HABERLER
Dini Haber
din ve mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din ve mitoloji etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

NEDEN DEİST OLDUM 3

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,
Eveeet, "Neden Deist Oldum" 1 ve 2 den sonra, canım okurlarımın yoğun isteği üzerine (facebook mesaj kutusu ve gmaile düşen mailler) serinin 3. yazısı ile sizlerleyim tekrar. Yazıya başlamadan önce belirtmeliyim ki eğer bu 3.yazıyı daha iyi anlamak istiyorsanız serinin ilk 2 yazısını okumanızı şiddetsiz tavsiye ederim (ülkece yeterince şiddet doluyuz o yüzden 2.bir emre kadar şiddetle tavsiye ederim gibi cümleleri yasaklıyorum efendim).

Dini sorgulayıp, Karadeniz'li dindar bir aileden buralara kadar gelen değişimimi, sorgulama sürecindeki hislerimi ve dinimde fark ettiğim çelişkileri yazdığım yazıların üçüncüsü olan bu yazıda, kaşığı tam olarak temizlemediğimden olsa gerek, eski tatta kaşıklamaya, aklımı bulandırmış olan ve bu sorgulama sürecinde dinden sıyrılmama yardımcı olan konulara devam edeyim.

Hepimiz, hatta dine inananlar da çok iyi biliyorlar ve itiraf edemiyorlar ki, çoğu zaman gereksiz bir savunma içindeler. Peki gereksiz savunma nasıl oluşur, ne demek istiyorum gereksiz savunma ile? Hemen anlatayım.

Şimdi kitabını hiç anlayacağın dilde okumamış, annen, baban, ninen, deden, arkadaşın gibi çevresel ve ailesel faktörlerden öğrenmişsin diyelim. Ve toplumumuzun bazı temel değerleri olduğuna, her ne kadar tecavüz vakalarında çığır aşacak kitleye sahip olsak da bir o kadar vicdanlı olan büyük bir kesime sahip olduğumuzu belirtmek isterim.
İşte bu vicdanlı kesim, dini bile vicdanına göre ŞEKİLLENDİRİYOR, ona göre yaşıyor ve anlatıyor. Yani işin komik kısmı, gerçek İslam bu değil diyip dinini körü körüne savunmaya giren insanların aslında bir çoğu, duydukları şeyi vicdanlarına yediremediği için yaşadıkları dini kendilerine göre şekillendirdiklerini, ülkede yaşanılan İslam'ın sanılanın aksine asıl İslam olmadığını anlamıyor veya kabullenmek istemiyorlar.

Onlara ters bir ayet meali gösterdiğinde, sırf vicdani yönden kabullenemedikleri ve genelde ona anlatıldığı şekilde yumuşatıcı ile yumuşatılıp gül suyu sıkılarak sunulanın tersinde bir gerçeği gördüklerinde, kabullenmemek için gereksiz bir savunma içine girip göz ve kulaklarını kapatıyorlar.
Bu yapıyorlar-ediyorlar dediğim, yıllaaaar önceki ben oluyorum bu arada :) Yani inançlı iken bende farksızdım, kabullenmemek için Asenayı aratmayacak muhteşem bir dansöz cümlem vardı: "YOK YA O ÖYLE DEĞİLDİR"

Benim bu süreçlerim, kendim ve vicdanımla, bana anlatılan Allah-Tanrı fikri ile kitaplardaki, hadislerdeki arasında farklılıklarla, anlatılan kadın,eşitlik vb. konulardaki hikayelerle ayetler arasındaki uçurumlarla cebelleşmekten beynimde 2.bir bölüm oluşup gereksiz savunma işini görüyordu ki bir süre sonra aşırı kullanıma dayanamayıp iflas etti. Bu iflası sağlayan ayet, hadis ve mantıksal, vicdani bakış açılarını yazdığım bulgularımı aktarmaya devam edeyim isterseniz.


Öncelikle Nahl 75. ayeti okuyan birisi (anlayacağı dilde okuyan) kesinlikle çıkıp ortalıkta "Hülooooğğğ İslam'da herkes eşüttüüüüür" diye bağırıp flama sallayamaz. Neden ?
Çünkü Nahl 75 de yazan şu:
"Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah'a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler."

Bir dakika sakin olun, biliyorum her zaman olduğu gibi sırf inandığınız dine toz kondurmamak için Avatar the last ayet bringer moduna girecek ve vicdanınızın size "böyle şey olamaz nan, iftiradır kesin!" dediğini duyacaksınız. Fakat bu ayeti, Allah/RAB gönderdi diye inandığınız Kutsal kitabınızdan yazıyorum, yani bük yada bükme, yazan şey aslında bariz ortada.

Nahl 75'i okuyunca "Yahu hiç senin malın olan köleyle, parası olup harcayabilen sen (Allah yolunda veya değil)" eşit olabilir misiniz? dediği görülüyor. FAKAT bunu diyenin bir yaratıcıdan çok Muhammed olduğu ve yazıcı katiplerinin de ona uyup yazdığı fikri ağır basıyor (sebebi ise Kurandaki kitap şekilleridir, Tanrıdan çok, Bir insan yazmış-yazdırmış gibidir).

He bu arada, siz ayeti bükme çabalarına girmeden ben size yardımcı olayım, surede geçen "abd" köle veya kul gibi anlamlara gelebildiğinden bu ayetteki köle yerine kul da gelebilir. Fakat başkasının malı olan kul yine = KÖLE demektir ;) Ve yine bunların eşit olamayacağının yazıldığı gerçeğini değiştirmiyor maalesef.

Bu gibi gerçeklerle bir yandan keşfettikçe şaşıran, irkilen ben, diğer yandan da yıllarca istenildiği şekilde anlatılıp-uydurulan, halkımızda yumuşatılan ve adına "Müslümanlık" denen şeyin, aslında asla var olmadığını, ülkemizde yaşananın bunun çoook farklı bir formu olduğunu fark ediyor ve sinirleniyordum. Sebebi ise yılların verdiği kandırılmışlık...

Bu arada fark ettim ki, Muhammed, spermlerin testislerde üretildiğinden habersizdi çünkü yazdırırken anlattığı şeyler bilimle zerre uyuşmuyordu (Tanrı kelamı olan bir bilgi olsa, Kuranın hem gerçekten APAÇIK olması hemde zerre ÇELİŞKİ ve yanlış bilgi içermemesi gerekirdi). Peki Muhammed'in bunu yanlış bilip sanki Allah iletiyormuş gibi yazdırdığı Kuran'a hatalı bilgi olarak yazdırdığını neden söylüyorum? Hemen gelelim mevzuya.

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,

Tarık 5-6-7. ayetlerinde: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın. Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı. Bu su bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar." deniyor.
Fakat sperm, bel ile kaburga kemikleri arasından falan gelmez :) İstediğin kadar bükmeyi dene, bende denedim zamanında sende dene, kol kası yaparsın :)
Bel kemiği ile ilişkisi olsa da kaburga ile zerre ilişkisi yoktur spermin. 2x2=4'tür. Sperm testislerden gelir, kaburgadan yada kaburga arasından falan değil. Testis yoksa sperm yoktur. Cinsel birleşme sırasında sürekli ileri geri yapan erkek bedevilerin işin heyecanı geçip yattıktan sonra sırtlarında oluşan ağrıyı tutup bu olayla ilişkiliymiş gibi düşünmeleri de kuvvetli bir ihtimal gibi gelmişti bana :)

He bu arada, Kur'an'da birçok surede aynı anlatılamlar onlarca kez tekrarlanır, spam gibi adeta. Bunları fark etmeye başladığımda yaratıcı tarafından gönderilmiş olabileceğine olan inancım iyice inmeye devam etti. Çünkü bu sürekli tekrarlar, yazan katiplerin düzgün birleştirememesi, Muhammed'in eski ayetlerle yeniler arasında ilişki kuramamasının sonucuydu bana göre. Hatta yine bu sebeple, bazen bir ayetin konusundan sonra birden bire alakası olmayan farklı bir konuya DÜZENSİZ bir geçiş yapıldığını görünce daha da ikna oluyordum bir Tanrı'nın gönderdiği metinler olamayacağına.


Çünkü ilk önce apaçık denen kitabın karmaşıklığı, sonrasında ise bu düzensizliği ve spamları ile karşı karşıya kalmıştım. İnsanlığa zerre faydası olmayan bilgileri içeriyor olması konusuna ise asla girmeyeceğim çünkü önceki 2 yazımda bolca bahsettim (Örneğin Muhammed'e cinsel ayrıcalıklar tanınmasının insanlığa zerre faydası yoktur).

Ben stres, korku, gerginlik, bilinmezlik içeren zıkkım tadı veren araştırmalara devam ederken önüme çıkan şeylerle, gece karanlığındaki odamda, çayım, vicdanım ve aklımla boğuşmaya devam ediyordum.

Bir baktım ki Bakara 253 te "İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir." denirken,
Bakara 285'te " Peygamber de, iman edenler de O’na indirilene inandı. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. “O’nun peygamberlerinden hiçbirinin arasında fark görmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, Dönüş sana’dır” dediler." yazıyor.

Yani 253'te Bazı peygamberleri diğerine üstün kıldık yazarken, 285'te işler çark edip "hiçbirinin arasında fark görmeyiz" yani tüm peygamberler eşittir deniyor.
Her şeyden üstün tutulan bir yaratıcı "253'te ne yazmıştım ben?, bakın şimdi 285'te adamlara hepsi eşittir diyeceğim, yanlış falan olmasın?!" diyemeyeceğine, unutmak gibi İNSANİ bir hatayı yapamayacağına göre, kabullenmeye devam ettim, bu kesinlikle insanlar tarafından yazılmıştı. Her ne kadar inancımdan kopuyor olsam da, henüz o zamanlar tam kopmamış olduğumdan bu gerçeği görmem ve yazılanların Muhammet ve onun katiplerine ait olduğunu kabullenmem zor olmuştu. Aslında zor olan kabullenmekten çok, kandırılmışlığı kabullenmenin zorluğuydu.

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,

Enam 92 ile Kalem 52 arasındaki bir diğer çelişki ise artık bazı şeylerden kesinlikle emin olmamı sağlamıştı.
Enam 92'de "Bu da kendisinden öncekileri doğrulayan mübarek bir kitaptır ki, beldelerin anası (Mekke) ile onun çevresindekileri uyarman için indirdik. Âhirete inananlar, ona da inanırlar; onlar, namazlarına da dikkatle devam ederler." yazarken,
Kalem 52'de "Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir." yazıyordu.

Yani bir ayette Kuran alemlere gönderilmiştir denirken, diğer ayette Mekke ve çevresine gönderilmiştir yazıyordu. Bazılarınızın hemen şuan yapmaya başlayacağı gibi, bende şöyle dedim ilk önce "İyi de, Mekke ve çevresi denmiş, bu çevreden kasıt çoooooooook geniş düşünürsek dünya olamaz mı?" Sonra fark ettim ki, yine gereksiz savunma ve kıvırma içindeydim. Çünkü APAÇIK denen bir kitap, kesinlikle YANLIŞ anlaşılmalara fırsat veremezdi. Öyle olsaydı, Yaratıcı kelamı olsaydı ve Apaçıktır iddiasına ters düşmemesi gerekseydi eğer, Allah Enam 92'de "Mekke ve dünyaya" veya sadece "dünyaya" diyebilirdi. Öyle olsa idi APAÇIKTIR iddiasına ters düşmemiş olurdu. Fakat hepimiz biliyoruz ki, anlam olarak çevre, kesinlikle dünya veya evren gibi anlamlara gelemez.

