böylece başlar.

Kişar: Yeryüzü tanrı. Ünlü Sümer tanrıları Anum, Enlil ve Ea, onun gökyüzü-tanrı Anşar'la birleşmesinden doğmuş ya da oluşmuştur. Kişar dişi, Anşar erkektir.

Lakmu: Erkek-yılan. Dişi-yılan Lakamu'yle birlikte dünyaya gelmiş. Sümerlerin yaratılış tasarımlarını anlatan Enuma Eliş (Gökyüzünde) adlı yapıta göre (bu yapıtın İ.Ö. VII. yüzyılda yazıldığı sanılıyor) bu iki yılan Apsu'yla Tiamat'ın birleşmesinden olmuşlar. Bu iki yılanın birleşmesinden de Aşar ile Kişar dünyaya gelmiş. Yeryüzüyle gökyüzü böylece oluşmuş.

Lilitu: Dişi gece demonu. Rüzgarla gelen felaketler, hastalıklar, veba ve ölümden sorumlu görülmekle birlikte, belkide daha fazla insanların cinsel yaşamlarına müdahalede uzmanlaştıklarına inanılır.

Moummou: Sonsuzuk-tanrı. Kimi metinlerde Apsu'yla Tiamat'ın oğlu, kimi metinlerde de Apsu'nun veziri olarak gösterilmektedir. Mummu biçiminde de yazılıyor.

Nana: Ana-tanrıça Kybele'nin adlarından biri. Nina ve İnnina da denir. Akad'lar kendi dillerinde onu aynı anlamda İştar sözcüğüyle çevirmişlerdir. Ana ve Anna sözcükleri de bu kökten türemedir. Mezapotamya mitolojisinde Nane adıyla tanrı Enzu'nun ve kimi yerde de tanrı An'ın kızı olarak gösterilir, aşk ve savaş tanrıçası sayılır. İ.Ö. V.I. yüzyılda Babil'de Annumitu adıyla anılmıştır.

Ningirsu: Savaş-tanrı. Urningirsu da denir. Tanrı Enlil'in oğludur. Anu'nun kızı olan tanrıça Bo'yla evlidir. Tanrıça Bo, tanrıça İştar'dan önce Lagaş bölgesinin toprak-ana'sıydı. Savaş tanrının yirmi dört çeşit silahı varmış ki bunlardan herbiri bir devi simgelermiş. Ningirsu'nun annesi de Ninlil adını taşır ki Enlil'in karısıdır.

Ninhur Sag: Kış bölgesi tanrıçası. İ.Ö.III. b.nyılda tapılmıştır. Ninlil ile kardeş çocuklarıdır.

Ninlil: Tanrı Enlil'in karısı. Nirginsu'nunda annesidir.

Pazuzu: Ateş-peri. Kuş ayaklı, kanatlı ve insan ellidir. Hastalıkları iyi ettiğine inanılır. Hastaların boynuna onun resmini taşıyan muskalar asılırmış. İkircikli özelliği olarak güneydoğudan estirdiği rüzgarlarla vebayıda beraberinde getirdiğine inanılan demon.

Sin: Ay-tanrı. Sümerlilerin en büyük kozmik tanrısıdır. Güneş-tanrı Şamaş'la yıldız-tanrı İştarın babasıdır. Evren-tanrı Enlil'le evren-tanrıça Ninhil'in oğludur. Akad'lar, eski Araplar ve Hitit'lerce tapılmıştır. Tevrat'ta da onun sözü edilir ve peygamber İbrahim'in çıktığı kent olan Ur'da onun egemen olduğu anlatılır. Sin, Sümer inançlarında birinci büyük tanrı üçlüsündendir. Kimi incelemeceiler bunu Mezapotamya'ya göçeden Sami ulusların etkisiyle bağlarlar.

Şullat: Fırtına ve kötü hava habercisi tanrıça.

Tiamat: Tuzlu su-tanrıçası. Tatlı su-tanrı Apsu (ya da Ab-zu)'yla birlikte evrenin ilk varlıklarıdır. Sümer'lerin Enuma Eniş (Gökyüzünde) adlı yaratılış efsanelerinde evrenin bomboş olduğu bir ön zamanda bu iki varlığın bulunduğu belirtir. Evren, bütün tanrılar ve insanlar bu iki varlıktan, eşdeyişle su'dan meydana gelmiştir. Tatlı ve tuzlu suların birleşmesinden ilkin erkek yılan Lakmu (Lagma biçiminde de yazılıyor)'yla dişi yılan Lakamu (Lagama biçimindede yazılıyor) doğuyor.Bunların birleşmesinden de Anşar (Gök. An-sar biçiminde de yazılıyor) ve Kişar (Toprak. Ki-sar biçiminde de yazılıyor) meydana geliyor. Tanrılar ve insanlar işte bu gökle yerin birleşmesinden doğuyorlar.

UR ZİGURATI : Yeni Sümer uygarlığı döneminden kalmıştır. İ.Ö 2150 -1950 tarihleri arasındaki bir dönemde Sümer ülkesi yeniden canlandırılmış, büyük boyutlu ziguratlar yapılmıştır. Ur ziguratı 3 katlıdır, katlar birbirine rampalarla bağlanmıştır. Diğer adı NANNA’dır.

