HABERLER
Dini Haber
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ANTİK ÇAĞDA SOLAK OLMAK

Yazan: A.Kara
A,tarih, Antik tarih, Eski inanışlar,Sol el,Sol el ile yemek,Sol eli kullanmak,Dinlerde sol,Kur'an'da sol,din, Batıl inançlar, Solak olanlara işkence,Antik Mısır'da solak olmak,Roma'da sol el

ANTİK ÇAĞDA SOLAK OLMAK KÖTÜLÜĞÜN BİR İŞARETİ OLARAK MI GÖRÜLDÜ?


Eski zamanlarda sağ yön iyi demekti. Günümüzdeki birçok söylem bu anlayıştan gelir. Güvenilen birine "falanca kişinin sağ kolu" denir. Sol kolu değil. Doğru ve akla uygun kararlar veren birine solduyulu değil de sağduyulu deriz. Tokalaşırken sağ elimizi kullanırız.

Çünkü insanlar solakların gerçekten kötü bireyler olduğuna inanıyorlardı. Sağ el kullanımı Yunanistan, Roma, Çin, Mısır ve Mezopotamya genelinde yaygındı. Ayrıca birinin sağında oturmak ya da dikilmek bir ayrıcalıktı. Mezopotamyalılara göre solaklık Tanrıların verdiği bir cezaydı. Eski Mısır'lılar ciddi şekilde sol karşıtıydılar. Düşmanlarını sıklıkla solak tasvir ederken kendilerini sağ el kullanan veya sağ yönden gelen kişiler olarak tasvir ediyorlardı. [Stanley Coren, Advances in Psychology. Cilt. 67. Left-Handedness: Behavioral Implications and Anomalies. 1990.] Ayrıca dini figürlere dair heykellerde sağ el sembolizmi hakimdi. Örneğin bir Mezopotamya rahibi veya herhangi bir Tanrı sağ eli havada tasvir ediliyor, insanları sağ eliyle selamlıyordu. Tıpkı kralların da yaptığı gibi. 

Romalılar alyansları sol elin üçüncü parmağına takıyor, böylece kötülükleri uzak tutacaklarını düşünüyorlardı. Selamlaşırken sağ ellerini kullanarak silahsız olduklarını da göstermiş oluyorlardı. [Coren S. The left-hander syndrome: the causes and consequences of left-handedness. 1992]

Birçok din ve inanışta solaklık kötülük, şeytan ve şeytani eylemler ile ilişkilendirilmişti.
Yunan inancına göre Kiklop ve Titanlar Uranüs ile Gaia'nın çocuklarıydı. Uranüs Kiklopları yeraltı dünyası Tartarus'a kapattğında anneleri Gaia intikam almak isteyip Titanları babalarına karşı kışkırtmıştı. Gaia ile Uranüs'ün seviştiği bir sırada en genç titan olan Kronos sol elinde tuttuğu taştan yapılmış orak ile babasının cinsel organını kesmişti. [Graves R. The Greek Myths. 1963]

Havva ile Adem'in yasak elmayla birlikte resmedildiği çizimlerde Havva her zaman Adem'in solunda çizilmiştir. Çünkü elmayı alıp Adem'e veren Havva'dır. Ayrıca unutulmamalıdır ki İbrahimi dinlere göre Havva Adem'in sol yanından çıkmış yani sol kaburgasından yaratılmıştır. Bu yüzden yüzyıllar boyunca sol taraf dişilik ve aşağılık-bayağılık ile ilişkilendirilmiştir.

Çoğu kültürde olduğu gibi eski Âsurlular da sağ elin yemekte, ayin ve dini törenlerde kullanılması gerektiğine inanıyorlardı. Sanat uğruna bile olsa bu inançlarından sapmadılar. Kabartmalarında insanlar sağ elleri ile tokalaşıyor veya sağ elleri havada tasvir ediliyorlardı.

Sol kötüyle-cezalandırmayla ilişkilendirildiğinden Hristiyan sanatında İsa her zaman tanrının sağında resmedilir. Aynı nedenden ötürü "tanrının sol eli" denen Cebrail tanrının solunda yer alır.

Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte sol tarafa verilen özellikler kendi kurucu mitleriyle harmanlandı. Hristiyanlık solu zayıflığın da ötesinde bir yere koyarak ahlaksızlıkla ilişkilendirdi. Birçok tarihçi solun kötülükle olan ilişkisinin ortaya çıkışını açıklamaya çalışırken Matta Kitabındaki bir bölümü işaret eder. Hesap (Yargılanma) Günü'nde şöyle yazar:

Matta 25: 31-41:
31. “İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak.
32. Ulusların hepsi O’nun önünde toplanacak, O da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, insanları birbirinden ayıracak.
33. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak.
34. “O zaman Kral, sağındaki kişilere, ‘Sizler, Babam’ın kutsadıkları, gelin!’ diyecek. ‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın!
35. Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız.
36. Çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz.’
37. “O vakit doğru kişiler O’na şu karşılığı verecek: ‘Ya Rab, seni ne zaman aç görüp doyurduk, susuz görüp su verdik?
38. Ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık, ya da çıplak görüp giydirdik?
39. Seni ne zaman hasta ya da zindanda görüp yanına geldik?’
40. “Kral da onları şöyle yanıtlayacak: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz.’
41. “Sonra solundakilere şöyle diyecek: ‘Ey lanetliler, çekilin önümden! İblis’le melekleri için hazırlanmış sönmez ateşe gidin!

Solun kötü sağın iyi olduğu düşüncesi Yahudi yazarlar arasında da görülür. Eski Ahit insan doğasını anlamlandırırken insanların “yetzer” olarak adlandırılan iki dürtüsü olduğunu yazar. Sağa doğru eğilimi olanlar için "Yetzer tov", sol tarafa yani kötülüğe eğilimi olanlar için "Yetzer Ra" ifadeleri kullanır.

Mezopotamyalılardan Mısırlılara, Yunanlılara ve Romalılara kadar dünyanın ilk büyük uygarlıklarının tümü sağ el konusunda taraflı olmuştur. Tanrıların sağ elinin şifa verici ve faydalı olduğu düşünülürken sol ellerini lanetlemek ya da cezalandırmak için kullandıklarına inanılırdı. Bu kültürlerin neredeyse hepsinde törenlerde ve yemeklerde sağ el kullanılmış ve sağ taraf her zaman tercih edilen konum olmuştur.

Tanah'da solak insanların başka bir yönlerine atıf yapılır. Birkaç örneğe bakalım ve Ehut'un, Moav kralına düzenlediği suikasti anlatan hikayeden başlayalım [Hakimler 3: 12-21]
12) Sonra İsrailliler yine RAB’bin gözünde kötü olanı yaptılar. RAB gözünde kötü olanı yaptıkları için Moav Kralı Eglon’u onlara karşı güçlendirdi.
13) Kral Eglon Ammonlular’la Amalekliler’i kendi tarafına çekerek İsrail’e saldırdı. Onları bozguna uğratarak Hurma Kenti’ni ele geçirdi.
14) İsrailliler on sekiz yıl Moav Kralı Eglon’un boyunduruğu altında kaldılar.
15) Ama RAB’be yakarmaları üzerine RAB onlar için Ehut adında bir kurtarıcı çıkardı. Benyaminli Gera’nın oğlu Ehut solaktı. İsrailliler Ehut’un eliyle Moav Kralı Eglon’a haraç gönderdiler.
16) Ehut kendine bir arşın uzunluğunda iki ağızlı bir kama yaptı ve bunu sağ kalçası üzerine, giysisinin altına sakladı.
17) Varıp haracı Moav Kralı Eglon’a sundu. Eglon çok şişman bir adamdı.
18) Ehut haracı sunduktan sonra, haracı taşımış olan adamlarını salıverdi.
19) Ama kendisi Gilgal yakınındaki taş putlardan geri döndü. “Ey kral, sana gizli bir haberim var” dedi. Kral ona, “Sus” diyerek yanındaki adamların hepsini dışarı çıkardı.
20) Ehut, üst kattaki serin odasında yalnız kalan krala yaklaşarak, “Tanrı’dan sana bir haber getirdim” deyince kral tahtından kalktı.
21) Ehut sol eliyle sağ kalçası üzerindeki kamayı çekti ve kralın karnına sapladı.

Taş askılarını yani taş fırlatmak için kullanılan antik savaş aletini ölümcül bir doğrulukla kullanabilen Benyaminoğullarından iki yerde şöyle bahsedilir: [Hakimler 20:16]
16) Solak olan yedi yüz seçme adam da bunların arasındaydı. Hepsi de bir kılı sapanla vuracak kadar iyi nişancıydı.
2) Benyamin oymağından, Saul’un ailesindendiler. Yay taşır ve yayla ok, sapanla taş atmak için hem sağ, hem sol ellerini kullanabilirlerdi. [1. Tarihler 12:2]

İncil öykülerinin Benyaminoğulları kabilesinin solak insanları içerdiğini söylemesi önemlidir. Görünüşe göre onları tıpkı tanrının sol eli gibi zarar verebilecek,kötü insanlar olarak görüyorlardı.

Sağ eli, sol elden üstün tutarak onurlandırmak Müslümanlar arasında da yaygın görülür. Sağ eli tüm onurlu amaçlarla kullanırken sol el yapılacak olan kirli işlerde kullanılır. Sağ elle yemek yenir, taharet sol el ile yapılır, bir yere sağ ayakla girilir, sol ayakla çıkılır. Bunlar Kur'an'da yazan şeyler olmasa bile Mezopotamya ve Mısır'dan Arap coğrafyasına taşınan inançların kalıntılarıdır. Bu sayede rivayet ve hadislerde kendilerine yer bulmuşlardır.