Zaten artık Allah kelamı olmadığına emindim ama, yine de Zuhruf 11 beni şaşırtmıştı. Çünkü o ayette konuşan kişinin karmaşıklığı vardı. Ben, Biz, Allah, O gibi farklı hitap şekilleri vardı, hatta ayette konuşan kişi Allah değilde melek gibiydi.
Zuhruf 11: "O suyu gökten bir ölçüye göre indirir. Biz onunla ölü memleketi diriltiriz"
Bu suredeki "O" Allah ise, Biz kim? Ölü memleketi dirilten "Biz" Melek mi? Yada Kuranı Allah göndermiş ise Zuhruf 11 deki "Biz" diyen kim? Kaç kişi?

Neden deist oldum 3, deizm, deizm nedir, islamiyet, din, din ve mitoloji, Kuran çeklişkileri, Kuran meali, Kuran oku, Kuran diyanet, Kuranda kölelik, Kuran'a göre sperm, A, Peygamberler eşit mi?,

Bu arada Kur'an üzerinde daha çokça anlatılacak şey olsa da, ilgimi çekmeye başlayan başka bir şey olmuştu ki, bu da mitolojiydi. Çünkü araştırdıkça fark ettim ki, tüm dinler, kendilerinden binlerce yıl önce yaşayan medeniyetlerin dinlerinin, yazıtlarının veya kitabelerinin kopyaları, veya çalınarak değiştirilmiş, uyarlanmış halleriydi. Bu yüzden, bu platformu açma fikri aklıma geldiğinde, adını özellikle "din ve mitoloji" koydum. Arkeolojik kazılar, bilimsel çalışmalar, dinlerin mitolojilerden beslendiği gerçeğini karpuzu bölüp LAP diye masaya koyan babam gibi ortaya koyuyordu.

Örneğin, Adem, Havva hikayelerinden çoook önce, yani İslamiyetten çok çok önce, birçok medeniyet ve inanış tarafından zaten benzer yaratılış hikayeleri mevcuttu. Antik Mısır dininde çömlekçi Tanrı Khnum'un insanı çamura şekil vererek yarattığını anlatan bir sürü çizim ve betimleme piramit duvarlarında suratımıza suratımıza sırıtmaktadır.

Böyle yüzlerce mitoloji-din ilişkili gerçek var olduğu için, sitede Din ve Mitoloji isimli bir yazı açarak bunları özel başlık altında yazmaya karar verdim ve onu da seri olarak yazacağım. Demem o ki, dinleri araştırırken veya sorgularken, mitolojiden de uzak kalmayın, çok şaşıracaksınız...

Yazıyı bitirirken, okumak isterseniz, aşağıdaki tercihlere tıklayabilirsiniz. Görüşmek üzere.

Yazan: Anu

ZERDÜŞTLÜK NEDİR?

Zerdüştlük,Zerdüştlük nedir?,din,dinler,din ve mitoloji,Ahura Mazda,Ateşin Tanrıyı temsil ettiğine inanılan din,Zerdüşt kitabı Avesta,Zerdüşt peygamber,Ahura Mazda'dan Zerdüşt'e vahiy,Eski İran dini, A, Zerdüştçülük
Dünyanın en eski tek tanrılı dinlerinden biri olan Zerdüştçülük yaklaşık 3500 yıl önce, eski İran'da Peygamber Zerdüşt tarafından kurulmuştur. M.Ö. 600'den 650 CE'ye kadar İran'ın resmi dini olan Zerdüştlük 1000 yıl boyunca dünyanın en güçlü dinlerinden biriydi.

Bir zamanlar en güçlü dinlerden olan Zerdüştçülük için artık dünyanın en küçük dinlerinden biridir denebilir. 2006'da yapılan araştırmalara göre dünya çapında muhtemelen 190.000'den az inananın olduğu bir din olmuştur.
  • Zerdüştler, Ahura Mazda adında tek bir Tanrı olduğuna ve dünyayı yarattığına inanırlar.
  • Batılıların yanlış anladığı üzere Zerdüştler ateşe tapanlar değillerdir. Zerdüştler öğelerin saf olduğunu ve ateşin Tanrı'nın aydınlığını veya bilgeliğini temsil ettiğini düşünürler.
  • Tanrıları Ahura Mazda'nın gerçeği peygamberleri Zerdüşt aracılığıyla açıkladığına inanırlar.
  • Ateş Tapınağı veya Agiary'de ortak bir biçimde ibadet eden Zerdüştler geleneksel olarak günde sadece birkaç kez dua ederler.
Zerdüşt kitaplarında Kutsal Yazıların adı Avesta'dır. Avesta kabaca iki ana bölüme ayrılabilir:
Avesta, Gathas'ı içeren kutsal kitapların en eski ve çekirdek kısmıdır. Gathalar, Zerdüşt'ün kendisi tarafından bestelendiğine inanılan 17 ilahi içerir.
Genç Avesta - daha sonraki yıllarda yazılmış olan eski Avestan'a yapılan yorumlardır. Ek olarak mitler, hikayeler ve ritüellerin gözlem ayrıntılarını içerir.

Yazan: Anu

İSKANDİNAV MİTOLOJİSİ

İskandinav mitolojisi, mitoloji, Norse mitolojisi, Viking mitolojisi, din ve mitoloji, Dokuz dünya, İskandinav Tanrıları, İskandinav mitolojisinde semboller, İskandinav mitolojisi ve Paganizm, A,
Geniş Germen mitolojisinin bir alt kümesi olan Norse , Viking veya İskandinav mitolojisi , İskandinav bölgelerinde yaşayan yerli Hıristiyanlık öncesi dini, inançları ve efsaneleri (İzlanda'ya yerleşenler de dahil olmak üzere Norse mitolojisinin yazılı kaynaklarından çoğunun bir araya toplandığı yer alıyor. İskandinav mitolojisi, daha yakından ilişkili olan Anglo-Sakson mitolojisini de içeren daha yaşlı ortak Germen paganizmasının en iyi korunmuş halidir. Germen mitolojisi, daha önceki bir Hint-Avrupa mitolojisinden gelişmiştir.

İskandinav mitolojisi, Kuzey Germen kabileleri tarafından paylaşılan bir inanç ve hikayeler koleksiyonudur. Mitoloji sözlü olarak şiir biçiminde iletildi ve onun hakkındaki bilgimiz esasen Eddas ve Hristiyanlaştırma sırasında ve sonrasında yazılan diğer orta çağ metinlerine dayanıyordu.

İskandinav folkloruna geçen Norveç mitolojisinin bazı yönleri günümüze kadar ayakta kalmıştır. Diğerleri son zamanlarda Alman hayatı neo-paganizması olarak yeniden keşfedildi veya yeniden oluşturuldu. Mitoloji, edebiyatta, sahne prodüksiyonları ve özellikle filmlerde ilham kaynağı olarak kalmıştır (bkz. Sonraki edebiyat üzerine Norse mitolojik etkileri). Bunun en temel sebebi İskandinav Tanrılarının diğer birçok mitolojideki Tanrılardan daha etkileyici olmasıdır (Kişisel görüşüme göre sonrasında Yunan ve Mısır gelir).

İskandinav mitolojisinde başlıca Tanrılar:
  • Odin
  • Thor
  • Loki
  • Tır
  • Balder
  • Heimdallr
  • njord
  • Freyr
  • Freyja
  • Frigg
İskandinav mitolojisi, mitoloji, Norse mitolojisi, Viking mitolojisi, din ve mitoloji, Dokuz dünya, İskandinav Tanrıları, İskandinav mitolojisinde semboller, İskandinav mitolojisi ve Paganizm, A,

Dokuz Dünya
İskandinav mitolojisinde, dokuz alem olarak da bilinen dokuz dünya, evrende yer alan, Yggdrasil adı verilen üç dünya tarafından birbirine bağlanmış gezegenler veya devasa şehir benzeri yerlerdir. Bifröst olarak bilinen boyutlar arası gök kuşağı benzeri yol, Asgard ile diğer alanlar arasındaki köprüdür.

İskandinav mitolojisi, mitoloji, Norse mitolojisi, Viking mitolojisi, din ve mitoloji, Dokuz dünya, İskandinav Tanrıları, İskandinav mitolojisinde semboller, İskandinav mitolojisi ve Paganizm, A,

Semboller
-Triquetra üç uçlu düğüm benzeri bir oluşum olup, genellikle bir daire etrafında geçmeli olarak gösterilmiştir. Sembolü de cazibe sembolü olarak bilinir ve bu gibi birçok norse ve İskandinav öğelerin tasvirinde kullanılmıştır. Triquetra, Mjolnir'e benzeyen sarkıtlar üzerine Triquetra sembolüyle hazırlanmış şekiller kullandıkları için, Norse putperestleri tarafından yoğun şekilde kullanılmıştır.

-Mjölnir, olarak da bilinen Mjolnir (veya Mjöllnir prenounced), "MYOL-neer" Sindri'nin demirci oğulları cüce Brokk ve Eitri tarafından dövülmüştür. Çekiç, Norveçli gök gürültüsü tanrısı Thor tarafından yönetilmektedir.

-Valknut (Eski İskandinav valr dan türemiş, "savaşçı öldürülen" ve knut, "düğüm") birbirine kenetlenmiş üç üçgenden oluşan bir semboldür. Akademisyenler sembole bazen tanrı Odin'le ilişkili olarak çeşitli açıklamalar getirmişler ve 9. yüzyıldaki Snoldelev Taşında bulunan üç boynuzlu simgeyle ilişkili olabileceği ihtimali üzerinde durmuşlardır.

Yazan: Anu

TAOİZMDE MEDİTASYON, DİNİ TÖREN VE AYİNLER

N.Kara, Taoizm, Taoizmde meditasyon, Chioo ayini, Taoizm ayinleri, uzakdoğu dinleri, din, din ve mitoloji, Taoizm dininde meditasyon, Tao ile birleşmek, Taoist ayinler, Meditasyon
Taoistler meditasyonu hem sağlık ve uzun ömür gibi fiziksel hem de Tao ile birleşmek, bütünleşmek gibi ruhsal bir amaçla kullanmışlardır. Ruhsal gelişimin ilk aşamalarında meditasyon zihni arındırmak, duyguları dengelemek, arzuları azaltmak ve iç enerjiyi çevirmek için sonraki aşamalarda uygulayıcının Tao ile birleşmesini sağlamak için kullanılır.