Temmuz: Sümer'lerin Dumuzi'sinin Sami'lerdeki adı. Tamuz ve Tammuz biçimlerindede yazılır ve söylenir. Kaynağı Sümer tanrısı Dummuzi olan Temmuz giderek Anadolu'da Attis ve Adonis'e dönüşmüştür. Bütün bunlar bitkilerin ölen ve yeniden dirilen tanrısı'dırlar. Bu tasarım, doğanın sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden canlanışını simgeler. Bu tanrılarda doğa gibi, sonbaharda ölüp ilkbaharda yeniden dirilerek aşk ve bereket getirirler. Sonbaharda ölümleri aşk yüzündendir, kışı yeraltı ölüler ülkesinde geçirişleri aşk yüzündendir, ikbaharda yeryüzüne dönüşleri aşk yüzündendir. Sümerlerden Yunanlılara kadar çeşitli bölgelere ad değiştirerek süregelen bu temel efsanede aşk ve şehvet doğurganlığın, bereketin, bolluğun simgesi sayılmıştır. Doğal yılın en verimli ayı sayılan Temmuz ayı da adını burdan alır. Bu tanrının sevgili ya da karısı da Sümerlerde İanna ya da İnanas, Samilerde İştar ya da Aştart ya da Aştoret'tir. Kimi anlatımlarda yeraltı ülkesine giden Temmuz değil, Aştart'dır. Orada tutuklanmış, bu yüzdende yeryüzünde aşk ve bereket kalmamıştır. İnsanların ve hayvanların üremesi durmuş, bitkiler açmaz ve tohum vermez olmuştur. Tanrılar bunu önlemek için kadınsı bir erkeği yeraltına göndererek Aştar'ın yeniden yeryüzüne dönmesini sağlamıştır. Akad anlatımlarındaysa İştar, genç kocası Temmuz'u aramak için yeraltı evrenine iner. Sümer anlatımlarında İnanna, yeraltı evlerinden çıkabilmek için, kocası Dumuzi'yi rehin bırakır. Ama bütün bu anlatımlarda tanrı ve tanrıçalar kış aylarını yeraltında, yaz aylarını yeryüzünde geçirirler; ölür ve yine dirilirler, ölmekle doğadaki canlılığa son verir ve dirilmekle doğayı canlandırırlar.

Utu: Güneş-tanrı. Ud ya da Ut da denir. Mezapotamya metinlerde Babbar, Asur ve Hitit metinlerinde Şamaş adıyla anılır. Adalet-tanrı Kittu ve hak-tanrı Meşarru onun çocuklarıdır. Sümer zincirinde ilkin var bulunan su'dan An(Gök) doğuyor, sonra Ki(Toprak) ve bunalrın birleşmesinden Enlil(Hava) doğuyor, işte Nana(Ay)-Utu, (Güneş)-İnanna (Aşk ve savaş) onun çocuklarıdır.

Utnapiştim: Sümer'lerin Nuh'u. Babil diliyle yazılan tabletlerde bu adla anılan tufan kahramanına Sümer'lerin Ziusudra dedikleri sonradan anlaşılmıştır. Utnapiştim'e Sümer'lerin Nuh'u demekten daha iyisi Nuh'a Yahudilerin Ziusudra'sı demektir, çünkü bu öbüründen onbeş yüzyıl öncedir. Şurrupak kentinde kralmış, bilgeymiş ve rahipmiş. Adının sözcük anlamı "hayatı gören"dir. Ubara-Tutu'nun oğluymuş. Tufan'ı atlattıktan sonra ölümsüzlüğe kavuşan ve tanrılarca Dilmun(Cennet)'da yaşamasına izin verilen Utnapiştim aynı zamanda atası bulunduğu Gılgamış'a ünlü su baskınını şöle anlatır: İnsanlar çoğalıp gürültü yapmaya başlamışlar. Tanrıların gözüne uyku girmez olmuş. Bunun üzerine insanları yok etmeyi planlamışlar. Tanrı Ea "önceden verdiği sözü tutarak" bu karardan Utnapiştim'i haberdar etmiş ve bir gemi yapmasını sağlamış. Geminin yapımı bitince tufan patlamış. Öğlesine korkunç bir kasırga başlamışki "tanrılar bile korkularından göğün en yüksek katına kaçmışlar, orada sokak köpekleri gibi titreyerek duvar dibine sinmişler". Altı gün ve altı gün gece boyunca gök ve yer birbirine karışmış. Öyle ki " cennetin ve cehennemin tanrıları ağlayışıp durmuşlar". Yedinci gün başladığında tufan yatışmış, Utnapiştim'in gemisi de Nisir dağının tepesine oturmuş. Orada gemiden inip adak kurbanını kesmişler. "Tanrılar tatlı kokuyu alınca dağın başına sinekler gibi üşüşmüşler". Tufan'ın düzenleyen tanrı Enlil çok kızmış, tanrı Ea'ysa kendisinin haber veridiği yadsımış ve "bilge kral Utnapiştim olacakları düşünde görmüş" deyip işin içinden sıyrılmış. Çaresiz kalan tanrılar toplanmışlar ve Utnapiştim'le karısına ölümsüzlük bağışlayıp "çok uzakta" yaşaması için Dilmun'a yerleştirmişler. Bu yüzden Sümer'ler ona Uzaktaki de derler.

SİZDEN GELENLER | Derleyen: S.Ayabakan

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.