Ayrıca tıpkı Tevrat ve İncil'deki gibi Kur'an ayetlerinde de sol tarafın kötülükle, kötü olan şeylerle ilişkilendirildiğini görebiliriz. Bir örnek olması için Hakka suresi 25. ayete bakalım:
"Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”
İlaveten, ayetlerde ve hadislerde cariye, köle ve ganimetlerden bahsederken "sağ elinizin sahip oldukları" ifadeleri yer alır. Yani Kur'an Müslümanların savaşırken kullandıkları "sağ el" üzerinden vurgu yaparak savaşlarda ganimet ele geçirmelerini, köle ve cariyeler edinmelerini ayıplamaz. Hatta sağ el ile alınanlara ayrıcalıklar tanıyarak onları savaş ve yağmaya teşvik eder.

Sol elin ve sol tarafın kötüyle ilişkilendirilmesi ile ilgili bazı rivayetler de vardır:
Peygamber bana geldi ve benim sol elim sağ elimin üzerindeydi. Benim sağ elimi tuttu ve sol elimin üzerine koydu. [Sünen İbni Mâce 811; Kitap 5, Hadis 9. Statü: Sahih]
Her kim yemek yiyecekse sağ eliyle yemelidir ve içecekse sağ eliyle içmelidir. Çünkü Şeytan sol eliyle yer ve sol eliyle içer. [Sahih Müslim 2020a; Kitap 36, Hadis 139; Sünen-i Tirmizi 1799; Kitap 25, Hadis 13. Statü: Sahih]

SOLAKLIĞI KÖTÜLÜK OLARAK GÖREN FİLOZOFLAR VE YAKIN TARİH

Plato ve Aristoteles bile hemen hemen her zaman iyi olanı sağ el ile kötü olanı ve suç unsuru taşıyanı ise sol el ile ilişkilendirdiler. Büyük filozof Plato uzuvların doğal olarak eşit güçte ve kabiliyette olduğuna ve bu düşüncelerin tamamen kültürel olduğuna ikna olmuştu. Ama yinede solak olan çocukların, sol elini kullanan bakıcılardan ve annelerin yanlış eğitiminden kaynaklandığını söylemekten geri kalmadı. Diğer yandan Aristoteles insanların el kullanımının doğuştan gelen bir miras olduğuna inanıyordu.

Filozof ve matematikçi Pisagor'un Zıtlıklar Tablosunun sağ tarafında hafif, iyi, erkek, sınırlı, durgun ve heteroseksüellik gibi şeyler yer alırken sol tarafında karanlık, kötülük, kadın, sınırsız, hareketli ve çarpıklık gibi şeylerin yer alması şaşırtıcı değildir. Anaksagoras'ın yalnızca sağ testisten gelen spermin erkek çocuğa gebe bırakacağını düşünmesi de muhtemelen bu bakış açısıyla ilgiliydi. [Corrbalis M. 1983. Human laterality. 1983]

Anaksagoras'ın düşüncesi eyleme çevrilmişti. Yunan erkekler yüzyıllar boyunca çocuklarının cinsiyetini seçme amacıyla testislerinden birini bağlayacak kadar ileri gitmişlerdi.

Ortaçağ'da sol elini kullanan insanların karşılaştıkları sorunlar hakkında çok az şey biliniyor. Fakat Katolik Kilisesi'nin güçlü etkisi ile sol elini kullanan insanlar şeytani, zayıf, pis, sağlıksız ve kadınsı olarak nitelendirilmeye başlamıştı. Engizisyon döneminde bir kadının yalnızca solak olması bile onun cadı ilan edilip öldürülmesi için yeterliydi. Birçok masum bu nedenle öldürüldü.

Akıl Çağı ve Aydınlanma Çağı'ndaki sınırlı reformlara rağmen 18 ve 19. yüzyıllar özellikle solaklar için zordu. Onlara karşı uygulanan ayrımcılık kökleşmiş ve resmen kurumsallaşmıştı.

Avusturyalı hekim ve psikolog Wilhelm Stekel 1911'de "sağ el her zaman doğruluğu, sol el ise suça giden yolu belirtir." demişti. Böylece sol eli kullanmak, eşcinsellik, ensest ilişki ve sapkınlık anlamlarına gelebilirken, sağ el evlilik veya fahişe ile ilişki gibi anlamlar içeriyordu.

19. yüzyıl Avrupa'sında eşcinsellerin solak olduğu söylenirdi. Birleşik Krallık'ın Protestan çoğunluğunun olduğu kesimlerde Katoliklere "sol ayak" denirken İrlanda ve İrlanda’nın Katolik kesimlerinde durum bunun zıttıydı.

Fransız sosyolog Robert Hertz, 19.yüzyılda Güney Afrika'ya yaptığı seyahatlerde Zulu kabilelerinin bir deliğe kaynamış su döktüğünü, daha sonra çocukların sol elini içine koyarak haşladıklarını, böylece sol el kullanımını engellemeyi amaçladıklarını yazmıştı.

Göreceli olarak Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın özgür toplumlarında bile solaklığı bastırmak ve eğitim sistemindeki düzeni empoze etmek için kasıtlı ve acımasız girişimlerde bulunuldu. Örneğin, okulda sol elini kullanan çocukların elleri gerilerek oturduğu sandalyenin arkasından bağlanıyordu. Bazen ise çeşitli bedensel işkenceler uygulanıyordu. Sol elini kullanırken yakalanan herkes için bu cezalar geçerliydi.

Çok yakın zamanda bile birçok ülkede solak çocukların eğitim kurumları gibi alanlarda sağ ellerini kullanmayı öğrenmek zorunda bırakıldıkları görülmektedir.

Bu anlayışa zıt kimi din ve uygarlıklar da olmuştu elbet. Örneğin İnkalar solakların büyücülük ve şifacılık gibi özellikleri olduğuna inanıyorlardı. Günümüzde And dağlarında yaşayan yerliler arasında aynı inanış vardır. Ayrıca Tantra Budizminde sol el bilgeliği simgeler. [Robert Beer. The Encyclopedia of Tibetan Symbols and Motifs (2004). S.150.]

Kaynaklar:
Biblical Archaeology Society
Evans, Dave (2007). The History of British Magick after Crowley.
Dolan, T. P. (2004). "left-footer". A Dictionary of Hiberno-English: The Irish Use of English. p. 139. "Notes and Queries: Where does the phrase 'left footer' come from?". The Guardian; Mencken, Henry Louis (1962). The American language. A. A.Knopf. p. 745.; Partridge, Eric (May 2, 2006). "left-footer". A Dictionary of Slang and Unconventional English. Nature. 142. Routledge. p. 674.

NASIL PARÇACIK OLDUM ? | 1

Nasıl parçacık oldum,Karmaşık, Dinden çıkış hikayesi, İslamı neden terk ettim?, İslamdan ayrılış, Dinden çıkış hikayesi, Gerçek hayat hikayeleri, İslamdan çıkış süreci
NASIL PARÇACIK OLDUM ?
BÖLÜM 1

Yani bu durumda Tanrı yok mu?
Saçmalama oğlum biraz bir şeyler okuyunca hemen yoldan çıktın!
Allah’ım ne olur beni doğru yola ilet..

2 yıl önce….
Durun bir dakika, daha eskiye gitmem gerekiyor, yaklaşık olarak 35 yıl önceye..
16 – 17 yaşındayım. Cuma namazına henüz başlamış olduğum dönemler. Zıpkın gibi bir delikanlıyım. Din ile ilgim henüz başlamış. Babam peygamberimizin hayatını anlatan 15 ciltlik bilmemne yayınlarının bilmemne hocanın anlatımıyla o yıllara göre oldukça sade bir dille yazılmış hayatı.

Birkaç kere baştan sona okuyup cuma namazına başladığım yıllar.  Güneydoğunun o artık aydınlanması mümkün olma şansını çoktan kaybetmiş atmosferinde, kendimce mezhepleri reddederek modern çizgiyle bağımı koparmamış bir gençtim.

Bu sitede okuduğum bir çok arkadaşımın aksine ailemin görüntüsü şöyle idi ; Babam cumadan cumaya esnafla birlikte camiye giden ancak birçok kadınla sürekli dostluk kuran bir baba. Annem bildiğiniz başı açık ev hanımı. Ve çevremizde yaklaşık olarak böyle tipler.

32-33 yıl içerisinde Allah ve peygamber sevgisi içimden hiç eksilmedi. Hatta iyice pekişti. Öyle anlar oldu ki 4 halifeyi eleştiren bir misafirimi evden kovmuştum.
(Şimdi düşünüyorum da, ben ki okumaya, kültüre değer veren birisi olarak bu tepkileri koyuyorsam eğer, günümüzdeki kitlenin tepkisine bir psikolog edasıyla yaklaşmak gerektiğine inanmaya başladım)


Bu süre zarfında ben 1 – 2 kez eşimin başını kapatmadığı için boşanma düşüncesine kapılmış olduğum günler geçirdim, veya sahip olduğum tek mal varlığım olan arabamı satıp hacca gitmeyi düşündüm. Ve saire..

Beynimde öyle bir peygamber imajı oluşmuştu ki yıllar içinde, O şu anda hepimizi görebiliyor biz dualarımızda O’na seslenirsek bu mesajlar O’na ulaşıyor. O bizi tek tek ismen tanıyor ve Muhammed peygamber yarı ilah bir görünüm arzediyordu.

Yolculuğum ilk defa Ahmet Murat Sağlam’ın yazdığı “Neden yalnız Kuran” isimli kitabı okumakla başladı. Hadislerin dinin kaynağı olamayacağını sağlam argümanlarla ortaya koyuyordu. Bu vesile ile Edip Yüksel’le tanıştım. Bir çok kez 19 mucizesi üzerine fikir alışverişinde bulundum. Ancak Tevbe suresi son 2 ayeti konusunda O’na katılmadığımı farkettim.