Dini törenler ve Taoist ayinler:
Taozim'de Chioo ayini en eski ayindir. Toplumun ilahla iliş­kisini yenileme manasında olan bu ayin Taiwan'da hala yapılmaktadır. Kahinlerin gö­reve başlaması ve ilahların doğum günleri ile ilgili ayinleri de vardır. Bazı kahinler cenaze, doğum ve evlenme münasebetleri­ne mahsus ayinler yaparlar. Bu ayinlerinden biri de hastayı tedavi ayinidir. Hasta sessiz bir odaya alınarak halini ve işlediği günahlarını düşünmesi için bir süre bırakılır. Bu tedavide bazı aracılar da kullanılır. Bu aracılar uzun süre konsantre olarak ilahların, ölülerin veya yakınların görüşlerini kendisine ilettiklerini ileri sü­rerler. Taoist ayinlerde tütsü esastır. Aynca hançer, sihirli su, müzik, maske ve mukaddes kitaplara da başvururlar.

Yazan: N.Kara

EPONA

Yazan: Nimrael
Nimrael, mitoloji, din ve mitoloji, Epona, Tanrıça Epona, At ve bereket Tanrıçası, Kelt mitolojisi, Galya tanrıçası Epona, Antik druidler, Roma orduları ve Epona, Keltlerin Tanrıçaları, Galyalılar

Epona, Keltlerin at ve bereket tanrıçasıydı. Tayların, midillilerin ve kısrakların da koruyucu tanrıçasıydı. Diğer bir açıdan ise antik çağlarda önemli olan süvariler ile bağlantılıydı. Adının “büyük at” anlamındaki, Galya dilinde bulunan bir kelimeden geldiği düşünülmektedir. Betimlenmesi ise bir tayın eşlik ettiği, eyerli bir at süren bir kadın şeklindeydi. Bu durum, onun bereket tanrıçası rolünü temsil ediyordu. Epona kültünün yoğun olarak bulunduğu yer Galya'ydı. Bunun dışında Cermenya'da, bazı Balkan bölgelerinde hatta Roma'da bile kültü yayılmıştı. Epona ile ilgili en eski kayıt, Juvenal'in yazdığı "Satires" eserindeki bir kesitte; "... iurat / solam Eponam and facies olida ad praesepia pictas" satırında geçer.

Epona asıl olarak askerler tarafından önem verilen biriydi. Galya, Cermenya ve Balkanlar boyunca o dönemin ordularında sıkça Epona'nın etkisi görülürdü. Roma panteonunda benimsenmişti ve inancı, onu koruyucuları olarak gören Roma süvarileri sayesinde Avrupa genelinde hızla yayıldı. Sonrasında rolü genişledi ve Apuleus’un yazdığı “Metamorphoses” kitabında açıklandığı gibi atlarla çalışan herkesin tanrıçası halini aldı. Bu metinde ayrıca, Epona’nın küçük mabetlerinin, atları korumak için ahırlara ve çiftlik ambarlarına yerleştirildiğine dair ipuçları da bulunmaktadır. Yine de Epona, kültürel ve sosyal bir etkiden ziyade savaşlar, ordu ve süvariler ile daha yakın bir ilişki içinde kaldı. Roma'dan önce bağımsız yaşamış ve bölgenin yerlileri olan Galyalılar, hayatta en önem verdikleri şeylerden biri atlardı. Galyalılar kabile yaşantılarından ötürü tam teşkilatlı bir yapıya sahip değillerdi. Dolayısı ile eski Yunan ve Roma gibi medeniyetlerin kullandığı yol ve ulaşım mimarisi ya yoktu ya da çok gelişmiş değildi. Uzun yolculuklar tabi ki her medeniyette önemliydi ama yollar olmayınca dağa, taşa, çamura ve ormanlara girmek, çok mantıklı değildi. Bu yüzden sadece Galya değil, o çağın pek çok kabileleri için bir at oldukça değerliydi. Epona, Galya boyunca her yerde yüksek etkisi bulunan nadir ilahlardandı.

Ayrıca düzenli ve yapılı dini bir sistem yerine Druidlere bağlı kalan Galyalılar, kurban ayinlerine ve av mevsimlerine önem verirlerdi. Çok rastlanmasa da Epona, bazı avcılar tarafından dini ritüellere konuk olmuştur. Tabi ki dini ritüelleri düzenleyenler Druidlerdi. Adları anılmışken Druidler hakkında kısaca bilgi yazalım;

Antik druidlerin yöntemleri ve uygulamaları hakkında net olarak bilinen az şey vardır. Üst düzey yazarlar bu gizemli adamların sırlarını yazmadıklarını, bunun yerine ilimlerini nesilden nesle sözlü olarak aktardıklarını ifade etmişlerdir. Yazar Diodorus Siculus, druid sisteminde belirli görevler olduğu fikrini ortaya atan ilk kişiydi ve Strabo da bunu üç sınıfa ayırdı: ahlak ilmi üzerinde çalışmış olan “drudai”; tabii dünyanın kahinleri ve uzmanları olan "o'vateis"; son olarak da şair ve aşıklardan oluşan "bardoi". Bardoi veya ozanlar, şiir ve şarkılar ile tarihte yer etmekle hükümlülerdi. Tarihte her zaman savaşçıların cesurca hareketleri kadar tanrıların ve tabii dünyanın ilmi de yer almıştır.

Nimrael, mitoloji, din ve mitoloji, Epona, Tanrıça Epona, At ve bereket Tanrıçası, Kelt mitolojisi, Galya tanrıçası Epona, Antik druidler, Roma orduları ve Epona, Keltlerin Tanrıçaları, Galyalılar

Galyalılar ata önem verdikleri için doğal olarak iyi süvariler kullanırdı. Sezar'ın Galya seferi sırasında Romalıları en çok zorlayan etmenlerinden biri Galya süvarileri oldu. Aslında şaşırtıcı bir durum değildi; Galyalılar genel olarak Roma, Kartaca ve Helen ülkeleri tarafından paralı süvari birlikleri olarak kullanılıyordu zaten. Galya'nın fethi, Roma ordularında Epona kültünün merkezlenmesinin başlangıcı oldu. İmparatorluk döneminde ise aslında Roma'ya ait hiçbir büyük şehirde Epona, resmi bir konumda yer alamadı. Yalnızca oranın halkı -askerler, emekli askerler, çiftçiler gibi kesimler- tarafından tapınıldı.

Epona'nın sanatsal olarak yalnızca resimlerde ya da betimlerde yeri bulunur. Birkaç resim dışında Epona genellikle bir atla birlikte ve güzel kıyafetler ile betimlenir. Bunun dışında ya tek başına ya da bâkire bir tanrıça olarak gösterilir. Epona'nın atlar ile olan betimlemeleri bölgeden bölgeye değişir. Her bölgede farklı atlar bulunduğundan o atın özellikleri her zaman Epona'nın resimlerine ya da betimlemelerine yansıdı.

Birinci temsilî betimlemede Epona, bir kısrağın üzerinde ve bir tay eşliğinde gösterilir. Bu tablo, Ren bölgelerinde ve kuzeydoğu Galya'da bulunuyor. Cenazevî bir sembol olarak da görülebilirken, bazı dikili taşlar ise bir ruhun yeraltı dünyasına olan yolculuğunu anımsatır.

İkinci bir betimlemede ise Epona, etrafı atlarla çevrili vaziyettedir; bazen onları beslerken resmedilir. Bu tür tablolar, ağırlıklı olarak Galya'da bulunur. Burgonya'da ise yarı çıplak bir şekilde atın üstüne yatmış bir pozisyonda resmedildiği tablolar bulunur. Bazen tanrılar, tanrıçalar, köpekler ya da ruhlar eşliğinde resmedilir.

ÖLÜM MELEĞİ | KARİKATÜR


Çizen: Anu

YECÜC VE MECÜC

Hazırlayan: A.Kara
A, din, din ve mitoloji, Enbiya suresi, İslam mitolojisi, islamiyet, kehf, Kehf suresi, Kıyamet alametleri, mitoloji, Yecüc ile Mecüc, Yecüc Mecüc, Yecüc mecüc nedir?, Yecüc Mecüc seddi, Zülkarneyn seddi,

YECÜC VE MECÜC


Kur'an'da Kehf, Enbiya surelerinde ve bazı İslam hadislerinde Yecüc ve Mecüc ismiyle geçen varlıklar, kendisinden önceki İncil, Vahiy Kitapları, Hezeikel'de ise Gog ve Magog ismiyle bilinir. Bu varlıklar bulundukları coğrafya ve kültürlerde ve onların egemen olduğu dinlerde cüceler, dev, şeytan, kalabalık kavim yada ülkeler olarak da anılırlar. Örneğin İslamiyet inancına sahip halk arasında Yecüc ve Mecüc daha çok çok kalabalık sayıdaki cüce insanlar olarak anılır ve hatta biraz daha abartılarak bunların boyları büyüklüğündeki koca ağızları ile her şeyi yiyip bitireceğine inanılır Mesela benim ailem, akraba ve tanıdıklarım bu şekilde inanırdı Hatta Müslüman olduğum zamanlar bende bu şekliyle inanırdım Yecüc Mecüc'e.

A, din, din ve mitoloji, Enbiya suresi, islamiyet, kehf, Kehf suresi, Kıyamet alametleri, Yecüc ile Mecüc, Yecüc Mecüc, Yecüc mecüc nedir?, Yecüc Mecüc seddi, Zülkarneyn seddi,

Bazı hadislerde (Örneğin Sahih-i Buhari) kıyamet alameti olarak geçen bu varlıkların da Adem oğullarından oldukları, İsa'nın tekrar dünyaya inip Deccal'i öldürmesinden sonra Allah'ın onlara musallat edeceği bir helak ile yok edilecekleri anlatılır. Devasa kalabalıktaki Yecüc ve Mecüc topluluğunun sayısını anlatabilmek için "dere ve ırmakları" içerek bitirebilecekleri, dağların, demirlerin bile onlara karşı duramayacağı, fil, deve gibi koca hayvanları bile yuttukları, fakat bu varlıkların tamamının aynı anda, tek bir beden, tek bir insan gibi ölecekleri geçer hadislerde. Ayrıca bu hadislerin bazılarında Yecüc ve Mecüc fil benzeri (kulakları) kafa yapıları ile de tasvir edildiği gibi, İsa indiği zaman, bu varlıkların Doğu nehirlerinin tümünü ve Taberiye gölünü içecekleri, hatta kendi ölülerini bile yedikleri anlatılır.

Yecüc ve Mecüc'ün geçtiği Kehf Suresinin  93-99 ayetlerinde Zülkarneyn'in halkı Yecüc ve Mecüc'e karşı korumak için sed inşa ettirdiği ve Zülkarneyn'in iki dağ arasını demir kütlerle doldurttuğu, üzerine de erimiş bakır döktürttüğü anlatılır. Yapılan bu sağlam sed sonrası Yecüc ve Mecüc bir daha o halkı rahatsız edip topraklarına girememiş ve Zülkarneyn Kehf 98 de "Bu, Rabbimden bir rahmettir, bir lütuftur, dedi. Rabbimin tayin ettiği vakit gelince, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi mutlaka gerçekleşir." demiştir.

Şimdi Kehf suresine bakalım:
93. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.
94. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”
95. Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.
96. “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi.
97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
98. Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi.
Bu ayetlerden anladığımız kadarıyla Zülkarneyn, seferlerinin birinde iki dağ arasında bir kavme rastlar. O kavim hiç söz anlamıyor veya anlatamıyor. Zülkarneyn’i görünce orada bozgunculuk (mufsidûn) yapan Ye'cüc ve Me'cüc isimlerindeki iki topluluktan şikâyetçi olmaktadırlar. Zülkarneyn de o kavmin yardımı ile Ye'cüc ve Me'cüc ile aralarında bir engel (sedd) yaptırır. Ondan sonra
Ye'cüc ve Me'cüc bir daha o engeli aşamaz, delemez olurlar.  Zülkarneyn’in kimliği hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüş ise de, bunları doğrulamak imkân dâhilinde değildir. Biz burada onun kimliğini tartışmadan, sadece konu ile ilgili başvurulabilecek yerlere işaret etmekle yetinelim.

İnşa edilen bu seddin yıkılışının anlatıldığı Enbiya Suresinin 96-97.ayetlerinde ise  Yecüc ve Mecüc'ün artık sedleri açıp her yerden dünyaya akın etmeye başladığı (96) anlatılır.

Enbiya suresinde ise şöyle geçer:
96. Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler. 
97. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler.
Biraz da hadislere bakalım:
Nebi (s.a.v.) bir kere telaşla Zeyneb binti Cahş'ın yanına gelerek
-“La ilahe illallah, yaklaşan bir şerden dolayı vay Arabın haline. Bugün
Yecüc ve Mecüc’ün seddinden şunun gibi bir delik açıldı” buyurarak başparmağı ile
şehadet parmağını halkaladı. Bunun üzerine Cahş kızı Zeyneb:
-Ya Resulüllah, içimizde bu kadar salih kimseler varken biz helak olur
muyuz? Diye sordu. Resulüllah:
-Evet, çirkinlik çoğaldığı zaman, diye cevap verdi. [Buharı, Enbiyâ 7; Müslim, Fiten 1]
Resulüllah devesinin üzerinde Ka’beyi tavaf etti. Rükne geldiğinde orayı işaret etti ve tekbir getirdi. Zeyneb dedi ki: Resulüllah şöyle buyurdu: Yecüc ve Mecüc’ün seddi açıldı. Resulüllah eliyle doksan işareti yaptı. [Buharı, Fiten 4; Müslim. Fiten 3]
Ben derim ki: Ye'cuc ve Me'cuc, Âdem (aleyhisselam)'in neslinden olan Türklerden iki guruptur. Nitekim sahih bir hadiste sabit olmuş ki; Allahu Teala kıyamet gününde  Ey Âdem! diye buyuracaktır. O: Buyur Allahım! deyince Allah ona (Yüksek sesle) Ateşe gönderilecekleri ateşe gönder! diye emredecektir. Ne kadarını? diye sorunca da "Her bin kişiden dokuzyüz doksan dokuzunu ateşe; bir kişiyi de cennete gönder." buyuracaktır. O günde küçük çocuğun saçı ağarıp (bir anda) ihtiyarlar, gebe kadınlar da çocuklarını düşürürler. O zaman denilirki: "Müjdeler olsun size. Yerinize feda olmak üzere Ye'cuc ve Me'cuc çıktı." [Bk. Buharî, Tefsiru'l-Kur'ân, 22-1; Müslim, İman 379]
Aramızda (bir konuyu) müzakere ederken resulullah çıkageldi: neyi
müzakere ediyorsunuz, diye sordu. Kıyameti diye cevap verdik. Peygamber şöyle
buyurdu: “on alamet görmeden kıyamet kopmayacaktır. Duhân; Deccâl; Dâbbe;
Güneşin batıdan doğması; Îsâ’nın nüzulü; Yecüc ve Mecüc; maşrıkta, mağribde ve
arab yarımadasında yerin batması; Yemen’den çıkacak olan ateş ki, insanları
mahşerlerine katarlayacak/toplayacaktır.” [Müslim, Fiten, 8/178–179]
“Bir seferde Resulüllah ile beraberdik ve Resulüllah ile ashabı arasında yürüyüşte fark hâsıl olmuştu. Bunun üzerine Resulüllah şu iki ayeti, “Ey insanlar! Rabbinizin emrine muhalefet etmekten sakınınız; kıyametin zelzelesi pek müthiştir” den “fakat Allah’ın azabı şiddetlidir” kavline kadar olan ayetleri yüksek sesle okudu. Ashab bunu işitince bineklerini kamçıladılar ve Resulüllah(ın etrafında kalabalık oluşturdular), “o günün nasıl bir gün olduğunu biliyor musunuz?” buyurdu. Ashab, “Allah ve Resulü en iyi bilir!”dediler. Resulüllah buyurdu ki: “o öyle bir gündür ki, Allah o günde Âdem’i çağıracaktır ve ‘Ey Âdem!’ buyuracaktır, ‘cehennem fırkasını gönder!’ Âdem, ‘ey Rabbim!’ diyecek, ‘cehennem fırkası hangisidir?’ Allah şöyle buyuracak: ‘her binden dokuz yüz doksan dokuzu cehenneme, biri cennete!’ bunun üzerine millet/ashab öyle ümitsizliğe kapıldılar ki, yüzlerinde gülümseme eseri kalmadı. Resulüllah ashabının bu halini görünce şöyle buyurdu: ‘çalışınız ve iyimser olunuz! Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin olsun ki, siz iki mahlûkatla berabersiniz ki, bu iki mahlûkat hangi şeyle beraber olurlarsa onu pek çoğaltırlar: Yecüc ve Mecüc ile Âdemoğullarından ve İblis’in zürriyetinden ölenler/helâk olanlar.’ Bunun üzerine milletten, duydukları kaygının bir kısmı kalktı/kaldırıldı. Sonra Resulüllah şöyle buyurdu: ‘çalışın ve (gelecek için) sevinin! Muhammed’in bütün benliğine hâkim olan Zât’a yemin ederim ki, milletler/insanlar içinde siz, devenin bir tarafındaki ben veya atın bacağındaki rakme kadarsınız ancak!’ [Tirmizi, Tefsir, 5/323, hadis no: 3169]

Kişisel görüşüme göre, insanları dine, istedikleri yola inandırmak ve onları dinlerine sıkı sıkıya sardırıp kolayca yönetmek için uydurularak yazdırılmış milyonlarca yaratık, varlık, ruh vb. ögeden biridir. Çünkü bilindiği gibi, özellikle de semavi dinlerin kitaplarının içerikleri %90 oranında korku ve tehdit içerir; ki bu da o toplumda büyüyen bireylerin başka bir şeye inanmasını hatta ve hatta dini üzerinde zerre sorgulama ve düşünme olanağının olmamasını sağlar.

Bir de sonlandırırken söylemeden edemedim, tarihteki bazı toplum ve kitaplar Yecüc ve Mecüc'leri Moğollar, İskitler, Çinliler, Kırgızlar gibi Türkler olarak betimler (Örneği Tevrat'ın bazı nüshaları). Hatta bizim ülkemizde de bazı Müslümanlarca Yecüc ve Mecüc'ün Çin'liler olduğu bile düşünülmüştür :)

Dipnot: Yüzüklerin Efendisi, Hobbit vb. fantastik kitapların yazarı Tolkien'in Orc ve Goblin fikirlerini Yecüc ve Mecüc, daha doğrusu onun yaşadığı kültürdeki adıyla Gog ve Magog'dan etkilenerek oluşturduğu söylenmektedir.

Dipnot 2: Halkı korkutarak istediğini yaptırmak üzere insan eliyle yazılan din kitaplarındaki bu Yecüc Mecüc, Gog Magog gibi hikayeleri okuyunca aklına PAC-MAN oyunundaki her şeyi yiyen koca sarı kafa ve koca ağzı gelen bir tek ben miyim?

IŞINLAMA OLAYLAR GÖZLEMLER | PDF KİTAP

bilimsel kitap, kitap indir, Pdf kitap, pdf kitap indir, bedava kitap indir, Işınlanma olayları, Işınlanma gerçek mi?, Bilim araştırma merkezi, Bilimsel pdf kitap, din ve mitoloji, Uzay zaman mekan,
Işınlanma vb. olaylara meraklı olan ve bu gibi konuları araştıranların belki ilgisini çekebilir diye Bilim Araştırma Merkezi diye bilinen eski kitap serisinin "IŞINLAMA Olaylar Gözlemler" adlı kitabını pdf olarak ekledim. Yukarıdaki kapak fotoğrafına veya bu yazıya tıklayarak kitabı indirip okuyabilirsiniz.

Uyarı: Telif hakları eser sahibine aittir, uygun görülmemesi durumunda telif sahibi dinvemitoloji@gmail.com adresinden irtibata geçerek yayını kaldırtabilir.

TAOİZM İNANCININ BENİMSENDİĞİ DÖNEMLER

Taoizm, Taoizm dini, Taoizm inancının benimsendiği dönemler, Taoizmin şamanik kökleri, Çou imparatorluğu, Vu şamanları, din, Taoizm felsefesi, Taoizm'de Tanrı inancı, din ve mitoloji
Şamanik Kökler (M.Ö.3000-M.Ö.800)
Kuzey Çin'de Sarı Nehir yakınlarında bazı kabilelerde Vu denilen şamanlar yaşamaktaydı. Kabilenin doğal afetlere, hastalıklara karşı doğa ruhlarıyla kurdukları ilişkiyle deva bulmaya çalışan şamanların başarısızlıkları ölümle cezalandırılabiliyordu. Taoizmin özellikle bazı mistik özellikleri ve ritüellerinde şamanik köklerin kalıntılarını görmek mümkündür. Çou hanedanlığı döneminde şamanların görevleri arasında ruhları davet etmek, yağmur yağdırmak, şifacılık, kehanet bulunuyordu. Şamanik uygulamaların en açık görünümü Han hanedanlığı (M.Ö.206-M.S.219) sırasında Taoculuğun dini ve büyüsel yönlerinde belirmişti.


Klasik Dönem (M.Ö.700-M.Ö.220)
Çou imparatorluğunun siyasi ve sosyal yapıları M.Ö.770'de dağılmaya başlamıştı. Sonraki 500 yıl feodal beylerin birbirleriyle çatıştığı siyasi kargaşa ve iç savaştığı bir dönem olmuştu. Bu dönemde Çin'in ünlü filozofları Konfüçyüs, Mencius, Mo-tzu, Sun-tzu ve Taoizmin büyük düşünürleri Lao-tzu, Chuang-tzu ve Lieh-tzu yaşamıştı.

Taoizmin felsefesinin kurucusu Lao-tzu, güneydeki feodal Çu eyaletinde Li Erh adıyla tanınan, eğitimli üst sınıfa mensup ve imparatorluk arşivinde çalışan bir kütüphaneciydi.

Eva Wong'a göre Taozim'de en yüksek seviyeli tanrılara T'ien-tsun veya Göksel Efendiler denir, onları Ti (İmparator), Hou (İmparatoriçe), Wang (Kral), Hsien (Ölümsüz) ve Shen (Ruh) izler. Taoist dini halk inançları ve yerel kültler ile karıştığı için tanrıları tarih öncesi zamandan kalma doğa ruhlarını, halk kahraman ve bilginlerini, diğer dinlerin tanrılarını ve ölümsüzlük arayışındaki kültlerin kurucularını da içermektedir.