Oh be! Artık ben gerçek Müslümandım. Hadisleri  red ederek dinimi bir çok yanlış ritüelden sıyırmış ve tertemiz yapmıştım. Bu büyük ve radikal gelişme benim iç dünyamda muhteşem bir aydınlanmaya neden olmuştu. Artık gaz kaçırınca abdestimin bozulmadığını biliyordum.
Veya camide Allah yazılı tabelanın hemen aynı hizasına Muhammed yazılı tabela astıkları için ve Müslümanların camiye gidip Muhammed yazılı tabelanın önünde secde etmesinin şirk olduğu çıkarımında bulunuyordum.
Heyt beee, yahu bunca yıldır meğer ne çok günaha girmişim muhterem (!)
Neyse Allah affeder inşallah..

Artık hayatımda yeni bir dönem başlamış ve Kuran’ı farklı bakış açıları ile okuma dönemine girmiştim. Bir çok ayetin kilitleri birer birer önümde açılıyor ve o ayetlerin aslında ne demek istediğini çok net bir şekilde anlayabiliyordum.

Devamı haftaya..

Yazının Diğer Bölümleri

Yazan: Karmaşık

ZERDÜŞT'ÜN KIYAMET KEHANETİ : KUYRUKLU YILDIZ

Yazan: A.Kara
din,A, Zerdüştlük, Zerdüşt,Zerdüştlükte kıyamet,Kıyamet anlatımı,Zerdüşt'ün kıyamet kehaneti,Comet Gochihr,Zerdüştlük ve Hristiyanlık,İncil'de kıyamet,Zerdüştlükte mesih,Saoshyant,Mesih hikayesi

ZERDÜŞTLERİN KIYAMET KEHANETİ İLE VAHİY KİTABI KIYAMETİNİN BENZERLİĞİ
Zerdüşt'e göre Gochihr adlı bir kuyruklu yıldız Dünya'ya çarptığı zaman dünyanın sonu gelecek. Zerdüştlük dininin peygamberi Zerdüşt'ün kıyamet gününe dair tahmini ve İncil Vahiy Kitabı'nda açıklanan Ahir Zaman Süreci şaşırtıcı şekilde benzerdir. Bu iki anlatım sanki aynı olaydan bahsediyor gibi.

ZERDÜŞT KİMDİR?
Zerdüştlük gezegendeki en eski dinlerden biri olarak kabul edilir. Zarathustra olarak da bilinen kurucusu Zerdüşt 628 yılında doğan eski bir Pers peygamberiydi ve MÖ 550'de öldüğüne inanılıyor.

Zerdüştlerin kökenleri ve hatta orijinal öğretileri günümüzde kaybedilmekte veya gizlenmekte fakat korunan bilgilere dayanarak en azından Zerdüşt ve inancı hakkında bazı şeyler biliyoruz.

Doğu İran’da yaşadı ve kendisini hakikati vaaz etmeye adayan Zerdüşt, Akil Efendisi Ahura Mazda'dan emir (görüş) aldığını söyledi. Işık Tanrısı Ahura Mazda ve kötülük ilkesi Ahriman arasında devam eden kozmik esas hakkındaki öğretileri ona birçok takipçi kazandırdı.

Zerdüşt insanların iyiyle kötüyü arasında seçme gücüne sahip olduğunu belirtti.

Öğretilerine göre hepimizin manevi bir seçimi vardı. Aša'yı (ilahi olan gerçeği) kabul edebilir ve druj'u (cehalet ve kaosa yol açan yalanları) reddedebilirsiniz diyordu. Anlatılara göre Zerdüşt takipçilerini iyi düşünceler düşünmeye, güzel sözler söylemeye ve başkaları için iyi işler yapmaya teşvik etti

Onun takipçileri binlerce yıldan fazla bir süredir öğretilerini diğer kuşaklara aktardılar. Ardından Zerdüşt'ün tecrübe ve bilgileri yazılarak Avesta olarak bilinen kutsal yazıya dahil edildi, ancak bundan yalnızca birkaç kopya yapıldı.

Ne yazık ki, Araplar, Moğollar ve biz Türklerin müteakip saldırılarında eski yazılar kayboldu veya yok edildi. Şuan var olan en eski kopya 1323’ten kalmadır.

ZERDÜŞT'ÜN KUYRUKLU YILDIZ KEHANETİ
Zerdüşt Gochir kuyruklu yıldızının bir gün dünyaya çarpacağını söyledi ancak olayın kesin bir tarihini vermedi. Bu gerçekleştiğinde, "ateş ve ışık halkası" bütün metalleri ve mineralleri eritecek ve dünyayı yakıp kavuracak. Ortaya çıkan metalin kaynar seli bir nehir gibi yeryüzünden akacak. Cehennemden serbest bırakılmış olan kötü ruhlar insanların içinden geçecek. Kötüler günahlarından arınacak ama iyi olan insanlar sanki ılık sütün içinden geçiyor gibi hissedecekler.

Bunun en ayrıntılı açıklaması Bundahişnih'in 30. bölümünde bulunur.

İncil, Vahiy 8:8-9 da şöyle diyor:
"İkinci melek borazanını çaldı. Alev alev yanan, dağ gibi büyük bir kütle denize atıldı. Denizin üçte biri kana dönüştü. Denizdeki yaratıkların üçte biri öldü, gemilerin üçte biri yok oldu."

Gatha'lar adlı Zerdüşt metinlerinde Zerdüşt Dünyanın Kurtarıcısı Saoshyant'ın gelip kana susamış ve kötü insanların zulmünü durduracağını, dünyayı yenileyeceğini ve ölümü sona erdireceğini ortaya koymaktadır.

Bu anlatı Hristiyanlık ve İslamiyet'teki İsa'nın geri geleceğini anlatan bölümlere de oldukça benziyor.

Ayrıca Zerdüşt'lükteki bu felaketin Bundahişnih 30'daki anlatımı ve İncil, Vahiy 8:8-9'daki anlatımlara ek olarak Kur'an'da kıyamet için bir göktaşı-yıldız anlatımı bulunmasa da hadisler doğrultusunda inanılan kıyamet alametlerinden biri "Yemen'den ateş çıkması"dır ve bu "insanları mahşer yerine süren ateş" olarak anlatılır. Bu hadis kısmen Zerdüştlükteki kıyamet kehanetinden türemiş olabilir.

Zerdüştlerin inanışlarının bir şekilde İbrahimi dinlerin içine de girdiği, etkilediği (aslında Pers uygulaması olan 5 vakit namaz gibi) birçok bölümde olduğu gibi burada da görünüyor. Ayrıca İsa'da tıpkı Zerdüşt gibi başının arkasındaki bir güneş ile resmediliyordu.

ALLAH İSMİNİN OKUNUŞU TAM OLARAK NASILDIR?

Sorularla İslamiyet, A,din,islamiyet,Allah isminin okunuşu,Allah mı Ellah mı?,Kuranda Allah yazar mı?, Abdullah ne demek?, Peygamberin babası,Kabe baş putu,Allah,Ellah,
ALLAH | ELLAH

Sorularla İslamiyet sitesinde "Allah isminin okunuşu tam olarak nasıldır?" başlığı altında şöyle bir soru sorulmuş:
 -Kuran-ı kerim okurken Allah ismini tam Allah diyerek okumuyoruz.. Yanlış bilmiyorsam e-a arası okuyoruz .. Ama yazılırken neden Allah diye okuyoruz söylüyoruz..
- Bir de Ömer ve Osman isimleri de Arapça’da ö ve o harfleri yok neden böyle okuyoruz?
Sorularla İslamiyet'in cevabı:
Değerli kardeşimiz,
"Allah" lafza-i celalin başında buluna Elif harfi Arapçada “E”dir, öyle okunur. Fakat bunun kişilere göre telaffuz tarzı E ile A arasında olursa bir şey olmaz.
-Türkçe’de “Ellah” yerine, “Allah” yazılıp okunmasının sebebi, Lafza-i celalin Lamlarının kalın okunmasını sağlamaya yöneliktir. Bunu Latin harfleriyle E yazarsanız, kimse onu kalın okumaz. Oysa bu ismin kalın okunması -ismin manasının azametine uygun olduğu için- (bazı durumlar hariç) kalın okunur ki, lafız ile mana “azamet/büyüklük” çerçevesinde bütünleşmiş olsun.
Aslı Umar ve Usman olan isimlerin, Ömer ve Osman şeklinde söylenmesi, Türkçe’nin özelliğinden ve dile daha kolay gelmesindendir...
Eğer dini kuru kuruya savunmak ve gerçekleri asla kabullenmemek veya bu tarz soruların üzerinde samimi olarak düşünmemekte iseniz ne açıklarsam açıklayayım faydalı olmayacaktır. Fakat ben yine de konu hakkındaki görüşümü ve bazı gerçekleri yazayım.

Aslında Allah diye bir yaratıcı adı yok İslam'da, yani Kur'an da falan da Allah diye bir ilah yok! Ne var peki?
ELLAH (الله)
Çünkü baştaki harf Elif.

Ellah'ı Allah diye okuyamazsın çünkü başındaki harf Elif yani "E" dir. Yani Sorularla İslamiyet'in süslü cevabına bakarsanız söylemek istediği şu, "eğer ince harfle yani E ile okursan ismin bir karizması bir gücü, ihtişamı kalmaz" Onların Ellah isminin Allah diye okunmasına verdiği mantık dışı cevaba göre Allah diye okuyacaksın çünkü büyüklüğünü, azametini göstermen gerekecek.

İyi de bu hile değilse nedir?
Yazılan bir şeyi o dil nasıl gerektiriyorsa öyle okursun, çarpıtmaya kimsenin hakkı yokki. Şimdi diyelim ki Emel adında bir kadın diğer kadınlardan daha güçlüdür diyorsun, tutup da Emel olan bu adı Amel diye okuyabilir misin? Sırf ihtişamlı olsun, güçlü göstersin diye?

Gelelim en önemli meseleye, Allah her şeye gücü yetendir, her şeyi bilir diyenler kimler? Sizlersiniz. O halde Allah adını Ellah olarak belirtip vahiyle iletirken adının sırf bir E harfi yüzünden güçsüz görünebileceğini düşünemedi de yarattı kulları mı düşündü?

Hani şu sürekli "Allah'ın ilmi sonsuzdur" diyen, iki gıdımcık çamurdan yaratıldıklarını söyleyen kulları tutup ta Ellah'ın düşünemediği şeyi mi düşündü? "Tüh ya bak adı Ellah'mış, böyle olmaz söylerken ağzı doldurmuyor haşmetli durmuyor, Allah olsun adı, biz Allah diye okuyalım" diye karar verme yetkisini müslümanlar kendilerinde nasıl görüyorlar? İnandıkları dine göre bunun yeri nedir?

Müslümanların da, Sorularla İslamiyet gibi insanların gözlerini açmasını engellemek isteyen dini kuruluşların da bir şeyi iyi bilmesi gerek aksi halde kendi dini inançları ile çelişiyorlar. Allah dediğiniz yaratıcının hikmeti sonsuz ise, adını da Ellah olarak bildirdi ise (bildiren yok ya neyse) sen bunu değiştiremezsin.


Peki Kur'an'da neden Ellah yazıyor yani Kur'an'ın yaratıcısının adı neden Ellah?
Hep söylüyorum, antik dönem tanrılarının tümü zamanın birçok tanrısından türeyerek, bazı tanrı ve tanrıçaları kendş bünyesinde toplayarak, onların özelliklerini emerek tek ilah haline gelmiştir. Bu süreci gerçekleştiren de o çağda ve o coğrafyada seçtiği ilaha tapan toplumdur. Başka toplumlarda daha güçlü veya iyi özellikleri olan bir ilah gördüklerinde onu kendi tanrıları ile birleştirirler ki yeni tanrıları daha yüce ve kudretli olsun.

El normalde Kenanlıların bir tanrısıydı ve oradan museviler tarafından alındı. El "Şefkatli El", "Canlıların yaratıcısı" gibi isimlerle anılıyordu ve Kenan tanrılarının reisiydi. Al (El) İlah ise eski putperest arapların kabe içinde tapmakta olduğu baş tanrının (Ay tanrısı, diğer isimleriyle SİN, Hubal) adıydı, putların en yücesinin.

Hem Kenanlı ve Musevilerin eski tanrılarından El'i hem de putperest Arapların eski baş putu Al-ilah'ı (El-ilah) birleştirerek yeni oluşturulan tanrının adının Ellah olduğunu söylemek, kabullenmek zorunuza mı gidiyor?

Nasıl ki siz şuan daha güçlü görünsün diye adını değiştirip E yi A yapmaya çalışıyorsanız (pardon çalışmıyorsunuz, yaptınız bile) ayni şekilde antik çağlardaki insanlar da tanrı-tanrıçalarında onlara yeni güçler ekleyerek güncellemeler yapıyorlardı. Antik dönem insanlarının ilahlarını sürekli güncellediğini ispatlayan binlerce antik metin, piramit yazısı gibi kanıtlar sapasağlam duruyor.

He bazılarınız ısrarla şunu diyebilir, yok yahu Allah yani Ellah eski arap putperestlerin taptığı put değildir, bu başka Ellah'tır. İyi de canım kardeşim isim kıtlığı mı vardı da senin inandığın dinin tanrısı kantrilyonlarca isim seçebilecekken (yada isme sahip olabilecekken) gidip kabedeki eski bir ay tanrısı putun adını alacaktı (üstelik putlardan nefret edip onları lanetlemesine rağmen) ?

İsim mi kalmamıştı koca evrende? Muhammed yeni dini ilan ederken kabenin baş putunu tek tanrı ilan etti ve adını bile değiştirmedi bu kadar basit, çünkü Allah'ı da yaratan zaten Muhammed. Bir putu alıp ilah ilan ederek onu Muhammed yaratmış oluyor.

Bak şimdi sizin gibi ısrarla kabul etmeyen tipler için Ellah yani Allah'a İslamiyet öncesi Araplar tarafından tapılıyor muydu bir bakalım:

Muhammed'in babasının ismi Abdullah. Dolayısı ile Abdullah döneminde Arapların inanmakta olduğu bir tanrı var. Aksi halde ismi nasıl Abdullah olabilir? Çünkü anlamı Ellah'ın kulu (sizin üstünü örttüğünüz şekli ile Allah'ın kulu)

Muhammed'in babasının adına bir bakalım:
(ellah) عبد الله (aebd)  
Yani Aebd-Ellah, yani Ellah'ın kulu.

Abdullah bir şeyin kulu olduğuna göre demekki İslamiyet öncesinde taptıkları bir ilah var yani ateist yada dinsiz değiller. Zaten o devirde dinsiz insan ara ki bulasın.

Peki inandıkları din neydi?
Hristiyanlık? Musevilik? Tabi hiçbiri değildi.

Geriye hangi ihtimal kalıyor? Muhammed'in babasının putperest olması ihtimali. Dolayısı ile putperest bir adamın putu olmalı yoksa neye tapacak?
Putunun adı ise zaten yukarıda da gösterdiğim gibi isminde gizli "Ellah". Kur'an'da yazanda zaten Ellah, Allah değil demiş ve göstermiştim.

Bazılarınız yanıldığımı söyleyebilir, o zaman beyin fırtınası yapalım.
Diyelim ki yanılıyorum (gerçi yanılacak birşey yok herşey gün gibi ortada) diyelim ki Ellah-Allah put değildi. O zaman Muhammed'in babasının putu neydi?
Eğer babasının bir putu yoksa dini neydi?
Adam Yahudi değil, Hristiyan değil, ne peki?
Diyelim ki dinsizdi, o halde adı nasıl "Ellah'ın kulu" olacak? Dinsiz biri nasıl bir putun kulu olur?

Yani ne kadar çırpınırsanız çırpının Muhammed'in babası da İslamiyet öncesi Araplar'da putlara tapıyorlardı ve bunlardan biri aynı zamanda en güçlüsü de (panteonun başı) ay tanrısı Ellah-Allah'tı (İslamiyetin sembolünün ay olmasının nedeni).

Yazan: A.Kara

DİNLERDEN NEFRET EDEN MİLLET : TÜRKLER

din,Türkler ve İslam,Türkler dinlerden nefret ederdi,Dinlerden nefret eden millet, Yecüc Mecüc, Yecüc Mecüc Türkler mi?,din, islamiyet, sizden gelenler, Gog Magog
Amerika'ya gidenler bilir. Uçak ile 11-12 saat sürer. Eskiden THY bu kadar gelişmiş değildi. Amerika'ya, genellikle Frankfurt ya da Londra üzerinden giderdik.

Uzun ve yorucu yolculuk sırasında istemeseniz de yanınızdaki ile konuşmak durumunda kalınıyordu. Yanınızda oturan yabancı "Türk olduğunuzu" anladığı andan itibaren "sessizlik" başlıyordu. Bir bahane uydurup, konuşmak istemiyordu.

Bir gün yanıma Yunanlı bir yolcu oturdu. Kırık Almancası ile anlaşmaya çalışıyoruz. Beni Alman sanıyor. Kendisine, Türkler hakkında fikrini sordum. Adam bir coştu, burada anlatmak mümkün değil.

Tevrattan girdi, İncil'den çıktı "Türkler Magok soyundan geliyor" diye söze başladı. "Tevratın Hezekiel Süresinde Gog (yecüc) ve Magog (mecüc) diye tarif edilir. Oradan İncile de geçmiş" dedi.
Gog ve Magok'un özelliklerini sordum. "Allah'ın emrine uymayan Yahudileri ve Hristiyanları, Tanrı Gok ve Magokları göndererek cezalandırıyor" diye açıkladı. Türk komutan Atillayı "Tanrının kırbacı" diye örnek verdi.

Roma ve Bizans'ın "günahkar oldukları için" Türkler tarafından cezalandırıldıklarını söyledi. 400 yıl Avrupa'da aynı akıbetten kendini kurtaramadı dedi.

Kansas'da Arap bir bakkal vardı. Türk ürünleri satardı. Beyaz peyniri ve zeytini ondan alırdım. Türk olduğumu anlayınca, bana ters davranmaya başladı. Sebebini sordum.

"Kusura bakma arkadaşım, Arap kültüründe Türklerden nefret edilir. Burası Amerika ama, böyle yetiştim diyerek" özür diledi. Sebebini sordum. "Kuran'daki Kehf ve Enbiya Sürelerini" oku diye beni uyardı. Türkler ile ne alakası var dedim.

"Kuran'ın Kehf ve Enbiya sürelerinde bahsedilen Yecüc-Mecüc'ün bize Türk olduğu öğretildi" demez mi? Şaşırıp kaldım. Aklıma, uçakta karşılaştığım Yunanlının sözleri geldi.

Yahudi, Hristiyan ve şimdi de Müslüman Arap bizlerden nefret ediyordu. Sebebi ise din kitaplarına dayanıyordu.

Peki biz Müslümandık, nasıl olur da "Yecüc-Mecüc olarak" tarif edilebilirdik. Hadislere de bakmalıydım.

Hadislerde de Türkler hakkında hoş sözler yok.
Ebu Davut"un hadis kitabında "Türkler, basık burunlu, yayvan suratlı ve Araplara felaket getirecek Yecüc-Mecüc ırkıdır" diye yazıyor.

Buhari, kitabında "Türkler dünyadan yok edilmedikçe, kıyamet kopmayacak...." diye yazıyor.
Böyle bir kültür ile yetişen Arap milleti Türkleri sevemez. Nitekim sevmiyor.