Yazan: N.Kara

TAOİZM NEDİR?

N.Kara, Taoizm, din, Taoizm dini, uzakdoğu dinleri, Tao inancı, Taoizm ve O, Vahdet-i vücut, Taoizm'de Tanrı, Taoizm nedir, Tao ne demektir?, Tao nedir?, Taoist, Taoizm inancı, Ying yang, din ve mitoloji,
Taoizm dış dünyada nesnelerin var olmadığını savunan görüştür. M.Ö 6.yy da Lao-Tse tarafından kurulmuştur. Bu görüşe göre Tao evrendeki düzendir. Her şey Tao'dur ve kendiliğinden oluşmuştur. Betimlenemez ,cisimsiz sonlu ve sonsuz olan akıldır. Bütün bu özellikler varlığı yokluğa götüreceğinden Tao yokluk demektir. Bir nevi varlığı yokluğa indirgediği için nihilizm olarak görülür.

Tao, hem Lao-tzu hem Chuan-tzu tarafından anlaşıldığı şekliyle sözle ifade edilemez bu yüzden onunla ilgili sembolik bir anlatım kullanmışlardır. Tao'nun beşeri herhangi bir zihni yapı ile anlaşılmayacağını O'nun olumsuzlayıcı sıfatları sayılarak gösterilmeye çalışılmıştır; isimsiz, şekilsiz, suretsiz, görünmeyen, işitilmeyendir O. Chuang-tzu'ya göre Tao semavi eşitlenmenin, bütün zıtları ve çelişkileri eşit kılan mutlak birlik halidir.

İlah hakkındaki düşünceleri: ilah, sessiz, suretsiz, ebedi, varlığı başkasının varlığından daha önce, varlıkların aslı ve ruhu bu varlıklarda bulunan bir varlıktır. Tao, mutlak var olandır, kainatın muradıdır. Kainattan ayrı olmayıp esasıdır. Bütün varlıklar kendisinden kaynaklanmaktadır. Vahdet-i vücuda inanırlar. Yaratan ve yaratılan aynı şeydir. Birbirinden ayrılmayan parçalardır. Ayrılması demek yok olması demektir. ilah hakkındaki görüşleri, yaratanın varlıklar içinde hulul (vücut bulma,içine işleme) ve ancak hulul yoluyla bu varlıkları etkilediğini savunan hulul mezhebine çok yakındır. Göklerde ve yerde tüm varlıkların hayat, faaliyet ve hareket aslı olan büyük semavi kanuna inanırlar.

Cuang-dzı'ye göre insan, dünyaya kainatla beraber gelmiştir. insan Tanrı'yı sever. Ancak Tanrı'nın geldiği kaynağı daha fazla sever. Buna göre, Tanrı'dan önce varlık inancını taşıdıkları da görülür.

Çin'in dini öğretilerinin temel ve orijinal öğretilerinden olan Taoizm ,Çin'in dini geleneklerinin ve metafizik içerikli öğretilerinden oluşmuştur. Bu ise onu Çin medeniyet içerisinden çıkmış Konfüçyüslük'ten ayıran en önemli hale getirmiştir.

Taoizm'in kurucusu Laozi'ye arzuları ve amaçları doğrulayan sebep nesnelere ve kavramlara yüklenen anlamlardır. Yani ; iyi ve kötü ,aydınlık ve güzellik ,yüksek ve alçak gibi. Bu anlamlardan kopmamız arzu ve amaçlarımızdan ayrılmamız sonucu eylemsizliğe varırız. Eylemsizliğe bit kere varıldığında uyumlu yasama geçiş kapısı açılır. Hayatımızda geçmiş Hakkı'nda duyduğumuz pişmanlıklarımız, yaşanmışlıklar ve gelecek kaygısı insanı hayattan kopardığı gibi aynı zaman'da bir gelecek kaygısı yaşatır. Uyumlu yaşam ve doğal akış insanın içinde bulunduğu an ile bütünleşerek yaşamasını sağlar. Bu uyuma yolu izlemek denir. Yol anlamına gelen Tao kelimesiyle kastedilen budur.

Bu öğretileri Taozm'e geçiren Laozi ile ve hayatı ilgili çok az bilgi vardır. Hakkında birçok görüş ortaya atılmış ve efsaneler uydurulmuştur. Bunlardan bir kaçını örnek olarak belirtelim.

Bir mitolojiye göre, Laozi’nın annesi nurdan gebe kalmış. Bu hikayelerin çoğunda geçen iddia Budizm’den sonra Budist hikayelerine rağbet için yazılmasıdır. Laozi'nin,babasız bir şekilde dünyaya gelişi mitolojisinden yola çıkılarak bazıları bir peygamber olabileceği fikrini ileri sürer.

Kimilerinin Taoculuğun kurucusu olarak gördükleri Lao-tzu bu dinde T'ai-shang Lao-chün adıyla Tanrılaştırılmıştır ve Taoist dininin tüm Taoistlerce kabul edilen patriarkıdır.

Taoizm iki farklı Türkçe tabir ile açıklanır. Daojiao Çin kültüründe bir dine işaret ederken, Daojia bir felsefe düşünce okulunu anlatır. Ancak ikisi de kaynağını Laozi'in eseri Tao Te Ching 'den almaktadır.

Yazan: N.Kara

KİTAB-I AKDES | AKDES KİTABI

bahailik, Kitab-ı Akdes, din, Hz.Bahaullah, Bahailiğin kitabı, Akdes Kitabı, Mirza Hüseyin Ali, Bahailik dininin kitap ve peygamberi, din ve mitoloji, Tanrı tarafından indirilen kitaplar, bahai dini, A,
Kitab-ı Akdes; İran, Tahran'da bir vezir ailesinde dünyaya gelen ve 1863 te Bağdat'ta peygamberliğini ilan eden ve yeni bir dinin varlığı açıklayarak prensiplerini anlatan Mirza Hüseyin Ali'nin etrafı düşmanları ile sarıldığı bir sırada Tanrı tarafından 1000 yıl boyunca hüküm sürecek manevi bir hazine ve fazilet olarak indirildiğine inanılan Bahai dininin kutsal kitabıdır.

Kitab-ı Akdes, El-Kitabu'l el-Akdes, Akdes ve Akdes Kitabı isimleriyle de bilinmekte ve anılmaktadır. Akdes "en kutsal", "en mübarek" gibi anlamlar taşımaktadır ve Farsça bir kelimedir.

Tanrı tarafından Hz.Bahaullah'a (Mirza Hüseyin Ali) indirildiğine inanılan bu kitap birçok konuya ev sahipliği yapmaktadır. Bunları kısaca özetlemek gerekirse işlenen temel konular:
-Şer'i hükümler,
-Cumhurbaşkanı ve Krallara uyarı bildirileri,
-Ekonomi,
-Savaş anlaşmazlıklarının çözüm yolları,
-İnsanların birlik ve beraberliği,
-Öğütler,
-Ahd ve Misak (İlahi dinlerin birliği koruyan yazılardır.),
-Adalet,
-Dünya düzeni,
vb.

Yazan: Anu

KRONOS'UN İKİ VERSİYONU

Nimrael, yunan mitolojisi, kronos, mitoloji, Tanrı kronos, titan kronos, ilkel kronos, tahtını kaptırmamak için çocuklarını yiyen kronos, din ve mitoloji, dünya yumurtasını açan kronos,
Kronos'un iki versiyonu olduğunu biliyor musunuz?
Titan Kronos ve İlkel Tanrı olan Kronos'un,

Ortak yönleri;
-İkisi de zamanı bazı biçimlerde temsil eder.
-İkisi de Rönesans zamanında "Zamanın Babası" olarak bilinen figürler oldu.
-İkisi de şu an aynı sembole sahiptir.

Farklı yönleri ise;
-Titan Kronos tanrıların kralı ve kız kardeşi Rheia ile evliyken, İlkel Kronos ise geçmiş, şu an ve gelecek olarak sınırlandırılmış formdadır.
-Titan Kronos'un çocukları Zeus, Poseidon, Hades, Demeter, Hera, Hestia ve Chiron'dur. İlkel Kronos'un ise eşi Ananke'den olan çocukları Kaos, Aether, Erebus ve Phanes'tir.
-Titan Kronos, tahtını kaptırmamak için çocuklarını yemiştir. İlkel Kronos'un Dünya Yumurtası'nı açmak dışında dikkate değer mitolojik hikayesi yoktur.
-Titan Kronos, Roma'da Satürn olarak bilinir. İlkel Kronos'un Roma inancında bir rolü yoktur.

Yazan: Nimrael

ARGONAUTLAR

Nimrael, mitoloji, yunan mitolojisi, argonautlar,argon gemisi,altın post,50 kahraman,yunan efsanesi,Rodoslu Apollonius,argonaut efsanesi, din ve mitoloji, denize açılan argonautlar Efsaneye göre Argo adlı geminin, liderliğini Aeson oğlu Jason'ın yaptığı tam 50 kahramandan oluşan mürettebatıdır. Mürettebatın amacı ise Altın Postu ele geçirmekti. Her şey Jason'ın amcası Athamas ile başladı. Athamas'ın ilk karısı Nephele (Bulut Tanrıçası) ile olan birlikteliğinden Phrixus ve Helle adlı iki çocuğu oldu. İkinci karısı Ino ise Nephele'nin çocuklarına karşı kin besliyordu. Ino, Athamas'ı kıtlığa karşı çözüm için Phrixus'u kurban etmesi için ikna ediyordu. Bu andan hemen öncesinde ise Nephele, Phrixus'a altın postlu mahmuz getirir ve Phrixus ile Helle bunu kullanarak deniz yolu ile kaçarlar. Helle, boğazı geçerken suya düşer ve boğulur; boğazın adı ise Hellespont olarak anılır. Phrixus boğazın diğer tarafına geçmeyi başarır ve Euxine'in (Karadeniz) en uzak noktasına ulaşır, Kolhis'e. Mahmuzu feda eder ve altın postu Ares'in koruluğuna asar. Post burada hiç uyumayan bir ejder tarafından korunur.

İşte Jason'ın hikayesi de burada başlıyor. Amcası Pelias, Aeson'ın hakkı olan tahtı gasp eder. Pelias, Jason'a eğer Altın Postu getirirse tahtı geri vereceğini söyler. Jason, bu görev için büyük bir gemi inşa eder ve Yunanistan'ın dört bir yanından Minyanları (kahramanları) çağırır.