SİZDEN GELENLER Yazan: İ.Girgin

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

TEVRATTA VE HRİSTİYANLIKTA ŞİDDET

sizden gelenler, Dfxmed, hristiyanlık, musevilik, yahudilik, İncil'de şiddet, Tevrat'ta şiddet ayetleri, Tevratın tanrısı, Musevilerin ırkçı tanrısı, Musevi tanrısı, din, 1.Samuel 15,
TEVRATTA VE HRİSTİYANLIKTA ŞİDDET

Bilindiği üzere Hristiyanlar Tevrat'a da iman ederler ve Tevrat içerisinde bolca şiddet ayetleri içerir. İncil ise daha barışçıldır. Tevrat'ta Tanrı sert, yok eden, zulüm eden, ırk ayıran bir Tanrı iken İncil'de daha çok baba, merhametli, ırk ayırmayan, seven bir Tanrı olarak karşımıza çıkar.

Tevrat'ta düzinelerce şiddet ayeti vardır ve bunların en göze çarpanı İsrail-oğullarının diğer milletleri kendi elleriyle öldürmesini emreden ayetlerdir.

Örnek: 1. Samuel 15:
2) "Her şeye Egemen RAB diyor ki, 'İsrailliler'e yaptıkları kötülükten ötürü Amalekliler'i cezalandıracağım. Çünkü Mısır'dan çıkan İsrailliler'e karşı koydular."

3) "Şimdi git, Amalekliler'e saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür."

Burada görüldüğü üzere İsraillilere vur emri veriliyor. Bunu açıklamak için Hristiyanlar:''Onlar günahkardı ve hepsi zaten Tanrının gözünde ölümü hakketmişti. Tanrı ise bunun imanı simgeleyen İsrailliler ile yapılmasını uygun gördü.'' açıklamasını getiriyorlar. Bunu bizzat Hristiyanlardan duyduğum için içim rahat bu konuda.

Tanrı kiralık katil tutar gibi kavme öldür emri veriyor kadın çoluk çocuk demeden diyor ve hatta öldürmeyen İsrailli olursa cezalandırılıyor. Peki nerede merhametli Tanrı? O çocuk belki daha sonra imanlı bir çocuk olacaktı? Kitleleri yola sokmak için peygamber göndermek onların güvenini kazanmak yerine neden onları yok etme yoluna gidiyor?

Sizce bu Tanrı On Emir'de:''Adam öldürmeyeceksin!'' diyen Tanrı ile aynı Tanrı mı? Komşunu kendin gibi sev diyen Tanrı ile aynı Tanrı mı? Burada bir akıl tutulması ve bir çelişki vardır. Tanrı merhametlidir öyle olmalıdır o halde neden vur emri veriyor? Neden ''ÇOLUK ÇOCUK'' demeden öldürün diyor. Sürekli sapıtmalarına rağmen sadece İsrail-oğullarına peygamber indiriyor. Belki de peygamberi bu kavme gönderseydi hiç sapıtmayacaklardı.

Domuz heykeline tapmalarına rağmen neden yok etmek yerine azap yolluyor?
Neden İsrail-oğullarını da yok etmiyor?
Irk gözeten bir tanrı söz konusu burada ve bu görüldüğü üzere hiç adil değil.

Ben ilk Hristiyan olduğum dönemlerde sürekli Tevratın dili ağırdır İncil ile başla derlerdi çünkü İncil'de barış sözlerine aldanacak daha çok bağlanacak Tevrattaki şiddet ayetlerini görünce İncil'deki ayetleri referans alıp görmezden gelecektim. Ama gözümü açıp objektif olarak bakınca sadece yukarıdaki 2 ayet bile bana Tanrının merhametini sorgulatıyor.

Teşekkürler sevgilerle.

SİZDEN GELENLER Yazan: Dfxmed

Eleştirisel bakış açısı ile her din ve inanca ait yazılarınızı, inancınızın değişim sürecini anlattığınız sorgulama süreçlerinizi dinvemitoloji@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
  • Bu yazılar biz-siz gibi sorgulama evresine girmiş herkese mutlaka biraz olsun ışık tutacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazılar sitemizde adınızla veya takma adınızla yayınlanacaktır.
  • Gönderdiğiniz yazının başka bir internet sitesinde yayınlanmamış olması gerekmektedir. (KOPYA içeriğe karşı olduğumuzdan, sitemizdeki tüm içerikler özgündür)

YA'SİN KELİMESİNİN ANLAMI NEDİR?

Sorularla İslamiyet, Dinimiz İslam, Yasin kelimesinin anlamı nedir?, Yasin ne demek?, Ya'sin'in anlamı, Kur'an'da SİN, din, A, islamiyet, Ayetteki Ya'Sin, Kur'an'da ay tanrısı, Tanrı Sin, Al-ilah,
YASİN KELİMESİNİN ANLAMI NEDİR?

Sorusuna Sorularla İslamiyet'in verdiği cevaba bakarak konuya başlayabiliriz.


Canlı yayın yaptığım dönemlerde bir yayınımda bu konudaki görüşümden bahsetmiştim fakat o gün canlı yayınımı izleyen sayısı 130 civarıydı dolayısı ile bu söylediklerimden çoğunuzun haberi olmadı. O yüzden bu makaleyi yazarak sizlerle paylaşmak istedim.

Bildiğiniz gibi Kur'an'ın kendisi de, camideki hocalar da, alim dediğiniz adamlar da bir konuda ortak söylem içindedir. Eğer onlara "Kur'an'da anlamı olmayan şeylerin neden anlamı yok, hani Kur'an apaçık bir kitaptı, apaçıksa neden şifre içerdiği düşünülüyor?" derseniz size klasik cevap olarak "Allah'ın söylediklerini anlamaya her zaman insanın aklı yetmez" ve türevi cevaplar olacaktır.

Bu cevabı verirken tabi ki "Kur'an apaçık bir kitaptır" ayetini göz ardı ediyor yada bilmezden geliyorlar sanırım. Neyse, bu yazıdaki ana konu bu değil, şimdi "şifreli", "anlamazsın sen", "onda bir hikmet vardır" vb. cevaplar verilen sorulardan biri hakkında kendi görüşümü yazayım.

Her şeyin bir anlamı olduğu gibi surenin isminin yani YA'SİN'in de bir anlamı olmalı değil mi? (Ama Kur'an apaçık bir kitap olduğunu söylediğine göre anlamı da Müslümanlar için anlaşılır olmalıydı ya neyse)

Onlar anlam sorulunca yukarıda yazdığım cevaplara başvuradursun ben şöyle açıklayayım (Sorularla İslamiyet'in verdiği cevaba yazının ilerleyen sürecinde cevap vereceğim).

Bildiğiniz gibi nasıl ki İsrail'in tanrısı Yahweh eski İsrail tanrısı olan EL'den türedi ise (İsraEL) aynı şekilde İslamiyetin tanrısı Allah'da eski pagan arapların tanrısı olan El-ilah (Al-ilah) dan türedi. Tabi bu birden olmadı, tıpkı mitoloji dediğimiz tanrıların gelişim sürecinde birçok tanrı ve tanrıçayı bünyesinde toplayıp sonrasında sadece ona tapınılması gibi Allah da tek ilah ilan edilene kadar El, İştar ve El-İlah yani diğer adıyla SİN'in özelliklerini ele geçirdi, Muhammed onu tek ilan edip diğer pagan uygulamalarını da reddetmeyip (tavaf, namaz, hac vs.) yeni oluşturduğu dinin içine katarken eski pagan tanrıları da yeni ve tek diye anlattığı Allah'ın bünyesinde topladı.
Bu sayede insanlar yeni tanrıyı daha kolay kabul edecekti çünkü o eski tanrılarının birleşimiydi ve alışılagelmiş ibadetlerine ters düşmüyordu.

Ne hikmettir ki SİN adlı tanrıya tapıldığı bir gerçekken Kur'an'daki bir surenin adı da YA'SİN'dir!. Rastlantıya bak sen...

Peki YA'SİN ne demek olabilir?
Neden konmuştur ki Kur'an'a?

Arapçada YA ne demek?
Birine seslenirken kullanılan bir ön ektir Arapçada "YA".
Ya Ali, Ya Ömer vb. şekillerde kullanılır.

Bu konuda Dinimiz İslam sitesinin cevabı için aşağıdaki tuşa tıklayabilirsiniz.


Peki, "YA" birine seslenmek için kullanılan bir ön ek ise, YA'SİN kelimesi Mezopotamya'nın ünlü tanrılarından SİN ve onun türevlerine bir sesleniş değilse nedir? Muhammed yeni dini oluştururken çevresindeki putperestleri dine daha sıkı bağlamak için bu şekilde bir kullanım tercih ederek Kur'an'da onun adına yer vermiş olamaz mı?

SORULARLA İSLAMİYET'İN AÇIKLAMASINA CEVAP

Diyorlar ki Ya'Sin deki bu harfler manaları kapalı, değişik anlamlara gelebilecek harflerdir.
E hani Kur'an herkesin anlayabilmesi için apaçık bir kitaptı?
Neden manası kapalı, "siz bunu anlayamazsınız" gibisinden kitap ve mesaj göndersin bir yaratıcı? Anlamamızı istiyor mu istemiyor mu?

Daha yanlış olan "anlamını bilemeyiz" denen şeye makul anlamlar yüklemektir. Yani keyfine göre bilmediğin bir şeye anlam yüklenebilir mi?

Çince'de 苹果 (Píngguǒ) elma demek. Şimdi ben bunu anlayacak, bilecek bir bilgiye sahip değil isem tutup bu kelime şu anlama gelebilir, makul anlamlar şunlar olabilir diyerek ona "araba tekerleği" anlamına geliyormuş gibi bir yaklaşımda bulunabilir miyim? Yanlış bir yöntem değilse nedir?

Sorularla İslamiyet aslında benim "Ya" için söylediğim şeyi kendisi de ilk paragrafta söylemiş. Diyor ki: "Ya-Sin" kelimesinin bir "nidâ = çağrı" olduğunu gerektirir.

Fakat işlerine geldiği gibi açıkladıkları kısım SİN ile ilgili kısım.
"Sin ise, insan kelimesinin "Sin" harfini çağrıştırdığı için Ya'Sin insan demek olabilir" diyorlar. Harfi çağrıştırıyor diye kelimeye anlam yüklenir mi?

Tabi ki dinlerini korumak adına hiçbir hoca "buradaki SİN, Arapların duyup haberdar olduğu, güçlü Mezopotamya tanrılarından biridir" demedi, diyemez. Daha İslamiyet yokken nasıl ki Muhammed'in babasının adı Abd-Al-İlah yani Al-ilah'ın kulu anlamına geliyor yani bu ismi çocuklarına koyarak inandıkları tanrıyı yüceltmeyi amaçlıyorlardı diyemiyorlar ise SİN'de Kur'an'a girmiştir diyemiyorlar.

Sorularla İslamiyet benim de yazının başında söylediğim klasik cevaplardan birini vererek beni haklı çıkarmış. "Allah'ın sonsuz ilminden dolayı Kur'an'da yazılanlar şifrelidir, üslubun bir gereğidir" gibi cevaplar vermiş. Yani klasik "siz anlayamazsınız" bölümüne hoş geldiniz. Bir yaratıcı hem kendini anlatmak için kitap gönderecek hem de o kitapta anlaşılmamaya çalışarak şifreli bir dil kullanacak öyle mi? :)

Aslında Kur'an'ın söylediklerine bakılırsa anlaması zor olmayan mesajlar içeriyor olmalıydı ama maalesef görüldüğü üzere durum öyle değil.

Peki bakalım Kur'an bu konuda ne diyor:
"Biz Kur'an'ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik." (Nahl, 16/89)
Yukarıdaki ayette öyle diyor fakat anlamak için 40 takla atmak, yada bu şifrelidir demek gerekiyor öyle mi?

Andolsun ki Kur’an’ı düşünülsün diye kolaylaştırdık. Düşünecek yok mu? (Kamer Suresi 32)
Kolaylaştırıldık denen kitabı anlamak için çırpınan milyonlarca Müslüman var ?!

"Anlayıp düşünsünler diye Kur’an’ı senin dilinde kolaylaştırdık." (Duhan 58)
Maalesef hiçbirimiz için kolaylaştırılmış olmadı çünkü dilimiz Arapça değil. Daha tuhaf olan ise Arapların bile tam olarak anlayamadıkları kısımlar olması.

Yasin kelimesinin anlamı nedir? sorusunun net bir cevabı olmasa da benim düşündüğüm ihtimalin ilahiyatçıların verdiği belirsiz cevaplardan aşağı kalır bir ihtimali yok. Tabi ki ille de "benim dediğim doğrudur" diyemem fakat onların dediklerinin akla yatmadığı ve net olmadığı kesin.

Yazan: A.Kara

YEHOVA VE TEK TANRICILIĞIN YÜKSELİŞİ

musevilik, yahudilik, Yahweh, Yahweh'in kökeni, İsrail halkının tek tanrılığa geçişi, Yahweh ile tek tanrıya geçiş, Yahweh'in kökeni, A, din, Tanrı Yhw, Yhwh, Yahudi Tanrısı,
YEHOVA İLE TAKİPÇİLERİNİN MONOLATRİZM'DEN MONOTEİZM'E GEÇİŞİ
Başlamadan, yazıyı daha iyi anlayabilmeniz için önemli bir bilgi: Monolatrizm nedir?
Monolatrizm birçok tanrının var olduğuna inanır ama bu tanrıların her birinin sadece kendisine tapan kişilere karşı güçlü olduklarını (sadece o kişileri etkileyebildiklerini) öne süren bir politeizm türüdür.

Sürgün öncesi İsrail halkı tıpkı komşuları gibi çok tanrılı inanışa sahipti ve İsraillilerin monoteizme geçişi eşsiz tarihsel koşulların sonucuydu. İsraEl isminin de gösterdiği gibi İsraillilerin orijinal tanrısı El'di. İlk kabile döneminde her kabilenin kendi koruyucu tanrısı olurdu. Krallık ortaya çıktığında devlet Yehova'yı İsrail'in ulusal tanrısı olarak tanıdı. Daha sonra Yehova diğer tanrılardan daha üstün bir hale geldi ve yavaş yavaş diğer tanrı ve tanrıçaların tüm olumlu özelliklerini sömürerek kendinde topladı. Yehova ve El, Shechem, Shiloh ve Kudüs gibi dini merkezlerde birleşince El'in adı tanrı olarak kullanılacak daha genel bir terim olan "Yehova" tarafından alındı ve Yehova ulusal tanrıları oldu. Bu sırada Yehova, El Shaddai (Yüce) ve Elyon (En Yüksek) gibi eski yüce tanrıların sıfatlarını da kendi bünyesinde topladı.

Eskiden El'in karısı olan Asherah'a Yahweh'in eşi ve annesi olarak ibadet edildi. Khirbet el-Kôm ve Kuntillet Ajrûd'de keşfedilen çanak çömlek parçaları "Yahweh ve Asherah"'a atıfta bulunmaktadır ve çeşitli İncil pasajları onun heykellerinin Kudüs, Bethel ve Samiriye'deki tapınaklarda bulunduğunu göstermektedir.

MÖ. 9.yüzyılda Mısır'daki Asvan Adası'nda yaşayan Yahudilerin geride bıraktığı bulgulara göre Yehova Baal'ın karısı olan Anat'ı, Anat-Yahu adıyla ("Yahu'nun Anatı", yani Yehova) kendine eş olarak mâletmiş olabilir. Cennet Kraliçesi adı verilen Asherah isimli bir tanrıçaya da ibadet edildi ve muhtemelen bu tanrıça, Astarte ile Mezopotamya tanrıçası İştar'ın birleşimi sonrası oluşan yeni tanrının ünvanıydı.

musevilik, yahudilik, Yahweh, Yahweh'in kökeni, İsrail halkının tek tanrılığa geçişi, Yahweh ile tek tanrıya geçiş, Yahweh'in kökeni, A, din, Tanrı Yhw, Yhwh, Yahudi Tanrısı,

Kuntillet Ajrud'da bulunan bir pithos çömleğindeki bu görüntünün altında bulunan bir yazıtta yer alan "Yehova ve Asherah" yazısı keşfedildi. Ayakta duran iki figür ilahi çiftin temsili olarak görülürken arkalarında oturan ve lir çalanın onları eğlendiren kişi olduğu görüşü vardır. Alternatif olarak ise bazı sanat tarihçileri ayakta duran figürleri sahip oldukları sığır yüzlerinden dolayı Mısır'ın cüce tanrısı Bes'in temsili olarak tanımlamaktadır. Ziony Zevit çok fazla kanıt olmasa da Yehova'nın Bes figürü ile temsil edildiğini savundu. Ayrıca kabın üzerindeki görüntülerin altında bulunan yazıtla hiçbir ilgisi olmaması da mümkündür.

Baal ve Yehova'e tapınmak, ibadet etmek, İsrail tarihinin ilk döneminde görülüyordu, bu dönemde 2 tanrı bir arada yaşadılar ancak Kral Ahab ve kraliçesi Jezebel’in Baal’ı ulusal bir tanrı statüsüne yükseltme çabalarını takiben MÖ 9. yy'dan sonra bu 2 tanrı uzlaşmaz olarak kabul edildiler ve Baal'a tapınma bir süre daha devam etti.

Sadece Yehova'ya tapınılması MÖ 9. yy'da en erken İlyas (Elijah) ile başlamış olsa da 8. Yüzyılda peygamber Hoşea ile başlamış olması daha muhtemeldir çünkü sürgün sırasında ve sürgün sonrası dönemde bile küçük bir grubun bu konuda kaygıları vardı. Bu gruplaşmanın ilk destekçileri yaygın olarak gerçek monoteistler yerine monolatristler olarak görülür.

Yehova'nın var olan tek tanrı olduğuna inanmıyorlardı fakat İsrail halkının ibadet etmesi gereken tek tanrı olduğuna inanıyorlardı (Bunun örneği Tesniye 32:8-9'da da görülmektedir. Burada Yehova diğer tanrılar olan oğulları arasında halkları pay eder)

Son aşamada ise sürgünün ulusal krizindeki Yahweh'in takipçileri bir adım daha ileri gittiler ve Yehova (RAB) dışında kalan diğer tanrıların bile var olmadığını söylediler. Bu olay monolatizmden monoteizme geçişin net bir işaretiydi.



Yazan: A.Kara

KABE'DEKİ BÖCEK BASKINI VE MUCİZE ARAYIŞLARI

A,din, islamiyet, Kabeyi böcekler bastı,Mekke böcek istilası,Kabe böcek istilası, Kabe çekirge istilası, Kabeyi çekirgeler bastı,Dini koruma çabası,
Hangi dinden olursa olsun inançlı olan bir çok insan inandığı dini ve tanrısını tasdiklemek ve gördüğü, yaşadığı olaylara dinine toz kondurmadan makul bir cevap bulabilmek, inanmak için neden arıyor. Yaşadığımız ülkedeki egemen dine inanlardan örnek vereyim.

Bu hafta bir haber vardı, yaşlı bir teyzenin evine araba girdi, araba bildiğin duvara çarpıp kafayı eve sokmuş içeriyi dikizlercesine duruyor. Rastlantı ya, teyze de o sırada namaz kılmak için abdest almaya gitmiş. Röportaj yapıyorlar teyzeyle, "Allah beni korudu, abdest almaya gönderdi kurtuldum" gibi sözler sarf ediyor. Böyle düşünen çok insan var eminim, yani haberi izlerken "baksana mübarek! Allah nasıl korumuş teyzeyi görüyor musun?, İşte abdest almaya gitmiş ya, bak imanı sayesinde nasıl kurtuldu" falan gibi sözler sarf ediyorlar...