Argonautlar, denize açıldıktan bir süre sonra Lemnos'a gelirler. Burada sadece kadınlar yaşıyordu. Mürettebat burada birkaç ay kaldı. Hellespont'a yelken açarak Doliones ülkesine, kral Cyzicus'ın topraklarına gelirler. Burada misafirperver şekilde karşılanırlar. Buradan ayrıldıktan sonra Argo, bir fırtınaya yakalanır ve tekrar Doliones'e sürüklenirler. Ancak Cyzicus ve halkı Argonautlara saldırır ve çıkan savaşta Jason, Cyzicus'ı öldürür. Bebryces ülkesine vardıklarında kral Amycus onlara meydan okur. Bu kral, oradan geçen yolcuları öldürmek için sürekli dövüşe davet eder. Polydeuces meydan okumayı kabul eder ve kralı öldürür. Euxine girişine vardıklarında burada yaşayan kör ve yaşlı bir kral olan Phineus ile karşılaşırlar. Harpiyalar bu adam yiyeceğine sürekli zarar veriyorlar. Boreas'ın kanatlı oğulları tarafından özgürleşen Phineus, Jason'a nasıl Kolhis'e gideceğini anlatır. Symplgades ya da Cyanean kayalıklarını nasıl geçeceğini anlatır. Athena'nın da yardımı ile Argonautlar burayı geçer. En sonunda Kolhis'e ulaşan Argonautlar, kral Aeëtes'in postu kolay kolay vermeyeceğini anlarlar. Kralın kızı Medea ise Jason'a aşık olmuş ve ona postu almasında yardım eder. Postu aldıktan sonra Jason ve mürettebatı Iolcus'a geri döner. Altın Post, bereket sembolü olarak bir ağaca asılmış, Argo gemisi ise Poseidon'a adanan kutsal koruluğa yerleştirilmiştir.

İşte bu efsanevi mürettebatın kimler olduğunu görelim. Rodoslu Apollonius'a göre Argonautlar;
Jason, Aeson'ın oğlu ve geminin kaptanı
Argus, Argo'yu inşa eden kişi
Aethalides, geminin habercisi
Tiphys, dümenci, Boetia'lı
Ancaeus, ikinci dümenci, Milet'li
Peleus ve Telamon, Phtia ve Salamisliler
Castor, Spartalı, Dioscuri İkizi
Polydeuces, Spartalı, Dioscuri İkizi
Idas ve Lynceus, Arene'den gelenler
Orpheus, Trakyalı
Meleager, Calydon'dan gelen
Laocoon, Meleager'in amcası
Herakles, Tiryns'li
Polyphemus, Arkadyalı
Hylas, Menodice'nin oğlu
Ancaeus, Arkadyalı
Aphidamas ve Cepheus, Arkadyalılar
Calais ve Zetes, Boreas'ın oğulları
Euphemus, Taenaruslu
Iphiclus, Phylace'lı
Idmon, Argoslu kâhin
Mopsus, Lapith, kâhin
Acastus, Iolcus'lu
Erytus ve Echion, Alopeliler
Coronus, Teselyalı Lapith
Admetus, Pheresli
Pericylmenus, Pyluslu
Augeias, Elisli
Talaus, Leodocus ve Areus, Argoslular
Menoetius, Phocisli
Clytius ve Iphitus, Oechalialılar
Butes, Atinalı
Phalerus, Atinalı
Eurytion, Phthialı
Iphiclus, Aetolialı
Phlias, Dionysus oğlu
Nauplis, Argoslu
Oïleus, Locrisli
Eurydamas, Dolopialı
Amphion ve Asterius, Palleneliler
Canthus, Euboealı
Eribotes, Atinalı
Palaemon, Aetolialı
Iphitus, Phocisli
Asterion, Antigone'un oğlu
Pindar'ın kendi eserinde bulunan Pythian IV dizelerine ve Roma döneminde yaşamış şairlere göre Argonautlara
-Atalanta, atlet
-Pan, Yaban Tanrısı
-Lycomedes, Mycenaea kralı ile birlikte bazı yarı efsanevi kişilikler de dahil olmuş.

Yazan-Çeviren: Nimrael

APPU VE İKİ OĞLU

Yazan: N.Kara
Appu, Şudul kentinde yasayan çok zengin biriydi. Onun çok sayıda sığırı,koyun sürüleri vardı. Hububatın harmanlandıktan sonra yığıldığı gibi gümüşü, altını ve lapulazuli taşı vardı. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktu ama çocuğu olmuyordu.

Sık sık şehirlerde düzenlenen şölenlerde herkes çocuğuna ikramlarda bulunurken Appu’nun ikramda bulunacağı hiç kimsesi yoktu. Yine böyle düzenlenmiş bir şölenin ardından canı sıkılmış olan Appu, evine gitti ve ayakkabılarıyla birlikte yatağa uzandı, karısı da onun yanına yattı. Ama yine hiçbir şey olmamıştı. Ardından Appu kalktı, ak bir kuzu aldı ve Güneş Tanrısı’na yalvarmaya gitti. Güneş Tanrısı onu gençleştirdikten sonra, ‘senin için ne yapabilirim,çözmem gereken ne 'diye ekledi. Appu da Tanrıların kendisine zenginlik vermesine karşılık hiç çocuk bahşetmediğini söyledi. Bunun ardından Güneş Tanrısı ona, içki içip evde karısıyla yatmasını ve böylece Tanrıların kendisine bir erkek çocuk vereceğini söyledi. Appu eve giderek denilen her şeyi yaptı. Bir süre sonra Appu’nun karısı gebe kalmış ve onuncu ayda bir erkek çocuk doğurmuştu. Çocuklarına 'Kötü’ adını verdiler. Çok geçmeden Appu’nun karısı tekrar gebe kalmış ve bir erkek çocuk daha doğurmuştu. Bu çocuğun adını da ‘İyi’ koydular.

Çocuklar büyüyüp yiğit bir erkek haline gelince baba evinden ayrılmaya karar verirler. Daha sonra
Kötü ailesi ile yasamayı doğru bulmaz. 'Dağların ayrı ayrı yerlerde bulunduğu, nehirlerin ayrı ayrı yerlere aktığı ve pek çok Tanrının ayrı yerlerde oturduğu gibi biz de farklı yerlerde oturalım ' der ve düşüncesi etkili olur. İyi ve Kötü ayrılırlar. Bu arada iki kardeş malları da kendi aralarında bölüşmeye başlar. Ancak malın iyisini Kötü alır, kalan kötü malları ise İyi’ye verir. Bu mal paylaşımının adaletsiz olduğuna inanan İyi durumu mahkemeye taşır.” Ancak tabletin bundan sonraki bölümü kırık olduğundan mahkemenin sonucu bilinememektedir.

BU TANRIYA MI İNANACAĞIM ?

sizden gelenler, islamiyet, din göndermeyi beceremeyen, gönderdiği dini koruyamayan Allah, kararsız Tanrı, fikir değiştirip duran Tanrı, din, din ve mitoloji, beceriksiz Tanrı, yanlış din yollayan,
Sonsuz evreni, trilyonlarca galaksiyi ve yıldızı, katrilyonlarca gezegenleri bir anda "ol" deyip yaratan tanrı, bu sonsuz evrende nokta kadar bile değeri olmayan bir gezegene 4500 yıl önce kendini göstermeden Yahudilik diye bir din gönderiyor ve insanlara "bu dinin kurallarına ve bana inanın yoksa hepinizi ölünce yakarım haaa" diyor.

Sonra yolladığı bu dinin yanlış olduğunu ve hata yaptığını görüyor ve 2000 yıl önce gene kendini göstermeden Hristiyanlık diye bir din gönderiyor ve insanlara "Daha önce kendi yolladığım din yanlıştı, şimdi onu iptal ediyorum ve sizler bu dine inanacaksınız, eğer bu dine inanmazsanız ve daha önce benim gönderdiğim önceki dine inanmaya devam ederseniz ölünce ateşlerden ateş beğenin" diyor.

Sonra yine yolladığı bu dinde de hata yaptığını görüyor ve 1500 yıl sonra gene kendini göstermeden İslam diye bir din yolluyor ve insanlara "Unutun yolladığım o iki dini. Şimdi bu dine inanacaksınız, kurallar değişti ve şimdi bu kurallara inanacaksınız. Eğer bu dine inanmazsanız ve benim kendi yolladığım, daha önce doğru olduğunu sandığım diğer iki dine inanmaya devam ederseniz ölünce cayır cayır yakarım sizi. Hem de derileriniz parçalandıkça, derilerinizi yeniler yeniler tekrar tekrar yakarım sizleri haaaa!!" diyor.

Ve ben sürekli fikir değiştirip duran, bizleri hangi dinine inandıracağına bile daha karar veremeyen bu Tanrıya inanıp iman edeceğim öyle mi?

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y.Yılmaz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.

BÜTÜNLEŞ

çizimler, her şeyle bütünleşmek, bütünleşmek, din ve mitoloji, hayvanlarla bütünleşmek, doğa ile bütünleşmek, et ihtiyacına serzeniş, evreni hissetmek, yaşam,ölü diri
Tuhaf bir canlı insan, yada ben tuhafım. Çünkü zaman zaman kendimi evrenle ve canlılarla öyle bütünleşmiş buluyorum ki, yediğim bir balık için üzülür, ölmüş, çürümekte olan bir hayvanı gördüğümde onun, hatta ve hatta kurtçukların yerine koyarken bile bulabiliyorum kendimi. Ölüden çıkan yakıtlarla beslenen toprağın ziyafetini ve aldığı nefesi ve fazlasını hissediyorum, dediğim gibi, tuhaf olan benim orası kesin...

Çizen: Anu

İNANÇTA 2 YÜZLÜLÜK VE YANSIMALARI

Yazan: A.Kara
alevilerin sessiz oruçları, din, din ve mitoloji, islam hoşgörü, islamiyet, orucun amacı, orucun anlamı, oruç, oruç tutuyor diye, ramazanda etrafa saldıran, tahammülsüz dindar, yobaz şiddeti, Ramazan ayı gelirken, yani daha ay gelmeden ben kendi kendime "hulen kim bilir şimdi yine neler saçmalayacaklar, o övündükleri hoşgörülerini ve sözde barış sembolü olan inanışlarını nasıl yansıtacaklar, çevreye ve tüm insanlığa nasıl huzur dağıtacaklar" diye düşünmüştüm ve ne umduysam onu buldum, yani gördüklerim beni hiç şaşırtmadı diyebilirim.

Daha önce yazdığım bir yazım vardı, "Bu neyin orucu?" diye, onda anlatmaya çalıştıysam da proteini beyin yerine sakala, badem bıyığa ve üreme organına giden yobazlara izah edemedim sanırım eylemleri ile ibadetleri arasında nasıl çelişkiye düştüklerini...

Bakın mesela Eminönü'nde sarıklı bir cücükbaş, dondurma yiyen çocukları tehdit etmişti, Ramazan ya güyya, çocukların milletin önünde dondurma yememesi gerekiyor bu küçük beyinli koca sakallı andavala göre.
Yahu sevgi koyayım dilimde tüy bitti anlatamıyorum, lan oğlum zaten orucun anlamı bu, nefis terbiyesi değil mi amaç? O zaman tabi ki etrafında yiyen içen olacak, sende bakacaksın, hatta canın çekecek ama yemeyeceksin, ki açın halinden biraz anla, nefsini terbiye et (gerçi benim açın halinden anlamam için aç kalmama gerek yok, bunun için mantık ve vicdan yeterli. Ben sizin inancınız gereği diyorum).