Hiç demiyorlar ki teyzeyi abdest alması sayesinde ölümden kurtaran Allah aynı şekilde imanlı olan yüzbinlerce müslümanı neden kurtarmıyor? Hiç demiyorlar ki rastlantı icabı araba teyzeyi ezmedi diye bunda keramet arayıp dinimin yaratıcısını yüceltiyorum da her gün yüzbinlerce müslüman katledilirken onları korumayan yaratıcım hakkında neden düşünmüyorum?

Yani eğer Allah kullarını bu kadar gözetiyor olsa, bir insanı sırf namaz kılacak, abdest almaya gitti diye kurtaracak kadar ilgili olsa, sahillerde boğulan çocukların o duruma düşmesine, Kabe'yi tavafa gidenlerin vinç altında kalarak ölmesine, birçok Avrupa ülkesi tarafından müslümanların katledilmesine ile falan neden ilgilenmiyor?

Hadi bu teyze namaz kılacağı için kurtuldu, Allah yardım etti diyelim. Ee, namaz sırasında bombalı saldırılardan yada çeşitli kazalardan dolayı ölen binlerce müslüman var onlar ne olacak? Onlar neden korunmadı? He onlar başka di mi? Onlara kılıf hazır ama iş keramet aramaya gelince g-te bala ölmeyen birini görüp "bak Allah nasıl korudu" demek kolayınıza ve işinize geliyor.


Maalesef bakış açısı hep dini çelişkileri temize çıkarmak adına. En basiti bu zamana kadar Kabe'nin başına onlarca olay geldi, istila edildi, mancınıklarla yıkıldı vs. vs. En son bu hafta gördük ki bu sefer de Kabe'yi ve tavaf alanını böcekler basmış. Görevlendirmişler insanları, böcekleri ilaçlayıp toplu halde öldürüp süpürüyorlar.

Burada bile yine aynı durum ortaya çıkıyor. Kur'an'da Kabe'nin güvenilir bir ibadet yeri olduğunu söyleyen Allah tarih boyunca Kabe'yi koruyamamıştır, Kabe'nin başına gelenler bunu gösterir. Şimdi de bu böcek baskını olayı var. Bu olaydan dolayı "Allah Kabe'yi neden korumuyor?" demesin diye müslümanları uyutmak için çeşitli masallar çıkardılar hemen.

Bunlardan ilki kıyametin yaklaştığı, Kabe'deki bu böcek istilasının da kıyametin habercisi olduğu. Bu kaçıncı "kıyamet yaklaştı" geyiğidir sayanınız var mı? Eminim Kabe mancınıklarla yıkıldığında o dönemin müslümanları da "bunlar kıyamet alamati, kıyamet yaklaştı" demişti ama üzerinde yüzlerce yıl geçti ve dünya hala sağlam.

İkinci masal ise bir hayli komik. Mescidi haram ve çevresini çekirge ve hamam böceklerinin basmasının nedenini o günki Suud imamına yıktılar :) Yani böcek istilasından dolayı Kabe imamı Abdurrahman Sudeysi'yi günah keçisi yaptılar. İşin komik yanı bu ya, bu böcek istilasının sebebinin Abdurrahman Sudeysi'nin daha önce yaptığı açıklamalar olduğuna inanıyorlar. New York'ta yaptığı bir konuşmasında "Allah'a hamd olsun Amerika ve Arabistan dünyaya liderlik ediyorlar" dediği için ayrıca Suudi Arabistan kralı Selman bin Abdülaziz'e ve ABD başkanı Donald Trump'a dua ettiği için bu olayın yaşandığını söyleyen ve inananlar mevcut.

Yani inanıyorlar ki koskoca sonsuz evreni yaratan Allah işi gücü yok ufacık dünya gezegenindeki kişilerin siyasi faaliyetlerini, partilerini falan takip ediyor, İslama uygun konuşmayan kişilerden dolayı da işaretler falan gönderiyor. Fakat ne hikmetse buna inanan binlerce müslüman Allah'ın katledilen yüzbinlerce müslüman için neden kılını kıpırdatmadığını merak etmiyor...

İşte din budur, sizi sadece işinize gelene inanmaya iter aksi halde sorgulamanız ve üzerinde düşünmeniz gerekir. Fakat sorgular ve düşünürseniz inandığınız din ve ilahlar tehlikeye gireceği için bunun yerine her olaya bir kulp bulup inancınızı pekiştirmekte kullanmak, onları bir nevi japon yapıştırıcısı yapmak daha tercih edilesi ve kolaydır.



Yazan: A.Kara

TANRI & ALLAH

TANRI NE DEMEK?
Bazı insanların içinden çıkamadığı bir soru var: Tanrı ne demek?

Tanrı, temel olarak her şeyi yarattığı, koruduğu ve kolladığı düşünülen yüce varlıktır. Din ve inanışlara göre farklı isim, güç ve cinsiyete sahip olabilir.

İlah, diğer adıyla Tanrı, özellikle tek tanrılı dinlere inananların evrenin tek yaratıcısı ve yöneteni olduğuna inanılan doğaüstü varlıktır. Aynı şekilde çok tanrılı inanışlarda da tanrı inancı vardır fakat bu inanışlarda ilahlar cinsiyet sahibidir. Erkek olanlarına tanrı, dişi olanlarına ise tanrıça dendiği gibi ilah-ilahe şeklinde de kullanılır. Fakat henoteistik ve monoteistik inançlarda tanrı kavramını tanımlamak için sadece tanrı sözcüğü kullanılırdı.

Antik metinlerden ve arkeolojik keşiflerden de görüldüğü üzere geçmişten bu güne sayısız tanrı ve tanrıça gelip geçmiştir. Bu yüzden tarih boyunca birçok teolog ve filozof metafizik ve din felsefesi alanlarında tanrı kavramı üzerine kafa yormuş, bu kavramı anlamaya çalışmıştır.

Dinbilimi önceleri tanrı kavramı 2 farklı şekilde kullanılmıştır. Bunlar monoteist (tek tanrılı) ve politeist (çok tanrılı) inanışlarda farklılık göstermiştir. Örneğin çok tanrılı inanışlardaki tanrıyı ifade etmek için tanrısal varlık anlamına gelen "Gottheit" kullanılırken tek tanrılı dinlerdeki tanrıyı ifade etmek için "Tanrı" ifadesi kullanılmıştır.

İngilizcede duyduğumuz God kelimesinin bu güne gelişi türlü serüvenler içerir. Cermenlerin Demir çağından sonra Teiwaz adında bir ortak tanrıya taptığı belgelerle sabittir. Tanrı "Gott" sözcüğünün kökeni çok eskilere dayanır ve sadece Cermen dilinde bulunan bir sözcük olarak karşımıza çıkar. Ortaçağ ve eski Almancada kullanılan "got", "gotisch", "guth" olarak tabir edilirken İngilizcede "god" , İsveç dilinde "gud" olarak yer alır.

Cermenlerin taptığı tanrının adı olan Teiwaz daha sonra Hint-Avrupa dillerinde Deiwoz olarak yer alır. Bu tanrının karşılığı ise Yunan mitolojisinde Zeus, Roma mitolojisinde Jüpiter, Vedik dillerinde Dyaus Pita ve eski Yunan kavimlerinin dillerinde "Dei-patyros" dur.

Tanrı sözcüğü Türkçedeki Tengriden gelmektedir. Bunu Orhun yazıtlarındaki "Tengri teg tengride bolmuş Türk Bilge Kağan..." ifadesinde görebiliyoruz. Tanrı, Tengri kelimesinin ise Arapça karşılığı Allah (el-ilah) tır.

Yani aklınızda tanrı kimdir yada nedir gibi sorular varsa, temel olarak yaratıcı ve ilahlar için kullanılan genel bir kavram olduğunu görebilirsiniz. Dolayısı ile tanrı kimdir sorusunun cevabı da değişklik gösterir, İslam'a göre Allah, Museviliğe göre RAB, Bahailiğe göre Baha'dır.


ALLAH NE DEMEK?
Bu soruyu garip bulanlarınız olabilir fakat aslında çok makul bir sorudur çünkü kişi inandığı yada inanmayı düşündüğü dini, o dinin yaratıcısını, dolayısı ile de yaratıcısının adının anlamını bilmek ister. O yüzden farklı başlıklar altında Allah ne demek? sorusuna cevap vereceğim.

Öncelikle bilmenizi isterim ki Kur'an'da Allah diye bir kelime yoktur. Doğrusu Ellah'tır ve El-İlah'tan gelir. Ülkemizde Allah şeklinde söylenmesinin sebebi ise (nadiren bazı din adamlarının namaz sırasında Ellahuekber dediğini duyabilirsiniz) Lafza-i celalin Lamlarının kalın okunmasını sağlamaya yöneliktir. Yani ismin azametine uygun olması için Allah diye okunarak oradaki E, A'ya dönüştürülür denerek konunun üstü kapatılır ama bu gerçekte islam tanrısının adının El-ilah olduğunu değiştirmez.

ALLAH KİMDİR?
Allah kimdir, kökeni nedir? gibi sorular gelebiliyor çoğu zaman, şimdi bu konuya açıklık getireyim.

Dil bilimcilere göre de Allah ismi Al-ilah (El-İlah) tan türemiş ve zaman içerisinde El İlah birleşik şekilde söylenmeye başlanmış ve son olarak Allah şeklini almıştır.

Allah'a putperest Arapların çok tanrılı dinlerinin tanrılardan biri olarak tapınıldığına dair hiçbir kuşku yoktur. İslam öncesi Araplar putperest yani pagan inancına sahiplerdi ve Kabe'de bulundurdukları 360 puta tapıyorlardı. Fakat tıpkı diğer coğrafyalarda olduğu gibi Arapların tanrılarının da aralarında bir hiyerarşi, rütbe-makam farkı vardı. En güçlüleri ve baş putları, dünyayı yarattığına, havadan yağmuru indiren, yerden dane çıkardığına ve Kabe'nin efendisi olduğuna inandıkları Al-ilah (El-ilah) idi ve onu diğerlerinden daha yüksekte tutuyorlardı. Bu baş tanrılarının ise El-Lat, El-Uzza, El-Manat isminde 3 kızı bulunmaktaydı.