Hulen deist olmadan önce, belkide 17-18 yıl oruç tutmuşumdur, oruçluyken yemek yiyen, bir şeyler içen hiç kimseye bakıp "vay goduğumun oğlu, ramazanda yiyip içiyor bak hele bak" demedim. Bunun sebebi ise yaptığım ibadetin hem mantığını sorgulamam hem de "KİŞİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNE SAYGI" idi.

Kişi haklarına saygı ne demek bilir misin?
Sen aç kalacaksın diye, aç kaldığında sevap kazandığına inanıyorsun diye, başkasının da aç kalmasını beklememek, önünde yiyip içmesine karışmamaktır. Yeme-içme-yaşam kişinin HAKKI dır. İnancını alıp başkalarının g-tüne sokmaya çalışırsan, ondan sonra da dinin aleyhinde söylemler görürsen, lütfen zırlama ortalıkta. Ne ektin ki ne biçesin?
Oruç tut, ama eğer oruç tutuyorsun diye beni kısıtlamaya kalkacaksan, inancını dötümüze dötümüze dayayacaksan tutma, ha ama illa da dayamak istiyorum, hoşuma gidiyor diyorsan yardım kampanyası başlayıp bir sürü dildo kargolatabilirim size bir yerlerinizi dayamanız için.

Tabi ki bana göre alevilik de İslamiyet gibi hikayelerden ibaret, yani "Neden deist oldum" yazı seriilerimdeki yazdıklarım zaten alevilik içinde geçerli. Fakat bir gerçek var, bence aleviler Müslümanlardan daha saygılılar. En basit örneği; Müslümanlar genelde Alevileri beğenmezler, hatta büyük çoğunluğu aleviler hakkında kötü söylemler içinde yetişir. Karadenizli bir sülale ve dindar bir mahalle/semt ortamında bunu çokça gördüm. Ne olursa olsun, devasa bir gerçek var, o da Alevilerin ibadetlerini yaparken sizler gibi inanmayanları kısıtlamadığı, haklarına tecavüz etmediğidir! Neden hiç oruç tutarken başkası önünde yiyor diye küfreden, dayak atan alevi göremiyoruz sordunuz mu hiç filtreli beyinciklerinize? (iç sesim bir yandan Alevilerin sayısı Müslümanlar kadar çok değil, o kadar kalabalık olsalar onlar da ortalığa çıkıp aynı şeyleri yapabilirler diyor, ama ne kadar haklı bilemiyorum)

Konu kaydı biraz toparlayayım, eğer açın halinden anlamak için empati yapmak yerine aç kalman gerekiyorsa, git aç kal özgürsün, hatta aç kalıyorsun diye yiyenleri darp edecek kadar yobaz biriysen oruç süreni uzatıp ölüm orucu tutmanı şiddetle tavsiye ederim. Vicdanlarınız, hak hukuk anlayışınız bile öyle körelmiş ki, yok efendim Hz.Ömer'in adaleti şöylediydi, beyleydi, beyle yapardı, şeyle yapardı diye ballandıra ballandıra anlatırsınız ama kendinizde o anlattıklarınızın nedense hiçbir yansımasını göremiyoruz.

Madem bu kadar adaletlisiniz, neden hiçbirinizin sizin dininizden olup şiddet uygulayanları, tehdit edenleri, tecavüzcü hoca ve vakıfları eleştirdiğini göremiyoruz? Nerede o yüce ADALETİNİZ ? Yanlış her yerde yanlış değil mi? Yoksa Müslüman yanlış yaptığında diğer Müslümanın görevi onu görmezden gelip üzerini örtmek mi?
La dur bunu deyince beni bi gülme tuttu ahahaah, camiye gittiğim günlerden hocanın bi vaazı aklıma geldi. Hoca vaazında o gün demişti ki, "müslüman müslümanın ayıbını örterse, Allah'ta onun günahlarını örter". Üstteki yazıyı yazınca birden aklıma geldi nan. Vay arkadaş ne flash back ama :D


Yani sanırım bu vaazların etkisi olsa gerek, sizden olan biri pislik yaptığında görmezden geliyor, ayıplamıyor, 2 kelime etmiyorsunuz. O zaman üstünü kapatarak bir adalet uygulanamayacağına göre inanç sisteminizdeki bir soruna daha ister istemez girmiş oldum. Görmezden gelinen şeyin adı adalet olamaz, neyse masallara ve inanmaya devam...

İkinci bahsedeceğim şey ise, minibüsteki etekli kıza tekme ve yumruklama olayı.
Olayla ilgili konuşmadan önce sormak istediğim bazı sorular var:

1) Kısa etekli birini gördüğünde size giydirilmiş gibi mi hissediyorsunuz? yada ne bileyim birisi gelip size de zorla kısa etek giydirir diye mi endişeleniyorsunuz?

2) Benim dinim bana senin dinin sana diyen, peygamber olduğu için yolundan gittiğinizi söylediğiniz Muhammed'in bu sözüne ne kadar uyuyorsunuz? Harbiden de sizinki size bizimki bize mi? Öyle ise, senin dininde kapanmak şart ise, senin dininden olmayanın inancı ve buna göre yaşaması neden Coni sins dötünüze dayanmış gibi rahatsız ediyor?

3) Hoşgörü dini olduğunu iddia ettiğiniz inancınızı yaşamaya kalkarken ilkel insanlar gibi sürekli şiddete başvurduğunuzun, hoşgörüden zerre pay alamadığınızın farkında mısınız?

4) Şu sıralar birçok ülkede uyanan islam karşıtlığının sebebini sürekli atın zikine, emperyalistlerin oyunlarına bağlamak, "ABD oyunu la bu", "İsrail oyunu la bu", "bunlar müslümanları çekemiyiii" diyerek düşmanlık beslemek, kaytarmak ve kendinizi kandırmak yerine hiç şunu dediğiniz oluyor mu? (ki sanmam):
"Bizi istemiyorlar çünkü, çok fazla şiddet yanlısıyız, kişi hak ve özgürlüklerine zerre saygımız yok, dondurma yiyen çocuk gördüğümüzde dövesimiz, kısa etekli birini gördüğümüzde dövesimiz (bazen de tecavüz edesimiz) geliyor.
Yoksa içinizden bunlar geçtiği halde o "her şeyi bilir, içimizdekileri bile duyar" dediğiniz Allah'ı dışarıdan farklı konuşarak, kandırmaya çalışarak çelişkilerde mi boğuluyorsunuz?

5) Açık konuşalım, kapalı olmayan kadına karşı şiddet isteğinizin en büyük ve temel sebebi; abilerinizin verdiği kızlarla evlenmiş olmanız, görücü usulüne mecbur kalıp "napalım bize de bu çıktı" diyip sabretmeye çalışmanız, inandığınız Allah emretti diye istemediğiniz biriyle birlikte olmanız ya da "kaş-bıyık almak günahtır" diyip ortalıkta rahmetli dedem gibi gezen karılarınız olabilir mi? (eş diyecektim ama siz genelde karı yada hatun dersiniz) Yani "kedi ulaşamadığı ete mundar dermiş" sözündeki kedi siz olabilir misiniz?

Siz bu soruların cevabını düşünürken ben yazmaya devam edeyim. Şimdi kalkıp dallamanın biri, minibüsteki kızın giyiminden dolayı "Ramazanda böyle giyilir mi leaaaghhhhkkk" diyip tartaklıyor. Peki kim önemsiyor? Hangi kanalda haber yada kaç dakika, kaç kez haber olduğunu gördük? Rabia rabia diye yırtınan arap sempatizanı toplumun ve ülke yetkililerinin kendileri gibi olmayanlar şiddete uğradığında görmezden gelmeleri imanın şartlarından mıdır?

Kızı darp edip hakkını çiğneyen, psikolojisini bozan bu zikko kafalıyı serbest bırakan mahkeme kimin ve neyin mahkemesidir? Kız türbanlı olmadığı için mi adam serbest bırakılıyor veya olay ses getirmiyor? Sizin Hz.Ömer sitili adaletiniz sadece türbanlılar için mi işliyor? Bir işçinin aylık maaşını oturup tek bir iftar sofrasında ziyafet çekerek kalın bağırsağına yollayan godomanların çocukları ve onların türbanlı tanıdıkları değilseniz sizi döven kişiler ceza almıyor mu?

Bakın, din ve siyaset hiçbir zaman ayrı olamamıştır, çünkü dinlerin çıkışı da tamamen siyasidir. Siz dini inançlarınızda 2 yüzlü oldukça, bunun yansımalarını hem halkın arasında hem de siyasette görüyoruz. "Benim türbanlı bacılarıma bilmem ne yaptılar" cuma günü yayınlayacağım diye iftira atıp karalama kampanyası yürüterek halkı birbirine düşürüp ayıran zihniyet, 1500 cuma geçmesine rağmen bahsettiği görüntüyü nedense yayınlayamamıştır. Gel gelelim ki, nedense aynı hassasiyeti, aynı saygıyı ve koruma içgüdüsünü kendisi ile aynı düşünmeyen, aynı din ve görüşten olmayanlar için uygulayamamıştır. Minibüste türbanlı bir kadına şiddet uygulayan diğer kadını tutukladınız, ama türbanlı olmayan kadın dayak yediğinde tutuklanacak bir şey görmediniz, bu da "Z-KEYİM SİZİN SÖZDE ADALETİNİZİ" dememiz için oldukça yeterli bir sebep.

Rabia işareti yapmakla, parmağın tekini tutup çük gibi sallayarak "bu ne biliyor musun? tek millet tek" demekle TEK MİLLET olunmaz. Çifte standart uygulayarak, sadece senin gibileri görüp diğerlerini köşeye itip görmezden gelerek, hak ve hukuku sadece ebene uygulayarak tek millet falan olamazsın, sadece laf !

Demem o ki hacı dayılar, trilyonlarca kez, onlarca yazımda söyledim ama tekrar söyleyeyim:
Sen istediğin kadar, islamiyet hoşgörü dinidir, senin dinin sanadır, yok efem nefsimizi terbiye ediyoruz, yok efem müslüman emin olunan kimsedir, yok efendim bizi karalamak için yapıyolar biz şiddete başvurmayız de, ne dersen de, bir gerçek var ki, çoğunuz 2 yüzlüsünüz. Hem dediklerinizde, hem yaptıklarınızda. Dilinizden çıkan ile yaptıklarınızın, süsleyerek anlattıklarınız ile yaşadıklarınızın birbiri ile zerre ilgisi yok...

Ben ne dersem diyeyim biliyorum ki sizler:
  • Tecavüz edilen çocukların haberlerini gizlemeye ve hatta utanmadan tecavüzcüleri savunmaya,
  • Oruç tutmadığı için dayak yiyenler için "oh ooohhh" diyip zevkten boşalmaya,
  • Kapalı olmayan biri kaza geçirdiğinde yada darp edildiğinde g-tünüze kına yakmaya,
  • Mağdurdan çok eylemi yapanı tuhaf bir şekilde savunmaya,
  • Kişinin hak ve özgürlüklerine saygı göstermek yerine araya sürekli inancınızı ve sakalınızı sokmaya,
  • Kendinizi ve inancınızı sürekli öven hadisler, ayetler, rivayetler falan anlatıp içten içe "hehehe bak ne kadar doğru bir dine inanıyorum görüyor musunuz, çok iyiyiz biz yeaaa, bunlar hep kafir haminagoyim" derken diğer yandan insanlara hayatı dar etmeye,
  • Dondurma yemek için dışarı çıkan çocukların gününü zikmeye,
  • Her fırsatta mağdur edebiyatına başvurmaya,
  • Ne olursa olsun, sırf işinize gelmediği için "gerçek islam bu değil" demeye,
  • Sanki zorla ağzınıza tıkıyormuş yada bittiğinde şişesini anüsünüze sokuyormuş gibi içkisini adam gibi içene küfür ve şiddete
  • Kerhane, sigara ve alkolden gelen paralarla imam maaşı ödemeye
DEVAM EDECEKSİNİZ...