Muhammed doğmadan önce Mekke'de Allah'a zaten ibadet edildiğini söylemiştim. Muhammed, Mekke'nin zaten tanıdık olduğu bir tanrıyı ilan ettiği için pagan Araplar Muhammed'i ibadet ettiklerinden daha farklı bir Allah'ı vaaz etmekten asla suçlamadılar. Diğer tanrılarına dil uzatıyor olsa da baş tanrı olan Allah (Al-ilah) aynıydı.

Kureyş'teki adı Al-ilah olsa da ay tanrısı olan Al-ilah'a bazı toplumlar "Sin" ve "Hubal" isimleri ile tapıyorlardı. MÖ 800'lü yıllarda "Al-ilah'ın Evi" olarak anılmaya başlayan Kabe İslamiyetten önceleri de vardı ve putperestlerin Al-ilah'a taptıkları bir ibadethaneydi. Bu Al-ilah ismi İslam öncesi Arap şairlerinin şiirlerinde sıkça kullanılmıştır.

ARAP PAGANİZM'İNDE ALLAH KAVRAMI
Bu maddelerle eski Arap halkının gözünden şu soruyu cevaplayacağım: Allah ne demek?
1) Allah dünyanın yaratıcısıdır.
2) Yağmuru yağdıran odur.
3) Yer yüzündeki tüm canlıların yaşamasını o sağlar.
4) O, en kutsal yeminlere önderlik eden kişidir.
5) O sonsuz ve uludur.
6) Son olarak, Allah Kabe'nin sahibidir.

İslamda "Allah'tan başka tanrı yoktur" sözü sıkça geçer çünkü Muhammed'den önce de Al-ilah adlı puta zaten tapıyorlardı fakat Muhammed diğer tüm putları yıkarak baş tanrı olan Allah'ı tek ilah ilan edip bu sözü söylemişti. Muhammed'in öz babasının adının Allah'ın kölesi-Allah'ın kulu anlamına geldiğini unutmayın (Abdullah). Babası İslam öncesinde yaşayan biriydi ve doğal olarak bu isim ona putperest Araplar tarafından verilmişti. Daha İslamiyet yokken babasının Allah'ın kulu anlamına gelen bir ada sahip olması, İslam öncesi Arapların zaten Allah adında bir tanrıya (Al-ilah adlı put) taptıklarının en büyük kanıtlarındandır. Kur'an'daki birçok bölümde Muhammed'in seçtiği bu baş putu tek ilah olarak ilan etmeye çalıştığı görülür. İlaveten, Allah adı İslamiyet öncesindeki Arapça arkeolojik ve edebi eserlerinde de açıkça göze çarpmaktadır. Dolayısı ile aslında Allah kimdir? sorusunun cevabı görmek isteyenler için açıktır. Tüm diğer dinlerin tanrıları gibi Allah da insan ürünü bir tanrıdır.

İslam öncesi şiirlerde Allah adının geçmesi, daha İslamiyet yokken Muhammed'in babasının adının "Allah'ın kulu" olması, Kabe'nin yine İslam henüz yokken tıpkı şimdiki gibi onun evi olması ve içerideki en güçlü tanrının o olarak görülmesi, İslam devletlerinin tarihten bu güne kadar bayraklarında ay sembolü kullanması, cami minarelerinin tepesinde "ay" sembolü olmasının kökeni de ay tanrısı Allah'tır ("Maalesef kimse cami minarelerinin ucundaki sembol neden ay?" diye sormuyor).


TANRI MI ALLAH MI?
Tanrı, tepedeki bir yaratıcı, yönetici güçtür. Dinden dine göre ise sadece adı, bazı özellikleri ve ona olan inanç değişse de, farklı isimleri olan ilahlar da neticede tanrıdır.
Örneğin: Tengri, Baha, Vaheguru, Ahura Mazda, Allah, Zeus, YHWH, İsa vb.

Yani Tanrı mı Allah mı? demeden önce şunları bilmek gerekir. Allah bir dine ait (İslamiyet) tanrının ismidir, Tanrı ise hem Türkçedir, hemde özel bir dine ait değil, genel bir kavramdır. Dolayısı ile Allah'ta Tanrıdır, tıpkı Zeus gibi, Ahura Mazda gibi.

Eğer söylem olarak Tanrı mı Allah mı daha doğru derseniz, mantıken Türkçe olanı seçmek daha doğrudur ama maalesef tamamen arap sevici bir halk olup kendi kimliğimizi kaybettiğimiz için (Türkler ve Kürtler) Tanrı kelimesini kullanmak bile diğerleri tarafından farklı algılanabiliyor. O yüzden hiç Allah yerine Tanrı diyen müslüman göremezsiniz.

Fakat eğer bir dine inanmadığınız halde, Tanrı gibi genel bir kavramı kullanmak yerine Allah, Rab vb. kelimeler kullanırsanız biraz tuhaf olacaktır, çünkü onlar bir dine ait olan tanrıların isimleridir. Tanrı ise geneldir ve Türkçedir.

ALLAH VAR MI?
Bir yaratıcı var mı yok mu bilemem, neticede bu henüz bilimin ıspatlayabileceği bir durum değil, ister istemez bir yerden sonra "inanmak" yada "inanmamak" kişinin kendinde bitiyor. Fakat önemli olan şu, eğer inanacaksan bile Allah'ın, YHWH'nin, Ahura Mazda'nın yada hangi tanrıya inanacaksan onun kökenlerini araştırıp üzerinde düşünmen gerekir, yoksa uydurma, insan ürünü bir tanrıya inanıp inanmadığını bilemezsin.

Yani Allah var mı? demeden önce yukarıda yazdığım onca yazıda Allah'ın aslında diğer tanrılar gibi insan ürünü olduğunu, zaten İslamiyet yokken bile ay tanrısı olarak insanların taptığı bir put olduğunu, bazı yerlerde ona "Sin" adıyla tapıldığını tekrar hatırlamalısınız.

Eğer Allah gerçekten var olsaydı aynı isimde bir put Kabe'de hiç var olmuş olmamalıydı.
Eğer Allah varsa, daha önce putların evi olan ve bir put olan Al-ilah'ın evi olan Kabe, Allah'ın da evi olamazdı. Çünkü putların evi olan bir mekanı kendine uygun göremezdi.
Eğer Allah var olsaydı bir yandan putları ve onlara tapanları lanetlerken diğer yandan lanetlediği putlardan biriyle aynı ismi, aynı mekanı (Kabe) hatta aynı sembolü (ay) paylaşmazdı.
Eğer Allah gerçek olsaydı:
Spermin kaburgalar arasından değil testislerden geldiğini,
Anne karnındaki bebeğin önce iskeletinin oluşup daha sonra onu etin sardığını,
Güneşin akşamları çamura batıp gündüz yeniden çıktığını,
Dünyanın düz olduğunu ve bunlar gibi yüzlerce yanlış bilgiyi vermezdi. Çünkü İslamiyete göre Allah hatalardan uzaktır, hata yapamaz.

Son olarak eğer Allah varsa bir insanı sınava tabi tutmak için bir bebeğin dünyaya gelmesini sağlayıp, sonra da sırf o bebeğin ailesini ve ona tecavüz edip boğacak olan adamı "sınava tutacak" diye bu olayın yaşanmasına müsade etmez, "merhametliyim" derken diğer yandan birini sınamak için ufacık çocukları "test aracı" olarak kullanmazdı (burada çocuğu boğan, ona tecavüz eden sınava tabi tutuluyorda, işkenceyi gören çocuk neye tabi tutuluyor? hiçbirşeye...)

Hristiyanlıkta her insanın günahkar olarak doğması, İsa'nın insanların işleyeceği günahlar yüzünden çile çekmiş olması inancı vardır, Allah'ın bu sınav olayı, tıpkı Hristiyanların bu günah olayı kadar mantıksız ve saçma...

Uzun lafın kısası, Allah mitolojik bir tanrıdır, tıpkı Poseidon, Zeus, Agni, Magnus, Odin vb. tanrılar gibi. He ama bir yaratıcı, bir tanrı var mıdır? İşte onun cevabı sende biter, çünkü kişiden kişiye bu sorunun cevabı değişiklik gösterecektir, önemli olan bu soruya cevap ararken hiçbir zaman bilim ve mantıktan kopmamaktır.

Konuyla ilgili olarak okumanızı tavsiye ettiğim makaleler:
Al-ilah
İslamiyet Öncesi Allah'ın Kökeni
Muhammed'in Babası Abdullah
Allah Sözcüğünün Kaynağı ve Akademisyenler
İslam Dininin Babildeki Kökenleri
Modern Putperestler
Hilal ve Yıldızın Tarihi

Kaynaklar: Orhun Yazıtları  |  Who Is This Allah?, G. J. O. Moshay, 1994, p 138, A Restatement of The History of Islam & Muslims, Sayed A. A. Razwy, Muslim, The State of Religion in Pre-Islamic Arabia, p19-20 1997,First encyclopedia of İslam, 1987, Islam, p. 587-591  |  God and Man in the Quran, Toshihiko Izutsu, Chapter 4: Allah, p96-119, 1980  |  A Guide to the contents of Quran Faruq Sherif, Reading, 1995, pgs. 21-22  |  Encyclopedia of Islam, eds. Lewis, Menage, Pellat, Schacht; Leiden: E.J.Brill, 1971, III:1093  |  İslam Muhammed and his religion, Arthur Jeffery, 1958, p 85,Muhammad at Mecca, W. Montgomery Watt, 1953, p 23-29  |  http://beyt-nahreyn.com/?p=318  |  https://www.etimolojiturkce.com/kelime/Allah  |  God and Man in The Koran, Toshihiko Izutsu, Chapter 4: Allah, p96-119, 1980  |  The Call of The Minaret, Kenneth Cragg, 1956, 35-41

Yazan: A.Kara