Dünya vatanım, tüm insanlar kardeşim ve iyilik yapmak dinimdir. "Thomas Paine"

SU TANRIÇASI SEDNA

Yazan: A.Kara
eskimo mitolojisi, mitoloji, din ve mitoloji, su tanrıçası sedna, öfkeli eskimo tanrıçası, sedna, ruhlara yol gösteren tanrıça, babasının denize fırlattığı sedna, kuzgunla evlenen tanrıça, Eskimo'yu bir çoğumuz gerek buz kütleleri ve ikliminden gerekse bizlere olan uzaklığından biliyor veya duyuyoruz. Her toplumun geçmişinde oluştuğu gibi Alaska, Kanada ve Gröland bölgelerinde de Eskimo mitolojisi kendini göstermektedir.

Dinler, inanışlar, mitolojiler özellikle yaşanılan coğrafya, o coğrafyadaki canlılardan ve iklimlerden esinlenilerek oluştuğundan ve Eskimoların yaşam alanlarının da büyük kısmını buz,soğuk,su oluşturduğundan mitleri bu yönde oluşmuştur. Dünyanın kuzgunun ve balinanın bedeninden dünyanın yaratıldığına inanan Eskimo'lar ayrıca insan ruhu ve tabiatın içinde olduğu en yüce varlık olarak "Sila" adındaki her şeyi birbirine bağlayan göksel bir güce inanmaktaydılar. Bu inanıştan dolayı bir canlının bir diğer canlı için gerekli olduğuna da inanırlardı.

Babasının zoruyla bir balıkçı ile evlendirilen genç kız Sedna, kocasının bir kuzgun olduğunu görünce göz yaşlarına boğulur, öyle çok ağlar ki babası istemeyerek te olsa kızını teknesine geri alır. Bunun üzerine kuzgun onları takip ederek saldırır ve Sedna'yı denize düşürür. Sedna denizde mücadele verip tutunmaya yer ararken babasının olduğu kanoya tutunur, bu sırada onu istemeyen babası kızının parmaklarını keser. Parmakları kesilince kanoya tutunamayan Sedna acılar içinde denizin dibine batar ve derinlere battıkça bir ruha dönüşür, bu dönüşüm sırasında babasının kestiği parmakları ise foklara ve balinalara dönüşür. Adlivun diye anılan, ölülerin gittiği yer altı dünyasında Tanrıça olarak hüküm sürmeye başlayan Sedna, yaşadıklarından dolayı öfke ile doludur. Ay mekanı ve Adlivun'a gidecek ruhları bir sonraki yolculuklarına hazırlar. Bu ruhlar, huzur ve mutluluğun olduğu Ay mekanına (cennet tasviri gibi) gitmeden önce Adlivun denen yere giderek günahlarından arınırlar.

Sedna'nın bu öyküsünün çok benzer olsa da bazı yönlerden üsttekinden farklı olan, bir öyküsü daha vardır;

Diğer mitde ise babası ile yaşayan Sedna, erkeklerden çok fazla evlenme teklifi alan güzel bir kızmış fakat ona teklifte bulunan erkeklere zalimce davranmayı sever ve bundan hoşlanırmış. Yakışıklı bir avcıya tutulduğu gün, onu geri çevirememiş. Aşık olan Sedna babasına haber vermeden bu yakışıklı avcı ile çok uzaklara gitmiş fakat mutlulukları pek uzun sürmemiş. Aşık olduğu avcının gündüzleri insan biçimine giren martı benzeri büyük bir kuşun hayaleti olduğunu öğrenince yaşadığı korku ve şaşkınlık onun aşkını nefrete dönüştürmüş. Gece ağlarken kendisini arayan babasının sesini duyan kız, doğruca dışarı çıkıp babasının kucağına atlamış. Baba kızını kayığına alıp kaçmaya koyulmuş, fakat gece denizde çok güçlü bir fırtına kopmuş. Bu sırada azgın dalgalar "Sedna'yı bize ver" diye haykırmaya başlarken baba "hayır, vermem" diye karşılık vermiş. Fakat kayığın alabora olacağını anladığında korkuya kapılan baba, ayı kürküne sardığı kızını denize fırlatmış. Sedna dibe doğru yol alırken sular sakinleşmiş ve fırtına dinmiş.

Yıllar sonra, hayatını pişmanlıkla devam ettiren babasının balık tuttuğu bir gün, tam azgın dalgalar, babasını ve gemisini denizin dibine çekmişken baba denizin diplerinden kendine gülümseyen kızını görmüş. Kaybolan ruhların kraliçesi olan kızı, yanında kocası avcı ile birlikte durmaktaymış. Babasını affettiğini söyleyen Sedna, ona kendi ülkesinden bir yer vermiş.

Bu mit, ve Tanrıça Sedna, Efterklang'ın bir şarkısına bile konu olmuştur;
your ways
tipping me over
darkest woman
taking all

your ways
taking me over
bottom talked to the hook

ı'll let him
ı'll fall

you spend the night
without love

your ways
tipping me over

all living is
taking me over
there's a true sin
calling for the night

all living is
taking me over
there's a true sin
calling for the night

gotta love what you said
stop taking me over
forgot what it means to apologize

sedna looked at the sea
all your love it starts slow
lonely where it's calling for the close

and your ways...

TANRIYLA MI GÖRÜŞECEKSİN? DAĞA ÇIK

Yazan: A.Kara
dağın tepesinde Allahla görüşen, din, din ve mitoloji, islamiyet, tanrıyla dağda görüşen, tanrıyla görüşmek için dağa çıkma hikayeleri, yahudilik, neden hep dağda görüşülüyor, Daha büyük dinler yokken onlardan çok önce bile, şuan adına mitoloji dediğimiz inançlar zamanında Minos, Dicta dağına çıkıp Tanrı Zeus'dan kutsal kanunları öğreniyodu (yalnız başına). Sonra onlarca ilahi sayılan kişi hep bir yerlerde dağlara çıkıp Tanrıyla konuştu, hep yalnızlardı ve nedense Tanrı hep onlarla dağda konuşmayı seviyordu, sanırım inanılan Tanrı dağ zirvesindeki açık havayı çok seviyo, orada güneş ışınlarıyla çay demleyip mangal keyfi yapıyodu.

Ondan olsa gerek hep dağın tepesine çağırıyodu vahiy vermek için. Minos'tan sonra farklı toplum ve kültürden yüzler, binler çıktı dağlara, Tanrıyla konuştuk hatta messengerdan ekledik dediler, hepsinin Tanrısı başkaydı, hepsi başka şeyler dedi, dağa çıkan çıkanaydı, bitmek bilmedi, hatta zannedersem dağcılık sporu bu şekilde gelişmiş olmalı. İsa, Musa, İbrahim, Muhammed vs. diye uzadı gitti dağa çıkıp yaratıcıyla konuşanlar. Bence bu işte bi iş var, hep dağ hep dağ, bu dağlarda bir şeyler var. He bu arada bende geçen dağa çıkıp Tanrıyla konuştum, bu gala daşlı gala cingılı daşlı gala, eğer yersen aybala...

ALLAH-TANRI'NIN YARATACAĞI HER ŞEYİ ÖNCEDEN GÖRME ÖZELLİĞİ

din, dinler, din ve mitoloji, Allahın yaratacağı her şeyi önceden bilmesi, Allah olacakları biliyorsa, Allah her şeyi biliyorsa, islamiyet, Allah tecavüzcüyü bile bile, Allah inancı, sizden gelenler,
Evreni yaratacağını, daha evreni yaratmadan çok önceleri bile görebilen Allah'ın, artık bu evreni yaratmama şansı var mıdır?

Evet Allah-Tanrı'ın olacak her şeyi önceden görebilme özelliği, aslında onu aciz ve eli kolu bağlı, önceden gördüğü her olayı zamanı geldiğinde yaratmak ve gerçekleştirmek zorunda olan programlanmış bir robottan farksız duruma sokmaktadır. Evreni yaratacağını çok önceden görüp biliyor. Artık ben vazgeçtim evreni yaratmaktan diye karar değiştirme hakkı bile yoktur. Zamanı geldiğinde mecburdur, eli mahkum evreni yaratacak.

Adolf Hitleri yaratacağını, yarattığı bu şahsın 50 milyon insanın ölümüne sebep olacağını sonsuz zaman önceden görüyor. Zamanı geldiğinde mecburen yaratıyor. Vazgeçme şansı yok. Öyle görüyor çünkü. Yaratıyor ve yarattığı adam 50 milyon insanı öldürüyor.

5 yaşındayken bir sapık tarafından tecavüze uğrayıp öldürülen kız çocuğunu milyon yıl önceden görüyor. Ancak eli mahkum. Zamanı geldiğinde önce o kız çocuğuna tecavüz edecek sapığın dünyaya gelmesine izin veriyor. Daha sonra tecavüze uğrayacak kız bir bebek olarak dünyaya geliyor. Yine zamanı geldiğinde o sapık bu kız çocuğuna 5 yaşında tecavüz edip öldürüyor.

Bu olayların hepsini önceden görüp, gördüğü için mecburen yapmak zorunda olan, bu olanlara izin veren, kararını değiştiremeyen bir Allah modeli var karşınızda arkadaşlar. Allah karar değiştirir mi o zaman kendi ile çelişir derseniz o zaman neden dua ediyorsunuz ? Dua etmenize gerek var mı ? Dua ederek gerçekleşmesini istediğiniz olayın gerçekleşeceğini Allah önceden görmüşse sen zaten dua etsen de etmesen de gerçekleşecek. Yok gerçekleşmeyeceğini görmüşse dua etmen boşuna. Zaten gerçekleşmeyecek.

Kabul etseniz de etmeseniz de Böyle bir Allah profilinin; zamanı gelince her saat başı gonga vuracak bir saatten, önceden programlanmış ve zamanı gelince çamaşırları yıkayacak olan bir çamaşır makinesinden farkı yoktur. Kendi iradesi, karar verme, kararını değiştirme özelliği yoktur.

Yaratacağı her şeyi önceden görme özelliği Allah'ı eli kolu bağlı, aciz bir tanrı durumuna düşürmektedir. Bu tanrıya inanıyorsunuz. Maalesef gerçek bu.

SİZDEN GELENLER | Yazan: Y.Yılmaz

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

* Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
* Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
* Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)
NOT: Ayrıca sitemizde yazar olmak için de bize mail atabilirsiniz. Sitemizde yazarlara özel kategoriler açılacaktır.